02 Eylül 2018 23:15

Mücadele, umut ve sabır

Mücadele, umut ve sabır

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta Cumartesi Anneleri’ne yönelik polis saldırısı, gözaltılar ve sokak ortasında işkence ile 700. hafta oturması bu hafta İstiklal caddesinin Balık Pazarından Odakule’ye kadar olan bölümünün ara sokaklardan çıkışları da engelleyecek şekilde kapatılması ile sokakta oturmaya dönüştü. Cumartesi Anneleri’ni destekleyen insanlarla birlikte Galatasaray meydanına gitmek üzere İnsan Hakları Derneği’nden çıkışında Büyük Parmakkapı sokağının orta yerinde yolunun kesilmesi, yasadışı biçimde barışçıl protesto hakkının yasadışı ilan edilmesi, geçen haftanın görüntülerinin hükümette dış ilişkiler bağlamında rahatsızlık yarattığı için daha ılımlı davranma iddiasına pek de olumlu bir katkı sunmadı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği’nin yasak kararı üzerine yaptıkları basın açıklamasında da ifade edildiği gibi; şiddete maruz kalan, gözaltına alınan Cumartesi Anneleri’nden özür dilenip, sorumlular hakkında derhal soruşturma başlatılacağına, eleştirilere kulak tıkayan siyasal iktidarın her düzeyden temsilci ve sözcüsü tarafından anneler değersizleştirilip müdahaleyi savunan, meşrulaştırmaya çalışan açıklamalar yapıldı ve bu hafta İstiklal Caddesi’ni sayısız araç ve polisle ablukaya alma görüntüleri de içler acısı bir görüntü sergiledi.

Türkiye’de yıllar boyunca gözaltında zorla kaybedilen kişilere ait onlarca dosya iç hukukta bir sonuç alınamadığı için, failler açısından koruyucu ve teşvik edici bir olgu olan cezasızlıkla sonuçlandığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı. Bu dosyaların büyük bölümünün yargı süreci de AKP iktidarı zamanında yaşandı ve sonuçlandı. AİHM, karara bağladığı çok sayıdaki dosyada devletin mutlak sorumluluğu olduğunu, kayıp iddialarını etkin, şeffaf ve bağımsız biçimde araştırmadığını, sorumluları açığa çıkarıp cezalandırmadığını, kayıp yakınlarının acılarını dindirecek telafi ve onarım süreçlerini işletmediğini belirterek Türkiye’yi mahkûm etti.

Kesintisiz 16 yıldır iktidarda olan AKP hükümetleri de, kendisinden önceki hükümetler gibi kayıp iddialarını etkin, şeffaf ve bağımsız biçimde soruşturmadı, hatta cezasızlığı bir düzenleme ile yazılı hale getirdi, kayıp yakınlarının umutlarını mutlak biçimde yok eden zaman aşımı sorununu ortadan kaldırmadı. Birleşmiş Milletler’in kısaca “Kayıplar Sözleşmesi” olarak bilinen “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmesi”ni hiçbir çekince koymadan imzalayıp uygulamaya geçirmedi. Bu sözleşme; zorla kaybetme eylemlerini mutlak olarak yasaklar (Yani fiili savaş durumu, savaş tehdidi, ülke içinde siyasal istikrarsızlık veya başka herhangi bir kamusal acil durum dâhil olmak üzere, hangi istisnai koşullar söz konusu olursa olsun, bunlar zorla kaybetme eylemleri için gerekçe olarak ileri sürülemez). Taraf devletleri, zorla kaybetmeyi suç haline getirecek düzenlemeleri yapmakla ve kayıpların soruşturulması için gerekli önlemleri almakla yükümlü kılar. Zorla kaybetme eylemlerinde insanlığa karşı işlenmiş suç olması nedeniyle zaman aşımı kuralı işletilemeyeceğini belirtir. Sadece kaybetme eylemini doğrudan yapanları ve yönetenleri değil, emrindeki kişilerin zorunlu kaybetme suçunu işlediklerine dair açık bilgileri göz ardı eden; zorunlu kaybetme eylemlerini engellemek ve bastırmak için gerekli ve makul önlemleri almayan; işlenen suçların soruşturulması ve kovuşturulması için yetkili birimleri harekete geçirmeyen amirleri de işlenen suçtan dolayı sorumlu tutar. Mağdurların gerçeği bilme, zorla kaybetme eylemlerinden doğan zararlarının maddi ve manevi olarak karşılanması ve onarım haklarını güvence altına alır. (Sözü edilen tazminat hakkı gerektiği durumlarda eski hale iade, rehabilitasyon, kişinin onur ve şerefinin iadesini de kapsayacak şekilde tatmin ve ihlalleri tekrar etmeme garantisi gibi tazminat biçimlerini de içerir.)

Yasak kararı için; “Zamanında Arjantin’de de cuntacı generaller kaybedilen yakınlarını arayan Mayıs Meydanı Annelerini deli olarak nitelemiş, başkaları tarafından kullanıldıklarını söylemişlerdi. Ancak, bugün tüm dünya cuntacı generalleri değil, Mayıs Meydanı Annelerini saygı ile hatırlıyor ve anıyor…”, demiştik. Neruda’nın 1971’deki Nobel ödül konuşmasında bize yol gösteren mücadele ve umuttan söz ederken yaptığı gibi, biz de Rimbaud’un “Yakıcı bir sabır kuşanarak şafakta o muhteşem şehirlere gireceğiz” dizelerini bir kez daha alıntılayalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...