29 Aralık 2018 00:10

Sinemanın 2018’i: Filmler ve uzayıp giden listeler…

Sinemanın 2018’i:  Filmler ve uzayıp giden listeler…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Adettendir, yıl bittiğinde her alana dair bilançolar çıkarılır. Neler oldu, neler bitti? Geride kalan yılda, ele aldığımız alanla ilgili hangi gelişmeler yaşandı? Bu adetten geri kalmayayım biz de ve sinemada 2018’de neler olup bittiğine kendi perspektifimizden bakmaya çalışalım.

Öncelikle, yılın sonunun yaklaşmasıyla birlikte yerli ve yabancı yayın organlarında ve de bu alanda uzmanlaşan insanların sosyal medya hesaplarında birçok listenin yayımlandığını görüyoruz. Kuşkusuz bu listeler bir merak uyandırıyor ve uyandırmalı da. Ama bu listelere bakarken, seçimlerin öznel olduğunu (bir jüri karar vermiş olsa bile) unutmamak gerekiyor. Bu tür listeler, geride kalan yılın ya da bir dönemin ‘en iyiler’ sıralaması olsa bile sinemaseverler için kaynak olarak değerlendirilmeli kanaatindeyim. Böylesi listelerin doğruluğundan ziyade yer alan filmleri izleme listenize koymak ve kendi kanaatinizi oluşturmak en sağlıklısı.

Kendi adıma Türkiye vizyonuna sadık kalarak yılın en dikkate değer yapımlarından bahsetmek istiyorum bu hafta. “Sınıfsallık” meselesine yeterince girmediği şeklinde eleştiriler alsa da, yönetmenin tam da içinde doğup büyüdüğü ve şekillendiği sınıfın ‘melonkoli’ ile harmanlanmış belleğinden yansıyanları anlatmadaki başarısı nedeniyle tutarlı bulduğu sinema şöleni “Roma” ilk sayacağım film olacaktır. Aslında geçen yılın filmi olmasına rağmen bizde bu yıl vizyon şansı bulan “Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri”yi hala görmeyenler varsa 2019’unun izlenecek filmleri listesine kaydetsinler bence. Sinemanın atmosfer kurmak kadar oyunculuk işi olduğunu kanıtlayan “Hiçbir Zaman Orada Değildin”i ve “Beni Adınla Çağır”ı da ekleyelim. 70’lerde Sovyetler Birliği’nde edebiyat ortamının nasıl olduğunu merak edenler için “Dovlatov” iyi bir seyir vaat ediyor. “El Royal’de Zor Zamanlar”, “The Post” ve “The Florida Project” ise toplumsal ilişkilerden medyaya Amerika’ya bakışlarıyla bu yıl listeye girmeyi hak ettiler.

Her yıl ‘yılın en iyi on filmi’ listeyi yapmak icap edince bir yerli filmi almak için uğraşırım. Bu yıl biraz zorlanmış olsam da “Ahlat Ağacı” liste dışında kalanların hiçbirisinden aşağı değildi. Son olarak genç ve ‘parasız’ sinemacılar için ilham verici olduğunu düşündüğüm “Suçlu”yu eklemek esterim. Tek mekanda (hatta bir masada) ses üzerinde sağlam bir polisiye kuran ve seyirciyi bağlamayı beceren bu film özel bir ilgi hak ediyor.

“Ahlat Ağacı”nı bir yana bırakırsak, yerli sinemamızda neler öne çıktı peki? Buraya geçmeden önce çok daha geniş bir tartışma gerektiği notunu düşerek; Türkiye’de ‘sanat sineması’nın ciddi bir krizde olduğunu düşünüyorum. Özellikle de ilk ürünlerini 2005 sonrası veren kuşağın hikaye ve estetik anlamda tıkanıklık yaşadığını, yenilikçi ve heyecan verici işler yerine giderek muhafazakarlaşan bir sinemada ısrar ettiklerini gözlemliyorum.

Bu ahval ve şerait içinde “Sofra Sırları”, “Kar”, “Güvercin” ve “Renksiz Rüya”nın hikaye ve estetik tercihleriyle bir nebze olsun ferahlık yarattığını eklemeden geçmeyelim. Aynı şekilde “Kelebekler” ve “Son Çıkış”ın bu kuşağın mesafeli durduğu ‘tür sineması’nın da altından kalkmaktaki mahirliğini göstermesi açısından özel bir yeri olduğunu belirtelim.  Yılın sinema duygusu yüksek filmlerinden “Yol Kenarı” ve “Anons” ise kadrajın içine aldıklarıyla değil de, dışarıda bırakmayı tercih ettikleriyle tartışmalı filmler olarak kayıtlara geçti benim için. Ana akım sinemada “Müslüm”, “Baba”yı dışarıda bırakıp gişeyi kasıp kavururken, “Şampiyon” bu alanda uzunca süredir görmediğimiz bir görsel işçilik, özen ve sinema duygusu barındırdığı için ayrı bir yer edindi.

Biraz da bizim tarafa bakacak olursak. Film eleştirmenlerinin ‘listeciliği’, twitter kamuoyuna hitap etme huyu bu yıl başlamadı hiç kuşkusuz ama sanki katlanarak arttı. Artık bir film hakkında görüş belirtmek için yazı gününü bekleyecek kadar sabır yok. Belki yazının daha az etkileyici olduğu düşünülüyor. Tabii sosyal medya açık bir alan. Bir filmle ilgili görüş belirttiğinizde, liste yayınladığınızda sizi takip edenlerle etkileşime giriyorsunuz. Bunun heyecan verici bir tarafı olmalı. Karşınızda bir kitle varmış gibi hissetmek çok normal. Ama bir başka normal olan ise sosyal medyada herkesin kitlesi olduğu gerçeği! Çok klişe biliyorum ama biz yine de “twit uçar yazı kalır” diyelim.

Sinema değişiyor, dünya değişiyor, haliyle algılama biçimleri de değişiyor. Bu yıl için dikkatimi çeken bir başka şey de sinema görüşleri güçlü, politik duruşları sağlam, entelektüel birikimleri yerinde hatırı sayılır sayıdaki eleştirmenin bir film hakkında “fikir” üretmeden önce duygu üretmeye başlaması oldu. Başyapıt ilan edecek kadar sevmekle, tümden yok sayacak kadar nefret etmek arasında bir salınım bu. Bu seçimler politik/ entelektüel/ estetik bir ‘fikir’den değil de, ‘duygu’dan hareketle inşa edilince de tutarlı bir bakış inşa edilemiyor gibime geliyor. Bu da başka bir yazının konusu o ayrı tabii…

2019, sinema salonlarında yalnızca gerçeklerden kaçtığınız değil, aynı zamanda gerçeklere tutunduğunuz bir yıl olsun!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...