24 Ağustos 2018 00:52

Vicdan ve kurban: Rasyonalite ve irrasyonalite

Bayram nedeniyle verilen en somut mesaj ve yol ilanları arasında ‘Trafik canavarı olmayın’, ‘Hız öldürür’, ‘Hızını azalt ömrünü uzat’ gibi uyarılar hatırlatılıyor. ‘Savaş diyor ki, tek rakibim trafik.’ ‘İnsan öldürür’ şeklinde ilanlar, uyarılar yapılabilir mi, bilmiyorum ama ‘ölüm’ mitolojilerin en temel konusunu oluşturuyor.

Çocukların ilk korkuları arasında annelerini, babalarını kaybetmek; ölüm korkusu bulunuyor.

İnsanın ölümlü oluşu onun trajik oluşunu, bu ölümlü oluşunun bilincinde olması ise en büyük trajedyayı oluşturuyor. Hemen bütün iktidarların nihai tutamağı da, korkunun en son hali ‘ölüm’ fenomeninden geliyor. İrrasyonelliklerin belki de önemli bir kısmı da bu ölüm fenomenin çeşitli şekillerde südur etmesi, yansımaları, farklı şekillerde ifade edilmelerinden geliyor olabilir; kökeni böyle bir ölüm fenomeni ile ilgili olabilir.

Ölüm fenomeni çoğu kez aralarındaki ilişkiyi kaçırdığımız pek çok şölenin de kaynağını oluşturmaktadır.

Papaz veya rahip Brunson’u, bizim ABD’deki papazımızı, Kanada’ya kaçan hahamı bir yana bırakırsak, ekonomik krizleri, dövizin alıp başını gitmesini (kontrolümüzden çıkmasını ki doların dövizin kontrolü zaten bizde değil, el alemin parası) bir yana bırakırsak; işin güncelliği çok tarihi bulunuyor. Frazer Türkçeye de çevrilen ‘Altın Dal’ adlı antropolojik esaslı, mitolojilerin kökenine dair eserinde ‘Ormanın Rahip (Kutsal) Kralından’ söz eder. Nemi’nin ruhban kralı, ancak bir önceki ruhban kralı öldürme şartıyla bu konuma erişir. Kutsal rahip kral aynı zamanda bir katil kraldır (Wittgenstein’in nitelemesiyle aynı zamanda bir ‘ölüm ustası’dır).

Bir arkadaşım Nietzsche’ye, ‘güç istencine’ bir gönderme yapıyor: İnsan bu damgayı kendi kendine damgalar. Zerdüşt’ün girişinde Güç/İktidar İstenci/Eğilimi’ne gönderme yapar Nietzsche (Willen zur Macht. ‘Macht’  Türkçeye güç anlamında da iktidar anlamında da çevrilebilir. ‘Willen’de  hem istenç/irade hem de eğilim/yatkınlık anlamına gelmektedir).

İnsan bu damgayı kendi kendine vurur veya kendi kendini kurban eder. İnsanın güç istenci Hitler’in gücünün kaynağıdır aynı zamanda. Hitler’in gücü yurttaşın gücü ile ters orantılı olduğu halde bu kadar güç ona halk tarafından bahşedildi. O halkı adına ölümü göze alırdı, sonuçta da öldü. Ama o ölmeden geriye kalanları hayatta tutmak için milyonlarcası onun adına kurban oldu, öldü.

Tam da iki oğuldan biri, yaygın kabul İsmail, kurban istenir. Kurbanı isteyen aslında Hz. İbrahim’dir. Bir oğlu olursa en değerli şeyini kurban vereceğine söz vererek böyle bir kurbanı istemiştir. Bu ağır bir diyettir. ‘Kazan kazan’ diye ifade edilen, bugün diplomasiye de konu olan, şeriatta kısasa kısas bir istemdir: Çok istenen bir şeye karşı çok istendik bir başka şeyi vermek.

Kimyanın yasası yananla bir yanma durumunda ortaya çıkan enerji ve geriye kalan küller birbirine denktir.

Hz.İbrahim ile Hz.İsmail (veya İshak) bir tür denkliktir, birinin hayatta kalması ancak bir diğerinin kurban edilmesine bağlanmıştır. İnsan türsel özgürlüğüne karşılık kendi özgürlüğünü bedel olarak veriyor hemen bütün dinlerde. Feda ediyor, kurban ediyor.

Durkheim üç tür intihardan söz ediyordu. Bunlardan biri grup için, grup değerlerini korumak ve sürdürmek için kendini feda etmek (bir tür kahramanlık ve şehitlik) şeklindeydi.

Ölümden, günahtan, cezadan, korkudan kurtulmanın yolu ölüm, günah, korku olmasa gerek. Kısasa kısas ‘koyunu verdim benim canımı alma’ veya ‘koyunu verdim İsmail’imi yaşat’, ‘kurban verdik grubu mesut bahtiyar yaşat’ gibi, böyle bir şeriat ilkesi ve şöleni ‘kurtuluş’ olabilir mi?

Sami dinlerinin ana konusu insan, dolayısıyla kurbandan koyun-deve-sığır bir şey anlamayacağına göre, kurban fenomeni insan fenomeni değil mi?

İnsan kendi kurban oluşunu başka hayvanları kurban ederek çözebilir mi? (o hayvanların kurban olup olmadıkları veya niye kurban olduklarına dair bir bilinçleri öngörülmediğine göre, sorun insanın sorunu, özü de ‘Ölüm’, ölümün çaresi olabilir mi?

Birini kurban vermek ile vicdan arasında nasıl bir ilişki bulunuyor?  

İlla da arada bir ilişki varsa bu, irrasyonalitenin irrasyonalitesi  mi?

Nietzsche, bir Alman yorumcuya göre, acaba bütün değerlerin kökenini hiçbir zaman olmayan bir değere bağlama uğraşısının eleştirisi için mi ‘güç istencini’ kullandı? Heidegger’a göre, metafizik bir soruya yanıt aranıyordu: ‘Bütün varolanların temeli’ güç istenci miydi?

Metafizik soru ancak metafizik yanıtlanabilir. Eğer öyleyse metafizik soruna ‘kurban’ ile fiziksel bir yanıt bir büyük akıl yanılması mı sayılmalı? ‘Kurban’ fenomen olarak ‘metafizik’ bir konu deniyorsa, o zaman fizikle, koyunla ne ilişkisi var?

Dinlerin ‘ruhi’ problemlere ritüeller-ibadetler, şeriat üzerinden ‘fiziki’ cevap vermesi veya böyle bir tarzda yanıt araması nasıl bir akla karşılık geliyor; kanaatimce en önemli paradoks veya soru burada yatıyor. Sorunun kökeninde, tam aksine, ‘fiziki olanın ruhileştirilme eğilimi’ bulunuyor denirse, o zaman da yanıtı bambaşka yerlerde aramak gerekiyor ki, bunun da toplamın tümünü oluşturmadığı kanaatindeyim.

‘Kurban fenomeni’ kaynağı insan olan, antropolojik pek çok paradoksal yan içeriyor. Bir arkadaşla konuşuyoruz: Ölümle ilgili irrasyonalite insanın yaşama değer vermesi anlamında bir rasyonellik kaynağını oluşturabilir; ama Neron gibiler, Hitler gibiler, hayvanı nasıl öldürebiliyorsak insanın da böyle öldürülebileceğine, kurban edilebileceğine dair bir rasyonellik çıkarıyor. Ölüm ve kurban oluş; savaş veya eğitim zayiatı gibi basit gündelik bir terime dönüşebiliyor.

‘Kurban’ ve ‘bayram’; isimleştirme bile paradoksal. ‘Bayram’ kısmı çıkarılınca kalanı da toplamın tümünü anlatmıyor gibi. İnsanın ‘ölümdün kurtuluş’ bayramı çok çok ölümlü mü veya böyle bir kurtuluş zaten mümkün değil mi? Vicdan bunun neresinde?

Adnan Gümüş

Vicdan ve kurban: Rasyonalite ve irrasyonalite
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et