23 Haziran 2018 00:25

Seçim sonuçları ekonomiyi nasıl etkiler?

Seçim sonuçları ekonomiyi nasıl etkiler?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Baskın seçim hamlesi ilk bakıldığında iktidar açısından akıllıca gibi duruyordu.  Konut satışları yerinde sayıyor, enflasyon, döviz kuru ve faiz hızla tırmanıyordu. Sonbahar aylarından itibaren ekonomik koşulların ağırlaşacağı beklentisi piyasaya hakimdi. Kısa vadeli önlemlerle ekonomi makyajlanabilir böylece seçim kotarılabilirdi. Ben halen daha AKP açısından bu tercihin doğru olduğuna inanıyorum. Zira görünen o ki bugün ekonomide yaşananların çok daha kötüsü kapıda bekliyor. Ne var ki, evdeki hesabın çarşıya uymadığı, iktidarın seçime kadar olan süreyi olabildiğince kötü geçirdiği de bir gerçek.  

Seçim sürecinde beklentim hükümetin içeride kredi musluklarını açarken, dışarıda da sermaye çevrelerine tanınacak güvencelerle kurdaki tırmanışı baskılandırmaya çabalayacağı yönündeydi. Öyle de oldu. Öncelikle proje bazlı yatırım kredileri devreye sokuldu. Arkasından emekli ikramiyelerinden, vergi ve prim borçlarının yeniden yapılandırmasına uzanan kapsamlı bir seçim paketi açıklandı. Seçim kararı sonrasında bir nebze de olsa gevşeyen döviz kuru paket sonrası tetiklenen enflasyonist beklentilerle birlikte tekrar harekete geçti. Konut sektörünü canlandırmaya dönük imar affı, tapu harcı ve KDV indirimi gibi tedbirlerin ardından konut kredisinde kamu bankaları aracılığıyla büyük indirime gidildi. Ardından da İngiltere’de uluslararası fonların temsilcileriyle bir araya gelinerek seçim süreci ve sonrasında izlenecek yol haritasına dair sermaye çevrelerine güvenceler verilmeye çalışıldı. Böylesi bir toplantının en kötü ihtimalle beklenen doping etkisini yaratması öngörülebilirdi. Ne var ki, Erdoğan’ın son dönemde ağırlık kazanan ekonomi yönetiminde daha ön plana çıkma isteği burada da sirayet edince bir çuval incir berbat oldu. Cumhurbaşkanının hem kapalı toplantıda hem de canlı yayında faizlerin indirilmesi yönündeki kararlılığını üstüne basa basa ifade etmesi halihazırda Türk lirasına dönük güven kaybı yaşayan uluslararası sermayenin ülkeden çıkışını tetikledi. Kısa süre içinde hükümet bu tutumdan geri adım atsa da iş işten geçmişti. Sonuçta arka arkaya büyük faiz artırımlarına rağmen kurda beklenen gerileme sağlanamadı. Seçim kararının açıklandığı tarihlerde dolar kuru 4.01seviyelerindeydi. O tarihten sonra yüzde 20’ye yakın değer kazandı TL karşısında. Gösterge faiz ise yüzde 14 dolayındaydı. Bugün ise rekor yüzde 19.50 seviyelerine ulaştı. Kısacası ne faiz indi, ne döviz geriledi. İkisi de aldı başını gitti.  

Şimdi gelelim herkesin kafasındaki soruya. Seçim sonuçları ekonomiyi nasıl etkiler? AKP’nin Meclis çoğunluğunu kaybetmesi Erdoğan’ın ise seçilememesi durumunda öncelikle gözler Meclis içerisindeki ortaklık arayışına çevrilecektir. Parlamenter sisteme dönüşü ve güçler ayrılığını hedefleyen bir program etrafında oluşturulacak hükümet kısa vadede sermaye çevrelerine doping etkisi yaratacaktır. Ne var ki, orta, uzun vadede küresel dinamiklerin baskın çıktığını göreceğiz. Sıcak parayla fonlanan dışa bağımlı ekonomik büyüme modelinin duvara toslaması bu noktadan sonra kaçınılmaz. Kriz ekonominin yeniden yapılandırılması için fırsatlar yaratabileceği gibi, ülke ekonomisi IMF uyum programlarıyla derinleşen bir açmaza da sürüklenebilir. Burada sürece yön verecek siyasi irade önem kazanacak. İş başına gelecek hükümetin 16 yıllık AKP iktidarının yanlışlarının faturasını ödemek zorunda kalacağına ise şüphe yok.

AKP’nin Meclis çoğunluğunu, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması durumunda ise seçim gündeminin sonlanmasıyla bir iki günlük olumlu hava yakalanabilir. Burada piyasalar OHAL’in kaldırılması ve küresel sermaye ile ortak bir dilin yakalanması konusunda atılacak adımlara odaklanacaktır. OHAL konusunda sinyal zaten verildi ve piyasalardan sınırlı da olsa olumlu bir reaksiyon alındı. Ama ortada pek çok soru işareti var halen. Madem OHAL’i gerektiren tehditler ortadan kalktı, bu durumda OHAL’in seçim öncesinde kaldırılması gerekmez miydi? Sürenin bu denli uzatılıp seçim sonrasına bırakılması dahi hükümetin otoriter bir rejim inşa çabasının somut göstergesi değil midir? OHAL’li ya da OHAL’siz bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda işlerin çok daha kısa sürede sarpa sardığını göreceğiz. 2019 yılı içerisinde ise hükümetin IMF ile masaya oturmak zorunda kalması akla uzak bir olasılık değil.

Son seçenek ise Meclis çoğunluğunun muhalefette kalması ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi durumu. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde yeni bir erken seçim olasılığı ekonomik açıdan oldukça yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Erdoğan bugüne değin bu olasılığı kendi lehine kullandı. Ne var ki, bu kez işler tersine dönebilir. Zira, Meclis çoğunluğunun kaybedilmesi halinde cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalacağı görülüyor. Bu durumda istikrar arayışı seçmeni Meclis kompozisyonuyla uyumlu çalışacak ve yeni bir erken seçim ihtimalini ortadan kaldıracak rakip adaya yönlendirebilir. Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde koalisyon olasılığına kapıyı aralaması da bu kaygıdan kaynaklanıyor.

Önümüzdeki seçim ülke tarihinin en kritik dönüm noktalarından biri olacak. Buna şüphe yok. Ne var ki, kazanan her kim olursa olsun ekonomide zorlu günler bizi bekliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...