10 Ekim; ‘zaman sana uymazsa sen zamanla savaş’!

Üç gün sonra tam üç yıl geçmiş olacak üzerinden Ankara Gar katliamının...

Öncesi ve sonrasıyla, nasıl karanlık bir tünele sokulacağımızın bütün izlerini barındıran bir kanlı durak! Eklektik de olsa, ‘tüccarca’ hesaplar da içerse, ‘çözüm’ ismiyle müsemma süreçten istediğini bulamayıp hızla viraj alan bir iktidarın “masa falan yok” diyerek başlattığı uğursuz yolculuğun nasıl geçeceğini, ayan beyan öğrenmiş olduk 10 Ekim’de. Bıçak keskinliğinde, acımadan, kanırtarak...

Öncesinde 20 Temmuz-Suruç, öncesinde 5 Haziran-Diyarbakır... Oradan başlayan ‘kaos’ alametlerinin, 7 Haziran seçimleri sonunda iktidar mahfillerinin “millet kaosu seçti” açıklamalarıyla uyumu pek manidardı doğrusu!

O korku tünelindeki kaoslu yolculuk sürüyor hâlâ ve Türkiye 10 Ekim 2015’ten bu yana daha yaşanası bir yer olamadı maalesef...

Dava sürecinde ortaya çıkan birçok gerçek, 10 Ekim katliamının nasıl  ‘organize bir iş’ olduğunu, nasıl sahiplenildiğini açıkça gösterdi.*

Mülkiye müfettişlerinin raporunda değinilen ‘kamu ortaklığının’ izleri sürülmedi. İçişleri Bakanlığı, 103 kişinin paramparça öldüğü, yüzlercesinin yaralandığı bir katliama dair mahkemeye sunduğu savunmada, “asılsız katliam iddiasıyla açılmış haksız dava...” diyebildi!

Sonuçta, evet, epeyce bir mesafe katedildi bu karanlık yolculukta...

Daha da büyüyen sarayların haşmetli gölgesinde kalan ‘kulübeler’ daha bir görünmez, daha bir nefessiz kaldı...

Barış, özgürlük ve elbette ekmek daha da azaldı.

Ama umut dediğimiz de umutsuzluk iklimlerinde, zifiri karanlıklarda mayalanmaz mı zaten?

Kendisi bir sufi, Muhammed İkbal, “Zaman sana uymazsa sen zamana uy” diyen tasavvufçulara, “Zaman sana uymazsa, sen zamanla savaş...” diye itiraz eder!

Tam da böyle; biz devrimciler ‘süreç’ insanları olmalıyız, değişen ‘zaman’ kesitlerinin değil...

Bir kerametimiz varsa budur!

Aklımız, hesaplarımız süreçlere ayarlanmamışsa, bırakın başka şeyleri, kaybettiklerimize dair acılarımız, hatıralarımız yer yutar bizi. ‘An’lar çullanır üzerimize dört yanımızdan, paramparça eder, toz olur gideriz...

Oysa bilmeliyiz ki; “kal u beladan beri” bizden yana işler, bizim için biriktirir, ‘süreç’...

Şimdi vurulmuş, parçalanmış, kırılmış halimizle, hâlâ o kanlı Gar meydanında olsak da...

103 arkadaşımızın yokluğu omuzbaşımızda, yaşamak ağrısı asılıyken boynumuzda, “barış, özgürlük” dememiz bundandır işte.

Başka ne diyebilir dilimiz, ne yazabilir elimiz?

Her yıldönümüne denk geldiğinde yaptığımızı yapalım; katliamın yaşandığı o günlerde bu köşede yazılmış yazıdan alıntılayarak bitirelim...

Orada bahsi geçen ve vekaleti IŞİD’e verilmiş alçakça tuzakta paramparça edilmiş halimizin fotoğrafı olan o ‘an’, üç yıldır sürüp bugüne ulaşsa da, ‘an’dır sonuçta, geçer!

Sararız yaralarımızı. Unutmayalım yeter ki; yitirdiklerimizi, hatıralarını, bize yadigâr vasiyetlerini...

...

Cümle Aleme Rahmet Saçan Yoksul Elimiz**

Hepimizin tam ortasında patlatılmış bombalardan yadigâr, herbirimizin yüreğinde, omuzbaşında en az yüz kişilik bir boşluktur şimdi. Şairin ‘yaşamak ağrısı’ dediği... Yaşadığımızdan, nefes alıp verişimizden, yediğimiz içtiğimizden utandıran, boynumuza asılı acıdan kayalar, dağlar...

O mahşerin içinden oluşmuş hikâyeler; vurulmuş, parçalanmış bedenlerimizi, lime lime edilmiş ruhumuzu sarıp sarmalayacağımız büyük bir insanlık direncine de işaret eder oysa...

Evet, acılarımız bizimdir. Kim olduğumuzu anlamamız için aynadır. Ki bize yaşatılanlar hem bizi yansıtır, hem de bize bunları yaşatanların kimliğini...

Kanlı meydanda parçalanmış cesetlerimize, sağa sola savrulmuş, ezilmiş, ağlayan, çaresiz halimize, o fotoğrafımıza,  o ‘an’a bakarak bizi esir aldıklarını, yendiklerini düşünebilirler. Ardımızdaki büyük tarihselliği bilmez ama gafiller. 10 Ekim saat 10.04 de dahil, yendiklerini zannettikleri her ‘an’ın, aslında tarihsel bir sürecin mutlaka ayaklarına dolanacak parçaları olduğunu anlayamazlar. Biz tarihselliğe inanırız çünkü, onlar ise ‘an’ların mutlaklığına...

Hayatın, içimizde patlattıkları bombalara, sonrasındaki yasak ve yalanlara göre şekilleneceğini sanmak ne büyük zavallılıktır oysa...

(*)10 Ekim Katliamı ve davasına dair ayrıntılı bilgi için: https://www.evrensel.net/ankara-katliami-davasi/

(**)18 Ekim 2015/Evrensel

Evrensel'i Takip Et