23 Ocak 2019 00:10

Zulüm sırası kimde

Zulüm sırası kimde

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Deniz’in idamının onaylanması Mecliste tartışıldığında, sözde 12 Mart darbesi ile devrilen, ama ruhu 12 Mart hükümetlerine egemen olan sözde “adalet” partisi Lideri Süleyman Demirel, adeta bir isteri krizi içinde “3’e 3” diye bağırıyordu.

Yani Menderes-Polatkan-Zorlu’nun idamına karşı Deniz-Hüseyin-Yusuf’un idamı. Yani öç alma. Yani kan davası…

Hayatımın ilk siyasal mitingine Tandoğan Meydanı’nda katıldım. Cumhuriyet Lisesi Orta Okulu 2. sınıf öğrencisi idim.

1961 Anayasası’nı destekleme mitingi. Temmuz ayında yapılacak olan halk oylaması öncesi. Demek ki Daha önce de Antakya’da Atatürk heykeline saldırıyı protesto mitingi… 1960 Aralığı… Okul  yönetimi, öğretmenlerimiz ile birlikte!

1945 Aralığında da üniversite gençliği, Tan gazetesi ve sol yayın ve kitapevlerini tarumar etmekle meşgul…

İsrail evlerinde kalıyoruz. Ya da Mebus evleri. Feryat figan. Çünkü mebusların çoğunluğu Yassıada’da. Zulüm adası. Yassıada’da Menderes’e zulmeden heyecanlı zabitler, daha sonra ’90’lı yılların kirli savaşının beyinleri olacaktı.

1961 yılı eylülünde, Menderes idam edildi. Deniz ve bizler ortaokul öğrencisi.

Meğersem, Menderesleri biz astırmışız! Öyle ya 3’e 3 değil mi?

Olayın özü, Vatan Cephesi kurup, sistemi tek parti rejimine dönüştürmek isteyen DP yönetimine karşı 28 Nisan öğrenci direnişinden dolayı, 27 Mayıs askeri darbesinden üniversite gençliğinin sorumlu tutulması.

Askeriye ile hep iş beceren Demirel, 1968’de öğrenci cinayetleri için düğmeye basan, 28 Şubat operasyonunu askeriye ile birlikte yapan Demirel, kirli savaşı Yassıada zabitleri ile yürüten Demirel…

DP’nin oylarına sahip çıkma adına kurulan AP’nin başına, 1964 yılında tepeden indirilen Demirel.

Ama bir yandan da eski DP’lileri siyasetten izole etmek için elinden geleni yapan Demirel.

İnönü, bu DP sömürüsüne son vermek için, Bayar ile buluşup, bir af çıkmasını sağlayacaktı.

Af tartışmaları, daha 1962’lerde başlamış, bir şekilde Bayar’ın serbest kalması sağlanmıştı.

Malum “gençlik” ise, buna karşıydı. Yeni İstanbul gazetesi önüne geldiklerinde, Demirel, arka pencereden kaçacaktı. onun kini de vardı. Ama Deniz o sıralarda ortaokulu yeni bitirmişti.

Ne de olsa eski Teşkilatı Mahsususa üyesi, Anadolu’yu Rumlardan arındıranlardan, 6-7 Eylül  sorumlularından… İnönü de 1915’lerde, tehcir sahalarında…

Devletin A ve B takımı meseleleri… Arada giden gariban Menderes…

Annem Safiye Hanım, Demirel’e “öğrenci katili” derdi. 1968 yılında başlayan arkası gelen öğrenci cinayetlerinden dolayı.

Bunu bir yazımda kullandığım için, “cumhurbaşkanına hakaretten” yargılandım. Ama beraat ettim. O sıralarda sıkıysa, “Türk ordusuna hakaret” suçlamasından beraat edin.

Human Right Watch’un “Savaş ve İnsan” adlı raporundan dolayı yargılanırken mahkum olacaktık aynı sıralarda.

6 Mayıs 1972 sabahı 6’da annem odama geldi, “çocukları astılar” dedi. Davutpaşa Kışlasından yeni bırakılmıştım. 31 Martta da Davutpaşa Kışlasında, Deniz’lerin idamını engellemek için bütün varlıklarını ortaya koyan Mahirlerin katledilme haberini almıştık. Özel savaşçılar tarafından. Yassıada’da başladıkları tedrisatlarının stajını orada yapmışlardı. Sonra 93-95 kirli savaşı doçentliği, ardından 28 Şubat parlamenter operasyonu ile profesörlük mertebesi!

1000 yıllık projelerini ilan etmişlerdi.

Kürtlere zulüm, Akın Birdal suikastı derken Hrant cinayeti, misyoner cinayetlerine gelinmişti. Hani şu meşhur “kaos planı” söylencesi…

Ama 100 binlerin sokağa dökülmesi, “artık yeter” demesi, kafalarını karıştırmıştı. İlk kez bocaladılar. Kafaları karıştı. Düğmeye basamadılar. Yararlanan RTE oldu. En üst kontrol mercii Çankaya’yı düşürdüler.

Ama devlet aklı direngendir. 1961 mayısında ’61 Anayasası’nı destekleme mitingine katıldığımız meydana adını veren Nevzat Tandoğan da eski Tekilatı Mahsusa mensubu idi devlet içindeki kariyerine başladığında. Ankara vilayetinin hem valisi, hem belediye başkanı, hem parti il başkanı idi.

Her şeye karşın ’40’lı yıllarda sosyalist bir gençlik baş göstermişti. Operasyonlardan sonra tutuklanan genç üniversitelilere çemkiriyordu: “Size mi kalmış sosyalizmi getirmek ülkeye. Eğer memlekete sosyalizm gerekirse, onu da biz getiririz”.

Mim Kemal de bir zamanlar, bir timine resmi Komünist Partisi kurdurmamış mıydı? Hatta Komintern Kongresine delege yollamaya kalkmamışlar mıydı? Sovyetler de, ”Kendinizi bu kadar zorlamanıza gerek yok” deyip, kibarca delegeleri kabul etmemişlerdi.

Şimdi de Tandoğan kafası, “Memlekete İslamcılık gerekirse, onu da biz getiririz” havalarında hükmünü icra etmeye devam ediyor, CHP koltuk değneği ile…

Zaten bu kafa, “Memlekete Kürtçülük gerekirse, onu da biz getiririz” havalarına girmemiş miydi?

Denizlerin idamı için sadece AP’liler oy kullanmadı, CHP’liler ve ondan kopma Turan Feyizoğlu’nun Güven Partisi de oy kullandı.

Hakkını yemeyelim, İnönü, her ne gerekçe ile olursa olsun Deniz’lerin idamına karşı çaba harcadı. Bir anlamda DP’lilerin affını sağlaması gibi. Demirel’e karşın!

Ama bir noktada durdu. Ne zaman? Oğlu Ömer’in de olduğu bir uçak sözde Denizlerin idamını engellemek amacıyla kaçırıldığında. Bu bir mesaj mıydı kim bilir?

O sırada Denizlerin idamına karşı Emil Galip Sandalcıların öncülüğünde başarılı bir sivil kampanya yürütülüyordu. Anayasa Mahkemesi Denizlerin idamı kararını bozuyordu.

Ve Emil Galip ve kampanyayı yürüten aydınlar, “uçak kaçırtma” iddiası ile tutuklanıp, işkenceden geçirileceklerdi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...