11 Ağustos 2018

Krizli muhalefet söylemi: 'İktidar bu krizle yürüyemez'!

Bir zamanlar Türkiye’sinin klasikleşmiş sözüydü; “Enkaz devraldık!” 

Her hükümet değiştiğinde göreve gelenler bu sözle başlardı. Başarı şanslarının olmayacağı daha başından bilinirdi çünkü. Kendi iktidarlarında daha da büyüyecek ‘enkaz’ın bir diğer hükümete devredileceği de...

Bütün hükümetlerin ekonomiyle ilişkisinin toplam serüveninin özeti, bu enkaz devir daimidir!

Şimdi ‘özgün’ bir durumla karşı karşıyayız ama.

16 yıllık AKP iktidarının artık resmen ‘Saray-Tek adam’ iktidarına dönüştüğü bu günlerde, ekonomi olağanüstü bir kriz dalgasının pençesinde titremekte... Ama el mahkûm, “enkaz devraldık” da denilemiyor! “Komplo, dış güçlerin saldırısı” ajitasyonuyla idare edilmekte...

Yıllardır ne kadar ‘yerli ve milli’ olduklarına dair yemin billah edenlerin yönettiği ekonominin ‘dış güçlerin komplosu’na bu denli açık olması, ‘milli para’nın sadece bir günde yüzde 17 değer kaybederek pula dönüşmesinin bir hikâyesi olsa gerekmez mi oysa? “Onların doları varsa bizim de Allahımız var” diyerek, söz konusu ekonomi olunca  beş kuruş etmeyecek motivasyon çırpınışları, o hikâyeyi anlatmıyor maalesef. Bir günde yüzde 17 fakirleşen Bayburtlu garibana “dolarını bozdur, milli davaya katıl” çağrısının, en azından ‘ekonomik’ karşılığının ne olacağı tecrübeyle sabitken, ortada salınıp duran büyük ‘enkaz’ın, yurdum insanının ‘yastık altındaki’yle  yama tutması mümkün mü?

Her sorun, her kriz, kendi dinamikleriyle birlikte anlam kazanıyorsa eğer, ekonomiyi ve giderek toplumsal yaşamı kuşatmaya başlayan bu krizin de kendi illiyet bağlarıyla birlikte sorgulanması gerektir. Bu iktidarın asla yapmadığı ve yapamayacağı böylesi bir sorgulama, bugünkü ahvalin hiç de ‘yerli ve milli’ olmayan bir politik iktidar gerçeğinin eseri olduğunu açığa çıkarır en azından.

16 yıllık konjonktürel ‘sıcak para’ avantasının muslukları gürül gürül akarken, yeri göğü, sağı solu betonlayarak kendi zenginini türetenlerin, “enkaz devraldık” demesini bekleyemeyiz elbette. Ama gerçekte, 16 yıl öncesinden devraldıklarından daha ‘özgün’ bir enkaz birikimi yarattıkları kesindir. ‘Büyüme’ etiketiyle biriktirdikleri bu enkazın temelinde, bütün o haşmetli gökdelenler, yollar, köprüler, havaalanlarının beton kütleleri yoktu sadece. Betonla zenginleşen yandaşın yanında, yoksulun, emekçinin payına tam anlamıyla ‘köpükten’ bir ‘büyüme’ masalı düşmüştü! Şimdi, “hadi bi el atın da şu yastık altınızı boşaltın bakiim” çağrısıyla, bu masalın da sonuna gelinmiştir. Ama bundan sonrası hiç de ‘masal’ gibi olmayacaktır! Krizlerin tunç yasaları işleyecektir. Köpükle idare edilenlerin asla unutmaması gereken o yasalar; krizle titreyip sallanan beton enkazın asıl olarak kendi üzerlerine yıkılacağına dairdir. “Kriz, iktidarı götürür” ya da “iktidar açısından sürdürülemez bir durum” benzeri teskin edici ezberlerin muhalif bir yaklaşımın hareket noktası olamayacağını asla unutmamak gerekiyor. Ekonomik krizin, siyaseten kuşatılmadığı sürece ‘kendiliğinden’ vaat edebileceği ‘muhalif’ tonajın oldukça sınırlı olabileceği, tersine bir tepkimenin tetikleyicisi olarak çok daha ‘beter’ gelişmelerin önünü açabileceği gerçeğinin tarihin sayfalarına geçmiş sayısız örneği vardır. Ekonomik krizler sosyal krizleri tetikler, doğrudur, ama her sosyal krizin ilerici bir siyasal krize dönüşüp iktidarı götüreceği totolojisine sığınıp rahatlamanın karşılığı sadece hüsran olacaktır.

Yani ‘iktidar böyle sürdüremez’ demeyelim, ‘bal gibi’ olmasa da ‘zehir zıkkım’ dozajı daha da arttırılarak sürdürülür bir şekilde! Hele ortada asgari bir hukuk çerçevesi kalmamışsa, ihtiyaç duyduğunu ‘hukukileştiren’ bir rejim varsa... Olağanüstü yönetim epeydir olağanlaşmışsa, normalleşme beklenmeyecekse, ‘savaş hali’ yaklaşımı giderek derinleştiriliyorsa...

İktidarın ölçüsüzce yatırım yapıp yaslandığı milliyetçi-muhafazakâr iklim...

Son seçimde ırkçı-milliyetçi partiye iktidar partisinden kayan azımsanmayacak oy oranı, ‘denge-denetleme’ diye pazarlanan pozisyon...

Ekonomik- Sosyal- Siyasal kriz döngüsünün, bir başka siyasetle karşılanmadığı sürece, nasıl bir ülke tablosuna yelken açacağının yansımalarını bu verilerden hissetmemek mümkün mü?

CHP’yi kimin yöneteceğiyle, “yerel seçimlerde nasıl başarılı olunur?​” şeklindeki fal açmalarla, hepten işlevsizleşmiş Meclis’le sınırlı mesailerle, artık gına gelmiş biz bize tartışmalarla, sonu gelmez  ‘ittifak’ denklemleriyle kriz döneminin gerektirdiği muhalefet profiline teğet bile geçilemeyeceği biliniyor mu acaba?

24 Haziran seçimleri öncesi AKP'den milletvekili aday adayı olan Sırma Metal Genel Müdürü Yasin Akgül, ABD’nin duyurduğu ek vergi kararına Twitter üzerinden şöyle tepki göstermiş:

"Bismillahirrahmanirrahim. Ya Kahhar ismi şerifin hatırı için Trump'ı, Amerika'yı ve onların uşakları Siyonistleri kahr-ü perişan et"!

Bedduanın Trump’u da Amerika’yı da Siyonistleri de “kahr-ü perişan” etmeyeceği ne kadar açıksa, bir başka sorumluluk ve hareket tarzıyla karşılanmadığı sürece ekonomik-sosyal krizin kimi perişan edeceği de o kadar açık olsa gerek...

Evrensel'i Takip Et