Bol soğanlı bir yazı!
Bu ara daha bir “forslular” sanki... Eskiden de fena sayılmazlardı ama daha çok seyyar satıcılara sökerdi postaları. Kovalayıp tablalarına, terazilerine el koyarken, bir tür ‘dokunulmazlık’ tatmini okunurdu gözlerinden. Eh arada bir dokunuldukları da oluyordu ama iş kazası işte, olacak o kadar!
Şimdi mesele de görev de daha büyük artık. Onlar da bizzat devletin başı tarafından işaret edilen yeni misyonlarıyla daha bir görünür oldular kent merkezlerinde. Omuzlar daha dik, özgüvenleri tavan yapmış, kolaçan ediyorlar sağı solu... Kolay değil, memleketin başına bela bir “komployla”, enflasyon canavarıyla girişilmiş savaşın neferliğini yapmak. Seyyar satıcı garibanları kovalamaktan çok daha önemli ve ‘milli’ bir görev bu. Sürekli teyakuz halinde alışveriş merkezlerinde, fırınlarda, marketlerde, depolarda her daim gölge salmak, fahiş zamlara karşı “yetiş süpermen” demesine gerek kalmadan vatandaşın imdadına yetişmek, yanında bulunmak... Şu, asla ‘kriz’ denilmeyecek ama her ne hikmetse enflasyonu (resmi rakamlarla) yüzde 25’lere vurduran ‘ekonomik komplo’yla çatışıyor zabıta güçleri. Enflasyon ‘sahada’ zabıtaya havale!
Peki sonuç?
O kadar uğraş dur ama domatese bile sözün geçmesin!
Hele bir de soğan var ki, Allah muhafaza; laf anlamaz, söz dinlemez! Memleketin bütün pazarlarında, marketlerinde gösterime girmiş bir film sanki; ‘Soğanın intikamı!’ Öyle ya, bütün yemeklerde en vazgeçilmez olduğu halde “soğanın cücüğü”ne dair deyimler uydurulur, nimetten sayılmazdı. İtibarı da fiyatı da yerlerde sürünürdü. Komplo işte, en zayıf halkayı kullanmak yani soğanla vurmak daha yaralayıcı olacaktı. Hem soğana da intikam lazımdı ya. Ömrü hayatında edinemediği bu özgülağırlıkla kim tutardı onu. Kısa bir süre yol arkadaşlığı yaptığı patatesi bile görmüyordu artık.
Gerçi bu aralar soğan sayesinde biraz rahat nefes alabilmişlerdi diğerleri. Zabıta ve kolluk, soğanın peşindeydi daha çok. Depolar basılıyor, “şu kadar soğan bulundu” deniyordu. Şaka değil, şu haber ajanslardan geçti: “Mardin Artuklu’da yapılan operasyonda 30 ton soğan ele geçirildi...” Bak şu soğanın işine; sokakta değil de depolarda saklanacak, buna da göz yumulacak öyle mi? Sonra da komplo mahfilleri hep bir ağızdan “Memleketi kuru soğana muhtaç ettiler” diye tempo tutacaklar.
Efendim, bu işin altında çok iş var, Gezicilere kadar gider. Baksanıza; tesadüf olabilir mi şu: Bir yandan soğanın önlenemez yükselişi, diğer taraftan CeHaPe zihniyetinin Türkçe ezan girişimi, beri yandan AİHM’nin Demirtaş kararı... Bunlar hep aynı merkezlerden, aynı ‘üst akıl’dan bekamıza yönelik saldırılar. Teslim olunur mu hiç. Kolluk güçlerimiz soğan operasyonlarıyla enflasyon canavarına nefes aldırmazken, AİHM de kendi işine baksın! Gerçi bugüne kadar AİHM’nin devlet aleyhine verdiği binlerce euroluk tazminatlar ödenmemezlik edilmedi, yargılama süreçleri tanınmamazlık edilmedi. Zaten Demirtaş davasında da AİHM’nin yargılama sürecine riayet edilmişti, devlet adına savunma verilmişti. Ama karar? O başka, onu tanımayız, hamlemizi yaparız. Bu büyük komplocu kuşatma içinde o kadar hukuksuzluk da göz çıkarmaz yani! Kaldı ki, burası Türkiye, Anayasa Mahkemesinin kararına karşı icabında alt mahkemenin direndiği, ‘olmaz’ dediği bir ülke. Mesele ‘beka’ meselesiyse, hukuka direnmek de gerektir!
Diyanet’in çıkardığı ‘Aile’ isimli dergide de “Dünyanın melekler tarafından taşındığı” söylenmiyor mu zaten?!
Ne alaka mı?
“Kriz yok, algı operasyonu var” söylemiyle ve zabıta marifetiyle enflasyona karşı mücadele ettiğini iddia eden bir iktidarın inandırıcı bulunması, ikna edici olması, “dünyanın melekler tarafından taşındığı” vb. hurafelerle dumura uğratılmış dimağlar gerektirir de... Alaka orda!
Ne dediniz?
Yazı çok mu yüzeysel ve gayriciddi oldu?
Olsun ama, mazaretimiz var: Yurdum insanını kuru soğana muhtaç eden bir ekonomiyi soğan operasyonlarıyla düzlüğe çıkarmaya çalışmak; AİHM kararı için ‘bizi bağlamaz’ diyerek hukukun elini kolunu bağlamak çok daha yüzeysel ve gayriciddi değil midir?!
Evrensel'i Takip Et