30 Haziran 2018 23:15

Ayaklı beyni öldürmek...

Ayaklı beyni öldürmek...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

En içlerinden “vah vah!” çekerek acıma duygularını kederli bakışlarında şekillendiren meraklılar topluluğu ile türlü çeşitli “Oh olsun!” ifadeleri üretip kızgınlıklarını dışa vuran her daim öfkeliler topluluğunun birbirine karıştığı bir ortamdı.

An, ‘ya acı ve üzül ya kız ve öfkelen’ zamanı, mekan, tabir-i amiyane, ‘tımarhane’ önü meydanlıktı.

Meydanda toplananalar  ‘Çağın dahi bilim insanının’ ya da ‘Ayaklı beyni öldürenin’, dileyen nasıl isterse öyle tanımlar, ki ‘meraklılar topluluğunun’ bireyleri ‘dahinin’, ‘her daim öfkeliler topluluğunun’ bireyleri ise’ katilin’ tımarhane içi cezaevi bölümüne getirilmesini bekliyorlardı.

Rivayet muhtelif, anlatımlar değişik, yorumlar çeşitliydi.

Meydana bir araç geldi, araçtan ‘Çağın dahi bilim insanı’ veya ‘Ayaklı beyni öldüren katil’ ya da meydandaki her düşünceden kişinin ortak kabullenmesiyle ‘deli’ indi; ‘deli’ araçtan iner inmez gövdesini yok edip beynini ayaklarının üzerine koymayı amaçlayan anlaşılmaz hareketler sergilemeye başladı. Sessizliğe bürünmüş, kimi üzgün kimi kızgın ama hepsi şaşkın topluluğa gövdesi olmayan, ayakları üzerinde yürüyen beyni simgeleyen kendi tasarımı el işaretini yaptı; koluna girdiler, deliler evinin kapısından içeriye soktular.

Sonra ne olduysa oldu, onu boş verelim; ben size şu ‘ayaklı beyin’ öyküsünü anlatayım.

Yıllarca üzerinde çalıştı, yılmadı araştırdı, deneyler yaptı usanmadı; eve gitmedi, laboratuvardan çıkmadı, bilime olan tutkusundan güç aldı ve amacına ulaştı: Gövdesi ve gövde içindeki mide, bağırsak, pankreas vb. gibi organlar olmaksızın, doğrudan ayakları üzerinde oluşan beyin üretmeyi başardı. Benzeri görülmemişti, oluşması olanaksız denmişti, ciddiye alınmamış, ‘İki ayak bir beyin, bilim değil de arası boş iki dilim’ nakaratıyla alay konusu edilmişti. 

Başarıya ulaşınca, o bilimsel toplantıdan bu bilimsel toplantıya koştu, tüm bilim dünyasına ‘ayaklı beynin’ oluşum sürecindeki biyolojik, genetik, nörolojik, ne bileyim bilinmesine gerek duyulan her tür bilimsel bilgiyi, bilimsel veriyi, türlü çeşitli parametreleri, beynin algoritmasının tasarımındaki sırrı açıkladı. 

Hayret!...

Uluslararası camia iki yıl sürecek bir inceleme ve araştırma dönemi öngördü; bu dönemde ayaklı beyin tasarımı, üretimi, yaratılması, kopyalanması, yani hangi ifade veya tanım kullanılırsa kullanılsın, ayaklı beynin doğanın canlı varlıkları arasına katılmasına yönelik çalışmalar yasaklandı; iki yıllık süre içinde inceleme ve araştırmaları yürütecek çeşitli bilim dallarında uluslararası alanda temayüz etmiş bilim insanlarından oluşan bir ‘etik kurul’ oluşturuldu.

Sonra, çalışmaların tarafsız ve objektif sürdürülmesini temin için inceleme konusu canlı varlığa bilimsel bir isim verilmesine çalışıldı. Bu konudaki tartışma altı ay sürdü. Sonunda ‘Céphalopode’ sözcüğü uygun bulundu. Ben bunu dilimize ‘ayaklı beyin’ olarak çevirdim.

Daha sonra, çoğalacak ayaklı beyinlerin insanla olası ilişkileri tartışıldı. Kimileri ayaklı beyinlerin insanları köleleştirebileceklerini ileri sürdü, kimileri ayaklı beyinlerin tanrı inancını yok edeceklerini, aile örgütlenmesini ortadan kaldıracaklarını, ahlak anlayışını değiştireceklerini, toplumsal yapılanmamızı sarsacaklarını, enerji kaynaklarımızı tüketeceklerini, belki de insan neslini sönümlendireceklerini savundu. Kimileri  ise ayaklı beyinlerin insan türünün gelişmesine ve bekasına olağanüstü katkı sağlayacağını, sağlık sorununu çözebileceğini ve yaşam süresinin uzayacağını ileri sürdü. ‘Etik Kurul’ bir yılı aşkın süre tartıştı, bir sonuca ulaşamadı.

Bu arada, bilim adamının tüm çabalarına rağmen kimse ayaklı beynin kendisi ile ilgilenmiyordu; kimse ayaklı beynin de toplantılara katılmasını, onunla doğrudan ilişkiye girilmesini istemiyordu. Etik kurulun karar vermesi için tanınan iki yıllık süre içinde ayaklı beyin yok sayıldı. Kimse onun somutluğunu görmek, algılamak, bilmek istemiyordu. Her şey onun soyut varlığı üzerine kurgulanmış teorik,  varsayıma dayalı iddialar, çıkarsamalar, belirlemeler çerçevesinde tartışılıyordu.

Bir gün bilim adamı ayaklı beynin soyut yokluğunu gerçekte somutlaştırmaya karar verdi; onu öldürdü.

Etik Kurul işlevsiz kaldığı için lağvedildi. Yerine bu kez uluslararası alanda temayüz etmiş hukukçu, sosyolog ve din alimlerinin çoğunluğunu oluşturduğu bir başka etik kurul oluşturuldu. Yeni kurul bilim adamının ayaklı beyni öldürmesinde cezai sorumluluğunun bulunup bulunmadığını araştıracaktı. Araştırma konusunu ‘Céphalopodicide’ diye tanımladılar. Ben bunu ‘Ayaklı beyni öldürmek’ diye çevirdim. Kurul çalışmasını iki yıl içinde tamamlayacak, ayaklı beynin öldürülmesine hukuken cinayet denilip denilemeyeceğine, bilim adamının katil sayılıp sayılamayacağına karar verecekti.

Bilim adamı çareyi aklını kaybetmekte buldu; öyle yaptı, delirdi ve araçla deli evine getirildi.

Bu olay beyinle ilgili araştırmalarda dönüm noktası oldu: Beyin konusu insandan bağımsız olarak evrenin yaşamına katılacak yeni ve farklı bir canlı türünün olası somutluğundan kopartıldı. Yerine yapay zeka düşüncesi ortaya atıldı. Önce düdüklü tencere, sonra ev işi yapan robotlar, daha sonra seks hizmeti veren teknoloji harikaları, derken sürücüsü olmadan giden, park eden, kendini otoparka çeken, otoparktan sahibine ulaşan otomobiller icat oldu. 

Biz hukukçular da düdüklü tencere patlar, seks robotu ani ve sert bir hareket yapar, sürücüsüz otomobil birisine çarparsa, bunlar yapay olsalar da zeka sayılıyorlar ya, cezai sorumlulukları var mıdır diye tartışmaya başladık. Yapacak başka işimiz de kalmamıştı zaten…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...