16 Temmuz 2018 00:55

Hobbes’un Leviathan testi ile ‘Başkan Baba’lığın DNA’sı

Hobbes’un Leviathan testi ile ‘Başkan Baba’lığın DNA’sı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Thomas Hobbes…

İngiliz filozof ve siyaset kuramcısı…

Hayli eskilerden bir muhterem…                                  

Kafa kağıdı, 1588-1697’yi, işaret ediyor…

Huzurunuza çıkarmamızın sebebi…

LEVİATHAN

Veya Bir Din ve Dünya Devletinin İçeriği, biçimi ve Kudreti” kitabında(**) savunduğu devlet-toplum/insan anlayışı…

Kitap, Hazretin başyapıtı olarak kabul edilir…

Machiavelli’nin Hükümdar’ı ayarında kıymet biçilir…

Kısa künyesini saydık…

Soralım:                                                                            

Korku ne kadar doğurgan olabilir?

Ya da şöyle:

Korku bir siyaset kuramı/kitabı yazdırabilir mi?

Din dahil insan icadı tüm egemenlik müesseselerinin…

İktidar kurma sürdürme membaı olarak korkunun icadı ve idaresi olduğu bilgisi, esasında soruyu havada bırakıyor…

Revize ederek sorayım:

Öz deneyim… Bireysel haleti ruhiye, korkudan kaynaklı muhayyel bir sistem kurmada ne kadar etkilidir? 

Hüküm verme hakkını kendinde görenlerin yalancısıyım…

Söz konusu Thomas Hobbes ise cevabımız “çook” olmalı…

Misal.

Korku Siyaseti ve Siyaset Korkusu kitabının yazarı Halis Çetin’e göre(**), “Hobbes’un tüm düşüncesi bir ‘korku’ felsefesine dayanmaktadır.”

Hikâyesine girmeyelim…

Feylesofumuz korkak ve çekingen kişiliğini, “Ben ve korku ikiziz” (**) diye açıklamış…

Savaş ve istila ikliminde dünyayla tanışmış…

Savaş ve İstila korkusu tüm dünyasını domine ederek, şekillendirmiş…

Nihayetinde Leviathan'da savunduğu ‘devlet’ ütopyasını oluşturmuş…

Ütopya denmesine bakmayın…

Distopya, tarifi daha çok yakışır, Leviathan’a...

Tabii nereden baktığına ve tanımlayanın meşrebine bağlı…

Ez cümle… Ütopya yeryüzü cenneti hayali…

Distopya da dünyadaki cehennem tasavvuru ise…

Kanımca Hobbes’un Leviathan’ı, bir monarkın mutlak egemeni olduğu cehennemi bir devleti tahayyül eder ve önerir insanlığa…

Neden?

Çok kötü adam olduğu için mi?

Öyle mi bilmiyorum ama…

Kötü olmasından ziyade…

Kötülüğün panzehiri olarak modeller ve takdim eder kadri mutlak bir egemenin demir ökçe ile yönettiği devleti, Leviathan’ı...

Hobbes için kötü olan nedir?

Bir cümle ile:

İç savaşa kadar giden başı bozukluk, yönetimsizlik anlamında anarşi ve kaos (korkusu)…

İhtiyaç olan?

Güvenlik; can ve mal güvenliği...

Kim, nasıl sağlayacak?

Hesap sorulamayan mutlak egemenliğiyle

Hesap vermeyen mutlak egemen…

Diğer insanların suyu mu çıktı da…?

Hobbes, bizdeki yaygın tabirle, insanların sütü bozuk, demeye getirir...

Doğuştan, ontolojik olarak ‘kötü’ bulur insanları…

Hani yerli yersiz, belki sizin de dilinize dolanan o  hüküm var ya:

“İnsan insanın kurdudur…”

Ha işte o lafı eden bu muhteremdir…

Ve –bilhassa devlet- felsefesinin ana dayanağı insana olan bu güvensizlik ve ondan duyduğu korku, denilebilir…

Hobbes’a göre…

İnsanlar mutlak bir otorite altında tutulmazsa…

İpi biraz gevşetilirse, birbirine düşer…

Bireyler arası sen-ben tepişmesinden neşet edecek toplumsal çatışma, iç savaşa ve dağılmaya kadar gider…

Çünkü bencil karakterli insan rekabet peşinde koşar, şan şeref edinme, maddi manevi kişisel çıkar duygusuyla hareket eder...

Birbiriyle yarış ve çekişme, toplum duygusunun önüne geçer…

“Ortak düşman”a karşı zayıf düşüren kişisel düşmanlıkları kışkırtır… filan…

Nasıl önlenir bu?

Ne yapmak gerekir?

Leviathan… İnsanlığın ihtiyacı Leviathan’dır…

Nedir Leviathan?

Esasında Leviathan dinsel mitolojinin yaratısıdır…

Tevrat ve İncil'de kötülüğü temsil eden bir ejderhanın adıdır…

Hobbes’un birey olarak insan ve toplumunun yol açacağı kötülüklerden o kadar korkar ki…

Onları/insanları ancak kutsak kitaplardaki canavar denli korkulan, kudretli bir canavarın hizaya getireceğini…

Huzur ve güveni sağlayacağını düşünür…

Bu sebeple, Hobbes…

Tahayyül ettiği, merkezinde kudretinden sual olunmaz, mutlak güç ve iktidar sahibi monark/egemenin olduğu bir devlete Leviathan adını verir...

Leviathan, hesap sorulamayan tüm güç ve yetkileri elinde toplar, kuvvetler ayrılığı değil kuvvetler birliği prensibiyle devleti yönetir..

Kişiliğinde tüm uyruklarının/”vatandaşlarının” kişiliklerini eritip temsil eder...

Devlet ve toplum benim diyen, tek karar verici olaraktüm kuralları koyan, belirleyen ve denetleyen “egemen”den tek istenen ve beklenen şu:

Tüm hak ve özgürlüklerini (ahit ve sözleşme ile) teslim alarak yönetimine tabi kıldığı, hükmettiği insanların güvenliğini sağlamak…

Düşmana karşı ülkesini korumak, birey ve toplumun selâmatini, (esası güvenlik =) barış içinde yaşamasını tesis etmek…

Özetle Leviathan, 1651 yılında Thomas Hobbes'un ünlü "Leviathan" adlı eseri ile mutlak güç ve yetkilere sahip egemen bir devleti ifade etmek üzere kullanılmıştır…

Toparlarsak… Hobbes’a göre:

Onları (vatandaşları) yabancıların istilasından koruyabilmenin, birbirlerine zarar vermekten engellemenin, kendi sanayilerini ve yeryüzünün meyvelerini güvence altına almanın yolu bütün gücü ve kudreti bir tek insan ya da insanların meclisine vermektir... İnsanlar birbirlerine ‘Ben haklarımdan vazgeçiyorum ve tüm haklarımı bu insana ya da insanların meclisine veriyorum’ demelidirler. Böylece bütün güç ve kudret tek bir insanda toplanır. Bu devlet ya da latincecivitas olarak adlandırılır. Bu büyük leviathan'ın doğması demektir.

Peki Leviathan’ıgündemleştirmenin şimdi ne alemi var?

Neden 1651’de güncellenen bir kavram etrafında örülen devlet kuramına müracaat etmek icap etti?

Kestirmeden:

Memleketin demir attığı ahval ve şeraitin çağrışımları..

16 Nisan referandumu ile  “vize” aldığı kabul edilen yeni rejimin…

24 Haziran Seçimi ile “resmen” yürürlüğe girmesi…

Sandıkta sağlandığı varsayılan -ve şaibesi hep tütecek olan- toplumsal onay ile “tek adam”cı sistemin başımıza musallat olması…

Tek adam rejiminin mahsurları, neo faşist kurumsallaşmanın tamamlanmasıyla sonuçlanacağı gibi türlü iddialar, hep dile getirildi… getiriliyor.

Kaygıların muhatabı İktidar ise evhamdan ibaret mesnetsiz iddialar saydı, büyüyen endişeleri…

O kadar ki Saray ve AKP’sine göre tek adam merkezli mutlak güç yoğunlaşması ile Meclis’in etkisiz vitrine dönüştürülmesi…

Kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılması şöyle dursun…

Yürürlüğe giren, güçlenen Meclis’e dayalı derinleşen demokrasinin, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” (****) idi..

Öyle mi, değil mi?

İmâ ya da yakıştırma ile değil:

Alenen demokrasiyi yadsıyan…

Kuvvetler ayrılığını nifak sayan…

Yargı, yasama dahil… Tüm güçlerin tek elde toplanmasını savunan Leviathan’da resmedilip vaaz edilen devlet sistemi ile…

Bizim resmen yürürlüğe sokulan sitemimiz karşılaştıralım dedim…

Hobbes’un çerçevelediği sistemi, Hobbes’un kaleminden (***) uzun alıntılarla nakledeceğim…

Tırnak (“…”) içinde vereceğim…

Hobbes’un mahsulü başlıkları“kırmızı” ile…

Açılım ve izahatlar “yeşil” ile göstereceğim…

Küçük anekdotlarla, dikkat ve uyarı için aralara gireceğim…

Maksat, Hobbes’un perspektif ve prensiplerinin mahsulü devlet/toplum/birey şablonu oluşturmak…

Ve bunu 24 Haziran sonrası Türkiye üzerine oturtmak...

Yarattığı korku ve yoksulluğu yöneterek İktidarını mutlak egemenlik evresine sıçratan AKP/Saray rejimine Leviathan çerçevesinden bakmak…

İşbu metin ile sıvandığımız işin adı bu…

Bakalım Hobbes şablonu/testi ne gösteriyor...

Buyurun…  

Thomas Hobbes’ der ki(Başlıkları büyük harfle ben yaptım-e.a):

“1)- UYRUKLAR HÜKÜMET ŞEKLİNİ DEĞİŞTİREMEZLER”

“2)- EGEMEN GÜÇTEN VAZGEÇİLEMEZ”

“3)- HİÇ KİMSE, ÇOĞUNLUK TARAFINDAN BELİRLENEN EGEMENİN KURULUŞUNA, ADALETSİZLİK ETMEDEN KARŞI GELEMEZ”

“4)- EGEMENİN EYLEMLERİ UYRUK TARAFINDAN ELEŞTİRİLEMEZ”

“5)- EGEMENİN YAPTIĞI HİÇBİR ŞEY, UYRUKLAR TARAFINDAN CEZALANDIRILAMAZ”

“6)- UYRUKLARIN BARIŞI VE SAVUNULMASI İÇİN NEYİN GEREKLİ OLDUĞUNA EGEMEN KARAR VERİR”

“… yurt içinde uyumsuzluğu ve yurt dışında düşmanlığı önlemek suretiyle barış ve güvenliğin korunması için yapılması gerekli göreceği her şeyi yapma hakkı, egemenliği elinde bulunduran kişiye veya heyete aittir.”

“Dolayısıyla” diyerek devam eder, Hobbes…

O “dolayısyla”nın kapsama alanını açıklar:

“UYRUKLARA HANGİ DÜŞÜNCELERİN ÖĞRETİLECEĞİNE EGEMEN KARAR VERİR”

Yani?

Nasıl mesela?

Hobbes izah etsin(-‘leyerek maddelemeleri ben yaptım):

“… hangi görüş ve düşüncelerin barışa aykırı, hangilerinin ise uygun olduğuna;”

“ve dolaysıyla, hangi durumlarda, nereye kadar ve hangi insanların topluluklar karşısında konuşacaklarına izin verileceğine;”

“ ve yayımlanmadan önce kitaplardaki düşünceleri kimin inceleyeceğine karar verilmesi de egemenliğin bir parçasıdır.”

Hobbes, yararlı zararlı düşüncelerin tayini, yayımı ve kimlerin hangi sınırlar içinde “topluluklar karşısında” konuşacağına…

Misal günümüzde TV’lerde, açık oturumlara filan kimlerin katılabileceğine…

“Egemen”imizin neden karar vermesi gerektiğini savunur..

Senin benim bildiğimi liberalizmin babalarından Hobbes bilmez mi?

Bilir… Ve devam eder, Thomas Hobbes:

“Çünkü insanların eylemleri onların düşüncelerinden doğar…”

Bu halde?

“… barış ve uyumu sağlamak için, insanların eylemlerinin iyi yönetilmesi [lütfen dikkat buyurunuz] düşüncelerin iyi yönetilmesine bağlıdır.”

Hani olur da basiretsizlik gösterilir, işler terso giderse…

Ya “Düşüncelerin iyi yönetilmesi” sağlanamazsa!!?

Hobbes da işte ondan korkar ya:

Maazallah…“…yanlış düşüncelerin zaman içinde çoğunluk tarafından kabul edildikleri bir devlet”te…

Der ve bu durumun yol açacağı nifak ve savaş hali başta, bin türlü musibete işaret eder…

Çözüm?

Thomas Hobbes da:

“… nifak ve iç savaşı önlemek amacıyla, görüşler ve düşünceler hakkında karar vermek veya bu konularda yargıçları atama yetkisi, egemen gücü elinde tutana aittir.”

(“Egemen gücü elinde tutan”ın adını yazsak bari dedirtecek denli mi!.. Çok mu tanıdık… “Yerli ve milli” mi geldi, rahmetlinin yazdıkları…)

“7)- … KURALLAR YAPMAK HAKKI”

“Yedinci olarak, her bir uyruğa, diğer uyruklarca engellenmeden, yararlanabileceği şeyleri ve yapabileceği eylemleri gösteren kurallar koyma yetkisinin tümü, egemenliğin bir parçasıdır.”

Egemenindir…

Toplumu oluşturan bireyler olarak aramızda (mesela bu devirde oylayarak seçim sonuçlarıyla) ahit (anlaşma)/sözleşme yaparak, güven ve istikrar içinde yaşamamızı sağlaması karşılığında tüm özgürlük ve haklarımızı teslim edeceğimiz…

Toplumu, ülkeyi, devleti kişiliğinde birleştirerek, herkesi şahsında eriterek temsil edecek “egemen”imiz…

Haklarımızın ne olduğunu, nasıl kullanacağımızı, hangi  eylemleri nasıl yapabileceğimizin kurallarının egemen tarafından tayin edilmesi… zaruretir, Hobbes’un kastı bu…

(Hayır, o yok!...Misal kaç çocuk yapılmasının millet ve devlet hayrına olduğu meselesinde rakam vermemiş, o detaya girmemiş Hobbes filozofumuz… Tek adama bırakmış… “Egemen”in hakkına riayet etmiş…)

“8)- YARGILAMA VE ANLAŞMAZLIKLARI ÇÖZME HAKKI DA ONA [“TEK ADAM” OLARAK EGEMENE] AİT”

Söylen net…

Açmaya lüzum yok ama…

Yine de yanlışa mahal vermemek lazım…

İyice bellememiz için…

Kısaca özetlesin maksadını Thomas Efendi:

“Sekizinci olarak, yargılama hakkı; … ortaya çıkabilecek bütün anlaşmazlıkları dinleyip çözüme bağlama hakkı da egemenliğin bir parçasıdır.”

Egemenindir…

“9)- UYGUN GÖRDÜĞÜ ŞEKİLDE SAVAŞ VE BARIŞ YAPMA HAKKI DA ONA AİTTİR”

“Yani”si şu (-‘lerle maddelemeleri ben yaptım):

-“… Diğer milletler ve devletlerle savaş ve barış yapma hakkı;”“bunun ne zaman kamu menfaatine olduğuna ve bu amaçla hangi büyüklükte güçlerin toplanacağına, silahlandırılacağına ve bunlara ödeme yapılacağına karar vermek”

-“ve bunun masraflarını karşılamak için uyruklara vergi salma hakkı da egemenliği bir parçasıdır.”

-“… halkın savunulacağı kuvvet[e]… orduya kim komutan yapılırsa yapılsın, egemen gücü elinde bulunduran daima başkomutandır.”

Siz onu anladınız?

“10)- BÜTÜN BARIŞ VE SAVAŞ DANIŞMANLARINI VE BAKANLARINI SEÇME HAKKI DA ONA AİTTİR”

Efendiiim?!!

Duymadım!..

Yav tıpkı biz mi!? diyorsunuz…

Yok yok… Thomas Hobbes’un bu görüşleri 1651’de yayımlanan, “ölümlü tanrı” olarak tek egemenin, monarkın yönettiği mutlak devlet zihniyetini savunduğu Levithan kitabından alıntı…

2018 niree… 1651’de kitap yazan Thomas Efendi nire yâ hû!..

Tevatüre lüzum yok…

Biz Hobbes’tan nakle devam edelim…

“11)- ÖDÜL VE CEZA VERMEK (ÖNCEKİ BİR YASA ÖLÇÜSÜNÜ BELİRLEMEMİŞ İSE) BUNU DİLEDİĞİ GİBİ YAPMAK HAKKINA DA SAHİPTİR”

Şöyle ki:

”… insanları devlete hizmet etmeye özendirmek veya devlete zarar vermekten caydırmak için uygun bulacağı şekilde, uyrukları mal mülk ve şerefle ödüllendirmek veya bedensel veya parasal cezalarla veya küçük düşürerek cezalandırmak yetkisi de egemene aittir.”

KHK’lar mı?

Mala mülke el koymalar mı?

Kamudan ihraç…

“Barış Akademisyenleri’nin üniversiteden atılması dâhil, mesleki ve kimi medeni haklarından mahrum bırakılması mı?

Yoook… Onlara da girmemiş, detay vermemiş rahmetli…

“Egemen”in inisiyatifine bırakmış olmalı; liberal ya muhterem…

Parazit yapıp insicamımı bozmayın…

Sıradan şaşmayalım…

“12)- ŞEREF VE PAYE VERMEK HAKKI DA ONA AİTTİR”

Zira eğer böyle olmazsa…

“İnsan insanın kurdudur” inancında olan rahmetliye göre insana güvenilmez…

Ola ki...

 Egemenin buyrukları dışında kafasına göre takılmaya kalkar, büyüklerimiz bizim yerimize düşünür, diskur ve terbiyesinden uzaklaşır…İşte o zaman…

“… durmaksızın aralarında yarışma, kavga, hizipleşme ve sonunda… [hele ki birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz bugünlerde… dört bir tarafımız düşmanlarla çevrildiği… yükselen ülkemizin dünyada ve bölgemizde güçlü olmasını istemeyen] ortak düşmana karşı güçlerinin azalmasına neden olan insanların doğal olarak” diğerleri aleyhine her şeyi kendilerine yontma eğilimine karşı… der, filozofumuz…

“… devletin ihsanına layık olan veya olabilecek kişilerin” tespit ve tayini cihetinde “şu veya bu kişinin elinde bir kuvvet olması gerekir.”

“…elinde bir kuvvet olması gerek[en]” “…şu veya bu kişinin” “egemen”in kim olacağı meselesi mi?

Hobbes, Devletin uyruklarının kendi aralarındaki ahit/sözleşme ile tayin edilir diyor…

Biz o “sözleşmeyi” en son 24 Haziran’da imzalamış sayıldık…

Da… Şimdi nereden geldik buraya…

Pardon, Hobbes Efendi… Ne diyordunuz?

“Bu haklar bölünemez”

ZiraHobbes’a göre…

“Egemenliğin esasını oluşturan ve egemen gücün hangi kişide veya heyette olduğunun anlaşılmasına yarayan işaretler işte bunlardır. Çünkü bunlar devredilemez ve bölünemez.”

Misalleri verilerek özele belirtilir ki:

“… diğer bütün yasal haklar egemen tarafından devredilebilir.”

Tek istisnası…

Henüz “vatandaş” olarak anılmaya devam edilen…

“Benim vatandaşımın”…

“… fakat uyrukların koruma yetkisi devredilemez.”

Hobbes’u soluklandırıp araya girersek…

Bahsi geçen güç ve yetkilerin bölünemez birliğinin aktüel ifadesi şu:

Kuvvetler ayrılığı değil, kuvvetlerin birliği; gücün tek elde toplanması…

Thomas Hobbes, “Yetkilerin bu bölünmesi için şu söylenmiştir, kendi içinde bölünmüş krallık ayakta duramaz.” diye yazar…

“Kendi içinde bölünmüş krallık”tan kasıt, kuvvetlerin ayrılığından başkası değil…

Nitekim kuvvetler ayrılığının memleketinde yarattığı mahsurlardan bahseder ve…

Yukarıda naklettiğimiz cümlesini, ülkesi İngiltere’den bahisle, şöyle sürdürür, Hobbes:

“Bu yetkilerin Kral, Lordlar ve Avam Kamarası arasında bölünmesi düşüncesi İngiltere’nin çoğunluğu tarafından kabul edilmemiş olsaydı, halk asla bölünmez ve bu iç savaşa sürüklenmezdi.”

Hobbes, İngiltere’de güçler ayrılığını, melanetlerin başı sayar ve tüm iplerin tel elde/merkezde toplanmasını savunmaya devam eder…

Toparlayarak sıralayalım:

-“Bu haklar egemen güçten feragat edilmesi dışında, asla yok olmaz.”

-“Uyrukların gücü ve şerefi, egemen güç karşısında yok olur.”

Bu nasıl mı olacak?

Mesela…

“Egemenin gücü gibi şerefi de, uyruklarının herhangi birinden veya tümünden daha daha büyük olmalıdır.”

İsteyen alınabilir… Ama ben değil Hobbes yazıyor:

“Çünkü, şerefin kaynağı egemenliktir.”

Thomas Efendi, ahaliyi neden ve nasıl  “şerefsiz” olduğuna ikna etmek için alegoriden de kaçınmaz:

“Efendilerinin huzurunda hizmetçiler nasıl eşit ve şereften yoksun iseler; uyruklar da egemen huzurunda böyledir.”

Böyle mi?

Hobbes’un “Allah başımızdan eksik etmesin” “egemen”imizi kavlinden ikazıyla bağlayalım…

Der ki muhterem, “egemen” huzurunda “şerefsiz” ahaliye:

“Egemen güç, yokluğu kadar zararlı değildir ve zarar, genellikle, daha küçük bir zararın kabul edilmemesinden gelir.”

***

Devam edelim mi?

Peki (aman) yeter noktasına geldiysek, maksat hasıl oldu… demektir.

Thomas Hobbes’un Leviathan tipi devlet modelini besleyen felsefesinin kerteriz noktalarının, mesela:

“Eşitlikten güvensizlik doğar” (s. 100)

“Uşağın efendisi, onun sahip olduğu her şeyin de efendisidir.” (s. 158)

Okulların işi “toplumsal itaat”i öğretmek olmalı. (s. 29)

“Uyruklara, yönetimi değiştirmeye özenmemeleri gerektiği de öğretilmelidir.”(s.252)

Keza…

“Egemen güce itiraz etmemeleri de.” (s. 253)

Bihakkın öğretilmeli…

İnancını filan görmüş olduk… da…

Bunun bizim “yerli ve milli” yeni sistemimizle ne ilişkisi var?

Sahiden yer yüzünde eşi menendi bulunmayan yeni “yönetim sisitemi” ile mi karşı karşıyayız?

Yoksa Hobbes’unLeveithan’ının ruhunu ihya mı ediyoruz?

Ne dersiniz?

Yukarıdaki dağınık metin aslında sürüklendiğimiz bizim yeni hikâyemizi anlatıyor olabilir mi?

---------

(*)Burhan Kuzu… Daha önce de sahip çıkmış,  ‘Babası benim’ buyurmuştu…

Ahali hafızasına kazısın, karambole gelmesin, tarih notunu alsın istemiş... olmalı ki…

Geçen gün tekrar etmiş:

“Malum başkanlık modelinin Türkiye'de kurucu babası benim onu da tevazu göstermeden söyleyebilirim.” (13 Temmuz 2018)

Demiş…

Ama “Kurucu Baba” birbakan bile olamadangöçüpgidecekken, ziyadesiyşeüzgündür… Bir de biz foyasınaçizikatmayalım… ve… “Kurucu Baba”ya hadi kimden kopya çektin demeyelim, kim(ler)den esinlendin, “yerli ve milli” başkanlığı Kuzularken demek istemezdik…

Ammavelakin…

“Adnan Hoca”yı tertiple karakola çektiren “İngilizderindevleti” ile irtibatını çözemesek de…

Birİngiliz olarak Thomas Hobbes adlı unsur,  kütüphanemizde ciyaklayıp duruyor…

Allah için “Burhan Kuzu Bey benden kopya çekti… Hayli derinden esinlendi… İntihal… İntihal…” ithamlarına rastlamadık…

Fakat, Sizinkinin akıl hocası benim…

Leviathan’ın ruhu 24 Haziran’da dirilip başa geldi nidasıyla başımın etini yiyor…

Bir yanda Burhan Bey…

Ötekisi feylosof Thomas…

Bendeniz de… İşbu yazı ile…

DNA testi niyetine…

Mr. Hobbes’un “Aha da kanıtım” bilmişliği ile gözüme soktuğu Leviathan’a bir de siz bakın… Kuzu ile Hobbes arasında hakem siz olun… niyetiyle… vaktinizş almaya karar verdim…

(**) Thomas Hobbes, LEVİATHAN Veya Bir Din ve Dünya Devletinin İçeriği, biçimi ve Kudreti, Çeviren: Semih Lim, YKY, s. 137…145

(***) Halis Çetin, Korku Siyaseti ve Siyaset Korkusu, İletişim Yay., s. 98

(****) Resmen (henüz) sistemimizin adı bu ama… Gazeteciler RT Erdoğan’a, “Size nasıl hitap edelim” diye sorar… “Bana başkan diyebilirsiniz” karşılığını alırlar…  Erdoğan’ın cevabı sadece hakikati ifade etmekle kalmaz… “Cumhurbaşkanlığı sistemi”nin (bilhassa Bahçeli tarafından) vaktiyle kaygıları yatıştırmak için, köprüyü geçene kadar tedavüle sokulan bir formül olduğunun da itirafı olur…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...