Fransa’nın Cezayiri vardı bizim Cezayirimiz hâlâ var (2)
Fotoğraf: Envato
1993 aralığında, İstanbul Hilton Otelinde, insan hakları savunucuları olarak Yaşar Kemal’in öncülüğünde Kürt sorununun çözümüne ilişkin bir konferans düzenledik. Niye mi Hilton? Başka hiçbir yer böyle bir konferansa yer vermeye cesaret edemediği için. Birkaç ay sonra Ankara’da düzenlenmek istenen konferansa yer verecek otel bulunmuştu ama, son anda Valilik tarafından görülen lüzum üzerine toplantı engellendi, Askeriyeden kırmızı ışık gelmiş, Demirel’in de gıkı çıkmamıştı, dersini aldığı için.
Aydınların demokratik sisteme geçilmesi için Aziz Nesin öncülüğünde hazırlanan ve 5 Mayıs 1984 Aydınlar Bildirgesi, toplu bir dava ile son bulmuştu.
2015 yılında barışçıl çözüm masasının devrilmesinden sonra, 1995 yılına geri dönüldü sanki. Bir farkla ki, 20 yıl önce köyler yıkım ve boşaltılmaya uğrarken, şimdi kentler bu kaderi paylaşıyordu. Buna karşı bu kez aydınlar değil, akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bir metinle, hayır dedi.
Ve şimdi sanki 1960 Fransası’na geri döndük. Fransa’da Cezayir’deki kirli savaşa karşı başlatılan, askere gitmeyi reddetmeyi de içeren sivil itaatsizlik eylemi Réseau Jeanson üyelerine karşı askerî mahkemede açılmış bulunan davada sanık ve avukatların desteklenmesi amacıyla, 121 yazar, sanatçı, oyuncu, gazeteci ve yüksek okul hocası, tarihe, “121’ler Manifestosu” adıyla geçen aşağıdaki açıklamayı imzalamıştılar. Açıklama, 1960 yazından itibaren bildiri olarak dağıtıldı. 1960 ağustosunda Les Temps Modernes’in bu açıklamayı yayımlayan sayısı derhal toplatıldı. Bir sonraki sayıda, açıklamanın başlığı altında 121 imzayla birlikte iki beyaz sayfa yayımlanmıştı. Başka hiçbir gazete ya da dergi bu açıklamayı yayımlama cesareti gösteremedi. İmzacılar sorgulandı, içlerinden otuzu hakkında dava açıldı, memurlara görevlerinden el çektirildi, oyuncular, rejisörler ve gazetecilere çalışma yasağı kondu. Bildiri şöyle diyordu: “Fransa’da son derece önemli bir hareket gelişiyor. Cezayir Savaşı’nda yeni bir dönüm noktasının, bizi, altı yıldan bu yana sürmekte olan krizi unutmaya değil, görmeye ittiği bir anda, Fransız ve uluslararası kamuoyunun daha iyi bilgilendirilmesi zorunludur. Giderek daha çok Fransız, bu savaşa katılmayı reddettiği ya da Cezayirli savaşçılara yardımda bulunduğu için kovuşturmaya uğruyor, hapsediliyor, mahkum oluyor… Cezayirliler açısından askerî ya da diplomatik araçlarla sürdürülen savaşta kesinlikle çift anlamlılık söz konusu değildir. Bu bir ulusal bağımsızlık savaşıdır. Peki bu savaş Fransızlar için ne anlam ifade ediyor?...Ne bir fetih savaşı, ne bir “ulusal savunma”, ne de bir iç savaş olan Cezayir Savaşı, giderek, sivil iktidarın bile sömürge imparatorluklarının genel olarak dağıldığının bilincine vararak bu sürecin anlamını kabul etmeye hazır görünmesine rağmen, ayaklanma karşısında geri çekilmeyi reddeden ordu ve bir kastın özel eylemi haline gelmiştir. Bugün bu caniyane ve saçma savaşı besleyen esas olarak ordunun iradesidir…Fransız militarizminin, Hitler rejimi yıkıldıktan 15 yıl sonra, bu nitelikte bir savaşın gereklerine göre, yeniden işkence uygulamasına geçtiği ve işkenceyi Avrupa’da bir tür kurum haline getirdiğini anımsatmak gerekir mi?... Vicdan sorunu bu savaşın başından itibaren vardı. Savaşın uzamasıyla birlikte vicdan sorununun, itaatsizlik, firar, Cezayirli özgürlük savaşçılarına yardım ve destek gibi somut biçimlere bürünmesi normaldir…İmzacılar olarak bizler, Cezayir halkına karşı silah kullanmayı reddedenlerin bu tavrına saygı duyuyor ve bu tavrı haklı buluyoruz. -Bizler, ezilen Cezayirlilere, Fransız halkı adına yardım ve destek sunan Fransızların tutumunu saygıyla karşılıyor ve haklı buluyoruz.- Sömürgeci sistemin yok edilmesine katkıda bulunan Cezayir halkının davası, bütün özgür insanların davasıdır.” İmzacılar arasında Nazi işgaline karşı direnişin simgesel kitaplarından biri olan “Susan Deniz”in * Yazarı Vercors da vardı. Türkiye’de bilinen isimleri şöyle sayabiliriz: Arthur Adamov, Jean Baby, Simone de Beauvoir, Andre Breton, Michel Butor, Simone Dreyfus, Marguerita Duras, Dominique Eluard, Henri Lefebvre, François Maspero, Alain Resnais, AlainRobbe-Grillet, Maxime Rodinson, Claude Roy, Françoise Sagan, Nathalie Sarraute, Jean-Paul Sartre, Simone Signoret, Claude Simon, Laurent Terzief, François Truffaut, Tristan Tzara, Vercors, Pierre Vidal-Naquet…
1984 yılında Pierre Vidal-Naquet, Halkların Daimi Mahkemesinde Ermeni Soykırımının ele alınmasında başı çekecekti. Bu kez Les Temps Modernes Ermeni soykırımına yer verecekti. Burada Hilmi Ziya Ülken’in torunu Tahsin Celal’in “J’accuse” adlı bir yazısı da yayımlanacaktı. Bu listede mesela kendisi de Cezayirli olan Albert Camus’ün adını, bir çok “sol” aydının adını göremiyoruz. Cezayir kurtuluş savaşını, “milliyetçilik” olarak algılayan FKP, savaşın sonuna doğru, utangaç bir dayanışma göstermeye başlayacaktı. Partili olan ve Fransız direnişinin kahramanlarından birinin kızı olan Anna Marie Parodi, Ben Bella’nın avukatlığını üstlenecekti, ama Partiden “bağımsız” olarak. 2 yıl sonra De Gaulle, iradesini ortaya koyacak, 8 Nisan 1962’de Cezayir’de bağımsızlılığa götüren referandum yapılacaktı. Buna karşı Cezayir’deki özel savaş birlikleri başkaldıracak, darbe yapmak üzere OAS diye bir örgüt kurulacak, Sartre’in evi bombalanacak, De Gaulle’e suikast girişiminde bulunulacaktı.
(*) Vercors, Susan Deniz, Türkçesi Oktay Akbal, Varlık Yayınları 1965.
- Vatansızlığı vatan eylemek 05 Aralık 2023 04:29
- Uzun mesafe koşucusuydu Osman 04 Kasım 2023 03:50
- Kitap yakmanın dayanılmaz ayıbı 02 Temmuz 2023 03:14
- İsveç’in de ATY’si var artık! 05 Mayıs 2023 04:14
- İhsan Doğan (Sinan Oza) ve Niyazi Dalyancı için 11 Nisan 2023 04:00
- Dünya Anadil Günü vesilesiyle 09 Mart 2023 04:15
- Soykırımı tartışmak 19 Ocak 2023 03:19
- Mahmut Baksi anısına 14 Aralık 2022 04:32
- Kendi kutsalına bomba koyan 06 Aralık 2022 04:10
- Yorum yetmez! 28 Kasım 2022 04:00
- Kesişen yollar 15 Kasım 2022 04:16
- Seyfo ya da kılıçtan geçirilmek 08 Kasım 2022 04:10