02 Haziran 2018 23:39

3 Haziran ‘63 sabahı

3 Haziran ‘63 sabahı

Fotoğraf: Bundesarchiv, Bild 183-14809-0004/Sturm, Horst/CC-BY-SA

Paylaş

Nâzım Hikmet 1963 yılının şubat ayında Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin düzenlediği kongreye katılmak üzere Tanzanya’nın Dar es-Salaam kentine gitti. Bu defa yalnızdı, Vera yanında yoktu. Yolu, yolculuğu, Tanzanya’da yaşadıklarını ve günlerini Vera’ya yazdığı mektuplarda anlattı Nâzım, “Tanganika Röportajı” adını verdiği bir de uzun şiir yazdı. Kendiyle alakasını kurdu o günlerin ve yaşam koşullarının: “Yani demek istediğim / hapisten yeni çıkanın haline benziyor hali Tanganika’nın.”

Afrika’nın yorucu sıcağından 1963 şubat sonu dönen Nâzım Hikmet aynı yılın Mart ayı başlarından Nisan ayı ortalarına kadar, yine yanında Vera olmadığı halde, bu kez Doğu Berlin’deydi. Artık nereye giderse gitsin bir an önce Vera’ya dönmek istiyor, onunla zaman geçirmek için uğraşıyordu şair. Özlüyordu onu. “Heykelini dikmeli uçağı icat edenin.” demiyor muydu, Berlin Mektubu’nda. Vera’ya erken gitmenin bütün yollarını seviyordu nihayetinde.

Onca yıl hapiste kalmış olmanın ağrısı çoğalıyordu kalbinde bir yandan, bir yandan barış elçisi olarak gidip geldiği kongreler, toplantılar, konuşmalar yoruyordu şairi. Hastane, hastalık ona göre değildi. Bir odada çakılı kalmayı, doktorların tavsiyelerine uymayı sevdiği söylenemezdi.

Ama işte yaşlılık çalmıştı onun da kapısını. İçli bir şarkıyı mırıldanır gibi mırıldanıyordu kendine ölüm düşüncesini. Bando mızıka istemiyordu ya cenaze töreninde, güvercinler ve çocuklar neden olmasındı? Ama o öldüğünde hayatın normal seyri devam edecekti, “Ve avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi.”

Bunları düşünüyordu son zamanlarında, “Cenaze Merasimi” şiirini yazarken de soruyordu:

Bizim avludan mı kalkacak cenazem?
Nasıl indireceksiniz beni üçüncü kattan?
Asansöre sığmaz tabut,
merdivenlerse daracık.

Moskova’dan yüz  kilometre kadar uzakta daçada kalmak üzere 1963 Mayıs’ının ilk yarısında Staraya Ruza’ya gitti Nâzım ile Vera. Moskova’daki evleri boya badana yapılacaktı. Bahar yaza evriliyordu ya tadı yoktu şairin. Ne uçan kuşun cıvıltısını duyuyordu, ne açan çiçeğin sesi geliyordu kulağına. Sürekli ölümden söz açıyor, sürekli ölüm üzerine konuşuyordu Vera’yla. “Sen Yazarlar Birliği’ne telefon et, yeter. Onlar bilirler ne yapılması gerektiğini.” diyordu.

Staraya Ruza’dan döndüklerinde, çok sevdiği bir dostunun, “L’Humanité” yazarlarından Pierre Courtade’ın ölüm haberini aldı Nâzım Hikmet:

“Kendi ölümüm gibi yıkıldı üstüme haber”

Ne olursa olsun, her şeyi kendi ölümüne bağlıyordu şair; hep kendi ölümünü düşünüyordu. Acısı biraz da kendineydi…

2 Haziran 1963 Pazar gününün sabahı erkenden uyanmıştı Vera ile Nâzım.  Şaire yatakta içmesi için bir Türk kahvesi yapıp getirmişti eşi, yanında atıştıracak bir şeyler de vardı. Ev hali… Gazeteleri verip çalışmak için odasına çekildi.

Vera’nın onu yalnız bırakmasını istemiyordu Nâzım. Fazla dayanamadı gene seslendi içeriye, “gel burada çalış da görebileyim seni” dedi Vera’ya. Sonra işte konuşmaya başladılar. Daha doğrusu Nâzım anlatmaya başladı. Hayatına dair anımsayabildiği ne varsa anlattı Nâzım. Annesi, babası, çocukluğu, kardeşleri, evlilikleri, cezaevi günleri, açlık grevi günleri, polis takibatı, Türkiye’den kaçışı…

Tadilat güzeldi olmasına ya boya kokuyordu ev. Akşama kadar çalışıp biraz hava almak için dışarı çıktılar. Yürüyüş yapıp döndüler,  hava kararmıştı, birer uyku hapı içerek erkenden uyudular o gece.

3 Haziran 1963 günü sabahı da genelde olduğu üzere saat 07.30’da uyandı Nâzım, yatağından kalktı, posta kutusuna bakmak için kapıya gitti. Gelen mektupları ve gazeteleri aldı, geri dönerken dizlerinin üstüne çöküp kaldı oracıkta.

Eşinin ayak seslerini dinliyordu Vera, geri dönmeyen eşi için telaşla yatağından kalktı, Nâzım’ı gazete ve mektupların arasında yerde buldu. Mavi gözleri yarı açıktı ya, bilinci kapanmıştı.

İlk yardım çağırdı hemen; ama Kremlin Hastanesi’nden bir doktor ekibiyle geldiğinde yapacak bir şey kalmamıştı artık. Nâzım Hikmet hayata veda etmişti.

Pasaportunu bulmak için Nâzım’ın ceketinin ceplerini karıştırdı Vera, kendi fotoğrafıyla karşılaştı. O fotoğrafın arkasında “Vera”ya başlıklı şu şiir yer alıyordu:

Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana

Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...