30 Kasım 2018 23:13

‘İyilik’ nereden gelir?

‘İyilik’ nereden gelir?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son birkaç yılda, çeşitli vesilelerle ara ara yazmış olsam da, tam 13 yıl aranın ardından yeniden Evrensel’de düzenli olarak yazmaya başlamak heyecan verici. Burası benim için mesleki anlamda yuva olarak gördüğüm, “Her şeyin başladığı yer” aynı zamanda. Aradan geçen zamanda, Nâzım Hikmet’in “Hoş Geldin” şiirinde dediği gibi “Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta...”Yazar köşelerine neden bir ad verilir, böyle bir ihtiyaç nereden gelir hiç anlamadım ama sevgili editörüm İsmail “Abi köşenin bir ismi olması lazım” deyince yapacak bir şey kalmadı. “Yardımcı Oyuncu” adını buldum ben de. Biraz sinema eleştirmenliğine böyle bir rol biçtiğim için. Nihayetinde yaptığımız, okura/ izleyiciye film izleme deneyimleri aktarmak. Onlara yardımcı olmak. Tabii aynı zamanda eğer bir anlamı oluyorsa film üreticilerine de yaptıkları işlerin nasıl göründüğünü anlatmaya çalışmak. Bir tür yardımcı rol aslında. Gerçi her yılın en kötü oyuncuları her zaman eleştirmenler seçilse de… Burada genellikle haftanın vizyona giren filmlerinden birisini ele alacağız. Ama vizyon zayıf olduğunda bu yoldan sapacağız. Örneğin bir diziyi, vizyonda olmayan bir filmi ya da sadece online platformlarda gösterilen bir yapımı da alacağız mercek altına. Bunu yol gösterecek.

Nâzım, yukarıda andığım şiirini şöyle bağlar: “Dinleyip diyecek çok. Fakat uzun söze vaktimiz yok. YÜRÜYELİM...”
Biz de öyle yapalım.

Vuslat Saraçoğlu’nun nisan ayında İstanbul’da en iyi film ödülünü aldıktan sonra katıldığı festivallerden de eli boş dönmeyen filmi “Borç” cuma günü salonlardaki yerine aldı. Saraçoğlu temel olarak “iyilik” kavramının anlamı ve görünümleri üzerine düşünmeye davet ediyor seyirciyi. Bir matbaada işçi olarak çalışan Tufan, karısı Mukaddes ve kızı Simge ile Eskişehir’de mütevazı bir emekçi hayatı yaşamaktadır. Borç altına girerek ikinci el bir araba almıştır kendisine. Bunun hayalini uzun süredir kurduğunu daha açılışta anlarız. Tufan evden çıkar, arabaya biner, çalıştırır, motorun sesini dinler, yüzünden mutluluk okunur. Sonra arabadan inip otobüsle işe gider.

Bu çekirdek ailenin düzeni bir gece ansızın kapılarının çalınmasıyla bozulur. Yan dairede oturan yaşlı bir kadın olan Huriye astım krizi içinde kapıya dayanmıştır. Tufan onu hastaneye götürür. Doktor evde ciddi bir bakıma ihtiyacı olduğunu söyler. Ancak Huriye’nin kızı hem şehir dışındadır hem de araları iyi değildir. Annesiyle kontak kurmak istemez. Yaşlı kadın Tufan ve Mukaddes’in üstüne kalmıştır. Mukaddes’in arada bir söylenmelerine rağmen, Tufan her defasında “Ne yapalım kadını sokağa mı atalım” sözleriyle durumu bir süre daha idare ettirir. Tufan’ın bu ‘karşılıksız’ iyilikteki ısrarı yalnızca Mukaddes’i değil bir süre sonra seyirciyi de rahatsız edici bir hal almaya başlıyor. Başkasına yapılan bir iyiliğin, bu iyilikte ısrarın diğerlerine kötülük olmaya başlayabileceğine dair filmdeki ipuçları bir süre sonra toplumsal bir damarla da temas ediyor. Tam olarak buluşuyor diyemeyiz ama ‘iyilik’ toplumsal bir kabule mi tekabül etmektedir? Örneğin arkasındaki motivasyonu anlamadan Huriye’nin kızının annesiyle ilgilenmemesini ‘kötülük’ olarak değerlendirebilir miyiz? Çalıştıkları matbaada aylardır ücretleri ödenmemesine rağmen Tufan’ın sesini çıkarmamasını onun ne kadar ‘iyi’ bir insan olmasına mı bağlamalıyız; isyan etmeyi seçen iş arkadaşının yeri kötülerin yanı mıdır?

Nihayetinde Tufan ve Mukaddes de belki gerçekten iyidirler ama bu iyiliği anlama biçimleri topluma yerleşik kavramlardan öteye gitmez. Tam da bu yüzden Huriye’nin bu yerleşik algı dışında davrandığı anda anlaşma bozulur. Huriye kötü müdür peki? Film bu soruların hiçbirine açık cevap vermemeyi tercih ediyor. Uçlarını açık bırakıyor ve seyircinin düşünmesini istiyor.

Kafka, “Aforizmalar” kitabında “İyilik, bir yanıyla rahatsız edicidir” diye yazar. İyiliğin, rahatsız ediciliğine dair en güçlü filmi 2011 yılında izlemiştik. İngiliz sinemasının büyük ismi Mike Leigh imzalı “Another Year/Ömrümüzden Bir Sene”, orta sınıf entelektüel bir burjuva çiftin film boyunca tamamen iyi ve doğru olan şeyleri yaparak nasıl da rahatsız edici olabileceğini ustalıkla anlatıyordu. Leigh, hikayesinin nirengi noktasını bu çiftin alt sınıflardan tanıdıklarıyla kurduğu ‘iyilik’ ilişkisi üzerine inşa etmişti. Onların iyiliğinin, diğer tarafta karşılık bulmaması ve onlara karşı iyilikte ısrarları foyalarını da ortaya çıkarıyordu. Vuslat Saraçoğlu, bir emekçi ailesi ve onların çevresine oturttuğu iyilik eksenini, toplumsal bilginin sunduğu ‘iyi’ ile kolektif iyi arasındaki çatışmanın sınırına kadar getiriyor ama oradan öteye gitmeye nefesi yetmiyor. Ama karakter de izin vermiyor zaten.

Günlük hayatın rutinlerine dair küçük ayrıntılarla renklenen filmin işin zanaat kısmında teklediğini, böylesi bir hikayenin ve karakterin yolculuğunun ihtiyacı olan atmosfer duygusunun tam olarak oluşturulamadığını, hikayenin dili ile filmin görsel dili arasında uyum sorunu olduğunun da altını çizelim. İlk film acemilikleri olarak kabul edelim bütün bunları da.

BORÇ

YÖNETMEN: Vuslat Saraçoğlu
OYUNCULAR: Serdar Orçin, İpek Türktan Kaynak, Rüçhan Çalışkur, Ozan Çelik, Beyti Engin, Feridun Koç
YAPIM: 2018 Türkiye
SÜRE: 95 dk.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...