26 Aralık 2018 00:00

Yahu, ne bitmez çile bu yahu!

Yahu, ne bitmez çile bu yahu!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1945-1950 CHP,1957-60 DP’nin iniş dönemleri ile bugünkü durum ne kadar birbirini andırıyor.

CHP iktidardan inmemek için her türlü baskı ve yasaklama yöntemine başvurdu. Ama 1950 yılında seçimi kaybetti. Bugün CHP, nasıl HDP’nin temsil ettiği sola karşı her türlü baskı ve şiddet karşısında sessiz kalıyor, hatta dolaylı destek veriyorsa, 1945 Aralık sol basın pogromundan sonra da DP, sola yönelik baskılar karşısında sessiz kaldı. Çünkü dersini almıştı!

Ama bu DP’yi güvence altına almış mıydı. Hayır! İktidarı kaybetme korkusu ile CHP 40’lı yılların sonuna doğru iyice azgınlaşmıştı.

Sürekli parti kapatmalar ve tutuklama dalgalarından sonra, Sabahattin Ali’nin öldürülmesi ile sola yönelik şiddet tavan yapmıştı. Artık muhalif  basın neredeyse susturulmuş, 1949 yılında sıra artık, ana muhalefet partisi DP’ye gelmişti.

O sıralar babam Remzi Zarakol,  Adalar Kaymakamı idi. 1949 yılında İçişleri bakanı İstanbul valisine ve kaymakamlarına DP’lilerin takip altında tutulmasına ilişkin bir tamim yollamıştı. İstanbul Valisi Lütfi Kırdar ve İstanbul kaymakamları, bu tamime karşı, “bizim görevimiz idari bir görevdir, muhalefet partilerini takip değil” yanıtını vermişti.

Bunun üstüne hepsi İstanbul dışına tayin edildi. Babamın payına İzmit/Karamürsel düşmüştü.

Lütfi Kırdar’ın yerine ise, “ruh hekimi” Fahrettin Kerim Gökay İstanbul’a vali atanmıştı. Hani, 14 Mayıs’ta CHP’nin seçimi kaybetmesinden bir hafta önce, Taksim alanına milleti taşıyıp, İnönü’ye, “İşte İstanbul Paşam” diyen “mini mini valimiz”.

6-7 Eylül pogromu sırasındaki valimiz. 1960 darbesinden sonra Yeni Türkiye Partisi kurucularından olan valimiz. Her devrin adamı! Yassıada Mahkemelerinde 6-7 Eylül sorumlusu olarak Bayar/Menderes ile birlikte yargılanması gerekirken, tanık olan valimiz! Olayları bir mitingle başlatan Kıbrıs Türktür Cemiyeti başkanı Orhan Birgit gibi.

Dr. Lütfi Kırdar’ın kalbi Yassıada zulmünü kaldırmadı, orada öldü. Ermeni milletvekili Dr. Zakar Tarver gibi. Toplam 9 parlamenter  öldü Yassıada toplama kampında. Buradaki uygulamayı askeriye daha sonra, Mamak, Metris, Diyarbakır kamplarında uyguladı. Menderes’e özel psikolojik işkence yapan bazı zabitler daha sonra 1993-95 arası Kürtlere karşı yürütülen kirli savaşın tepe koordinatörleri oldu.

İnönü’nün, Bayar ve Menderes’ten farkı, 1950’de yenilgiyi kabul etmesi oldu. Ne yapsın, muhalefet evde oğlu Ömer’e kadar sıçramış, onu bir yıl ev hapsinde tutma zorunda kalmıştı. Çürüyen iktidar ağında, Ankara Valisi Tandoğan’ın intiharı gibi olaylar patlak vermişti.

(Sözde) Demokrat parti, sola yönelik zulmü katladı. 10 yıl nefes aldırmadı. Sansaryan Han’da Gestapo işbirliği ile kurulan tabutluklar tam kapasite çalıştı. Acaba Yassıada zulmü sırasında hiç akıllarına sosyalistlere yapılanlar gelmiş miydi 1951-52 yıllarında.

CHP iktidarı terketmeyi, içine sindiremese, hatta kin tutsa bile becerebildi. Sıkıysa yapmasaydı. Askeriye içinde ilk cunta 1949 yılında Cevdet Sunay önceliğinde kuruldu. DP, iktidarı devretmez ise diye.

BU yapılanma 1960 yılında, iktidarı terk etmek istemeyen DP hükümetine karşı darbe yapacaktı. Sunay’da TC’nin bilmem kaçıncı c. Başkanı oluverecek, 9 Mart/12 Mart darbesi içinden tereyağdan kıl çeker gibi sıyrılacaktı.

Zirvede bir çeşit Menderes sendromu var oldum olası. Onun gibi olmama, onun durumuna düşmeme saplantısı. Ve de neden direnemediler, neden çoğunluğun oyunu aldıkları halde karşı koyamadılar sorusu…

Aslında bu yanlış, her türlü baskıyı denediler, en son parlamento içinde tahkikat komisyonu bile kuruldu. Yani CHP, bir yerde bugünkü HDP’nin konumuna düşmüştü. Hapishanelerde gazeteci koğuşları oluştu. Tamam DP sosyalistleri kazımıştı adeta arenadan, ama sosyal muhalefet patlak vermişti yine de.

Son anda Tahkikat Komisyonunu sonlandırdılar, ama artık çok geçti. Saatin tiktaklarını durdurmak için.

Belki DP 1960 öncesi iktidarı terk etmeyi bilseydi, ABD gibi Demokratlı Cumhuriyetçili 2’li bir siyasal sistemin oturma şansı vardı. Ama sonuç olarak DP de Kemalizmin B takımı idi. Ama Kemalist yerine Atatürkçülük demeyi yeğliyorlardı. Zaten 1953 yılında Anıtkabir açılışındaki şatafatlı 2. Cenaze töreni ile Atatürk kültünü canlandıran, Atatürk’ün anısını savuma yasasını çıkaran onlar olacaktı. Bu yasaya karşı çıkan Halide Edip’i 1954 yılında hemen parlamentodan iskat edeceklerdi.

Neyse sonunda Kemalizm ihalesi ne CHP’ye ne DP’ye değil, askeriyeye kalacak, derin devletin ruhu olacaktı, birbini izleyen 1960, 1971, 1980 ve 1998 darbeleri sonrası.

Ve sonunda askeriye de kalmayınca, Reis kültü ortalığı kaplayıverecekti.

DP’nin 1959’da kurduğu Vatan Cephesinin ruhu, 1970’li yılların Milliyetçi Cephelerinde ve nihayet son “İttifak”da hortladı.

Geldik mi yine 40’lı, 50’li, 60’lı, 70’li yılların sonundaki tıkanmaya. İktisadi kriz ile siyasi krizin içiçe geçtiği noktaya.

Hani ne derlerdi bir zamanlar medreselerde: “Bizim oğlan bin’a okur, döner döner yine bin’a okur!” (*)

Yahu ne bitmez Çile bu Yahu!

(*) Bin’a: Medresede verilen Arapça gramer dersi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...