05 Ekim 2018 00:52

Neden McKinsey?

Neden McKinsey?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yaz aylarından bu yana hükümetin IMF tekrardan masaya oturma olasılığı sıkça dile getirilmekteydi.  Uzunca bir dönemdir sıcak para girişleriyle fonlanan bir ekonomik modelin yabancı sermaye çevrelerinin desteği olmadan sert bir çöküş yaşamasının kaçınılmazlığı aşikardı. Böylesi bir ortamda AKP’nin içeriye dönük popülist söylemine karşılık, çok geçmeden böylesi bir tercihe zorlanacağı görüşü giderek ağırlık kazanmaktaydı.

Ben AKP’nin böylesi bir tercihe zorlanmadan önce diğer olasılıkları tüketeceği düşüncesindeydim. Halen bu görüşümü koruyorum. ABD ve Avrupa ülkeleri ile yaşanan gerilimin yumuşatılması, AB sürecine dair (altı boş da olsa) beklenti yaratmaya dönük kimi adımlar atılması, Erdoğan’ın ekonomiye dönük açıklamalarının tonunu yumuşatması ve elbette Babacan ve Şimşek dönemlerinde olduğu gibi sermaye çevreleriyle doğrudan bir araya gelerek teminatlar verilmesi gibi hamleler halen piyasalara kısa vadeli de olsa nefes aldırabilirdi. Geçtiğimiz hafta içerisinde hükümet bu hamlelerin tümünü gerçekleştirdi. Şimdi sıra altını doldurmaya geldi.

Kamu maliyesinin idaresi ve dönüşümü için ünlü ABD’li danışmanlık şirketi McKinsey ile anlaşılması bu açıdan önemli bir adımdı. Geçtiğimiz aylarda da küresel finans çevreleriyle toplantılar yapılmış hatta İngiltere’de Erdoğan’ın doğrudan katılımıyla gerçekleşen toplantı kazandırdığından fazlasını kaybettirmişti. Hükümet cephesinden verilen teminatlar artık karşılık bulmuyordu. Yabancı sermaye çevreleri ile hükümet arasında köprü oluşturacak, mali dönüşüm sürecini ve kemer sıkma politikalarının denetleyerek raporlandıracak, hükümetin sermaye kesimi nezdinde kaybettiği kredibiliteyi taşıyan bir aktöre ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu rol McKinsey için biçilmiş kaftandı. 

Peki neden IMF değil de McKinsey derseniz. Öncelikle, IMF seçeneği pek çok açıdan hükümetin elini kolunu bağlayacak, yerel seçim öncesi hareket alanının sınırlayacağı gibi tüm hesapların kamuoyunun önüne serilmesine yol açabilecek bir seçenekti. Kaldı ki, hemen her mitinginde ülkeyi IMF’den kurtardığını vurgulayan Erdoğan’ı seçmen önünde zora sokabilirdi. 

Şu ana değin piyasaların McKinsey hamlesini olumlu fiyatladığı görülüyor. Bundan sonra beklenen hamle ise Rahip Brunson’ın serbest bırakılması. Buradan itibaren hükümetin hareket alanı daralmaya başlayacak. Yaşanan krize siyasi kılıf giydirme çabasının beyhude olduğu ortaya çıkacak. Seçim sonrasında ise “mali dönüşüm”ün emekçiler için ne anlama geldiğini hep birlikte göreceğiz.

Hafta içinde yaşanan bir diğer önemli gelişme ise açıklanan enflasyon verisi oldu. Eylül ayı itibariyle TÜFE’de yıllık artışın yüzde 24.5’i bulduğunu görüyoruz. Oysa kısa süre önce açıklanan ve ekonomi çevrelerince “gerçekçi” olduğu vurgulanan Yeni Ekonomi Programında yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 20.8 olarak belirtilmişti. ÜFE ile TÜFE artışı arasındaki marjın genişliği önümüzdeki aylarda TÜFE’deki hızlı tırmanışın süreceğinin en önemli göstergesi. Beklenti yönetiminin en önemli ayağı gerçekçi öngörülerle yola çıkmaktır. Daha yolun başında hedefi bu denli büyük bir marjla ıskalayan programın orta/uzun vadede piyasa beklentilerine yön vermesi oldukça zor görünüyor.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa