10 Kasım 2018 23:16

Kadına karşı şiddet

Kadına karşı şiddet

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kadına karşı kadın olduğu için kullanılan şiddetin kökeninde cinselliğimizin üreme temelinde toplumsallaştırılmış olmasının bulunduğunu düşünürüm.

Kadının rahminde oluşup, kadının rahminde gelişen ve kadının rahminden kadından ‘farklı bir birey’ olarak ayrılma süreci, yani yeniden üreme, insanın yeniden üremesi evrim bilim açısından yakın zamanlara kadar kaçınılmaz, zorunlu bir biyolojik olgu olarak görülmüştür. Ve kaçınılmaz kabul edilen bu biyolojik olgu tarihsel süreçte kültürel alana damgasını vurmuş, türümüzün toplumsallaşma ya da toplumsallaştırılma serüveninin belki de en belirleyici fikriyatına ilham kaynağı olmuştur.

Cinsellik üreme ekseninde toplumsallaştırıldı; kendi türünü toplumsallaştırabilme yetisi kazanamamış diğer canlı türlerinden üstünlüğümüzün önemli göstergesi bu farklılığımızla binlerce yıldır öğünürüz. Cinselliğin üreme ekseninde toplumsallaştırılmasıyla erkek olanımız insan türünün devamını sağlayan esas üreme hücresine sahip muktedir taraf sıfatıyla kadın-erkek ilişkisinde iktidarı hak ettiğine inandı; kadın olanımız insan türünün devamını sağlayan bereketiyle yardımcı üreme hücresine sahip edilgen taraf sıfatıyla kutsal anne kurgusunun büyüsüne kapıldı. Kadın-erkek ilişkisindeki iş bölümü iktidar sahibi muktedir erkek ile kutsal anne, edilgen ve itaatkâr kadın rolleri üzerine yapılandırıldı. Erkek olanımız iktidar gücünü tehdit eden kutsal anneliğe başkaldırıyı, erkeğin iktidarına meydan okumayı, iktidar gücünü paylaşma isteğini kendi iktidar ezberindeki silahla savuşturmayı ‘meslek haline’ getirdi: Güç kullanmayı erkekliğin iktidarından saydı. Doğrudur; her iktidar güç kullanmayı zorunlu içerir. Her tür iktidar ilişkisinde iktidar sahibi iktidarını tehlikede görmesin, hemen güce başvurur, şu ya da bu düzeyde şiddet kullanır. Özellikle kapitalist sistemin kendi dinamiğidir söz konusu olan. İktidar güç kullanılarak kurulur, şiddete başvurularak korunur, tehlike gerektiriyorsa savaşla ortadan kaldırılmaya çalışılır.

Kadının kadın olduğu için şiddete maruz kalması onun biyolojik kaderi midir?

Hayır! Kadının kadın olduğu için maruz kaldığı şiddetin kültürel/toplumsal boyutunu temellendiren biyolojik zemin günümüzde erkeğin ayağının altından kaymaya başladı. Biyoloji, genetik, tıp ve nanoteknojilerdeki olağanüstü gelişmeler üreme için kadın rahmini vazgeçilmez olmaktan çıkartıyor. Döllenmenin de döllenme sonrası gelişmenin de kadın rahmi dışında, laboratuvar ortamında gerçekleşebildiği bir sürece ilerliyoruz. Erkeğe üreme açısından erkek olması nedeniyle, yani ‘esas üreme hücresine sahip bulunması’ nedeniyle ihtiyaç kalmıyor. Erkek iktidarının biyolojik zemini sarsılıyor. Geleceğin toplumsallık kurgusunda cinselliğin üreme ekseninde toplumsallaştırılması yer almayacak. Cinsellik özgürleşiyor! Cinsellik özgürleştikçe kadın şu an özdeşleştiği rolünden özgürleşiyor! Cinselliğin ve kadının özgürleşmesi erkeğin iktidarını yok ediyor, erkek de sanki özgürleşiyor… 

Elbette, ‘size yaşatılmayan geçmişinizi bugün geleceğin teknolojisiyle yaşatacağız’ diye özetlediğim ‘milli irade’ ideolojisinin toplumsal projesi ve bu projeyi gerçekleştirebilmek amacıyla yaşama geçirilen ‘milli irade devleti’ kapsamında cinselliğin, kadının, erkeğin özgürleştiği toplumsal yapılanmaya ulaşılamayacağını biliyorum.

Bu yazıyı bir yere ulaşabilmenin fikriyatını oluşturmak için yazmadım.

Bu yazıyı, ‘Türk erkeği sevdiği kadına el kaldırır’ diyen bir kadının düzen savunucusu hissiyatına katkı olur diye, ona özgü bir ant önerisi sunabilmek için yazdım:

‘Kadın varlığım, erkek varlığına armağan olsun.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...