25 Mayıs 2018 00:15

Döviz kurundaki tırmanış ve faiz artırımının sonuçları

Döviz kurundaki tırmanış ve faiz artırımının sonuçları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son haftalarda doların sert yükselişine nihayet merkez bankası beklenen cevabı verdi ve uzun zamandır piyasaları fonladığı geç likidite penceresi borç verme faizini yüzde 13.5’tan yüzde 16.5’a yükseltti. Böylece Erdoğan’ın uzun bir aradan sonra ilk kez faizi bitireceğiz çıkışını yaptığı 31 Mart tarihinden itibaren PPK toplamda 375 baz puan faiz yükseltmiş oldu.  Erdoğan’ın faiz çıkışı öncesinde dolar kuru 3.94 seviyesindeydi. O tarihten bu yana iki faiz artırımı yaşanmasına rağmen dolar kuru bu kez 4.60 seviyesinde dalgalanıyor. Hükümet cephesinde bir şeylerin yanlış gittiği aşikar. Vatandaşın ise kafasındaki sorular artıyor. Bu hafta, tekrara kaçmak pahasına son günlerde sık karşılaştığım kimi soruları kısaca cevaplandırmaya çalışacağım.

Döviz kurundaki artış vatandaşı neden ilgilendiriyor?

“Döviz ne alır, ne de satarım. Bana ne kurdan” diye düşünenler az değil. Ama maalesef kurdaki hareketler hayatında avro, dolar görmemiş olanımızı dahi etkiliyor.  Öncelikle döviz kurundaki artış enflasyonu yukarı taşıdığı için reel ücretleri aşağı çekiyor, vatandaşın alım gücünü azaltıyor ve yoksullaşmasına yol açıyor. İkinci olarak ise döviz borcu yüksek olan sektörlerde borç çevrimini zorlaştırırken,  ithal girdi ağırlı sektörlerde ise üretim maliyetlerini tırmandırıyor. Bu durum da üretimin kısılmasına ve iflaslara ve yol açarak vatandaşın işini, ekmeğini tehdit ediyor.

Erdoğan’ın faiz çıkışları sonrasında kurda neden yükseliş yaşanıyor?

Yabancı sermaye her zaman kur riskini telafi edecek bir getiri arayışındadır.  Bu durum Türkiye gibi yüksek cari açık veren ülkelerde kurun korunabilmesi için yerli para birim üzerinde oluşan baskılara paralel olarak faizin arttırılmasını zorunlu kılar. Erdoğan’ın faizleri baskılayan söylemi ve merkez bankasının TL’nin değerini korumaya dönük faiz artışlarını eleştiren tutumu bu nedenle kurda yükselişe neden oluyor.

Erdoğan ve danışmanları enflasyon-faiz ilişkisini tersten kuruyor. Faizlerin üretim maliyetlerini tırmandırarak ve arzı baskılayarak fiyatları arttırdığı yönündeki yaklaşımlarında ısrarcılar. İşin talep tarafı bir yana, sadece maliyet tarafından bakıldığında dahi düşük faizin yüksek döviz kuru nedeniyle enflasyonu tetiklediğini ve bunun da nihayetinde piyasa faizlerini yükselttiğini görmemekte ısrarcılar. Oysa ki, merkez bankasının faizi sabit tuttuğu dönemde dahi gösterge faizde yaşanan sert yükseliş onlar için önemli bir ipucu olmalıydı.

Son dönemde kurdaki sert tırmanışa gelince. Erdoğan son İngiltere seyahatinde ve Bloomberg televizyonuna yaptığı açıklamalarda da aynı yaklaşımı tekrarlayınca yabancı yatırımcılar para politikasının tümüyle kontrolden çıkacağı izlenimine kapıldılar. Erdoğan’ın kağıt üstünde bağımsız merkez bankası tarafından yürütülmesi gereken para politikasına seçim sonrasında daha fazla müdahil olacağını açıklaması ise işin tuzu biberi oldu. Yabancı yatırımcılar TL’den kaçarken döviz çok sert yükseldi.

Hükümetin talimatıyla konut kredisi faizleri aşağı çekilirken Merkez Bankasının faiz yükseltmesi nasıl okunmalı?

Kamu bankaları iki hafta kadar önce kredi faizlerini önemli ölçüde indirerek 1.20’lerden yüzde 0.98 seviyelerine çekti. Başından beri bu durumun sürdürülebilirliğine dair büyük soru işaretleri vardı. Zaten biri dışında diğer özel bankalar da faiz indirimine gitmeye yanaşmadılar. Halen birçok büyük bankanın kredi faizleri 1.30 dolayında. Faizler arasındaki uçurum burada artık piyasanın işlemediğinin en açık göstergesi. Kamu bankaları siyasetin baskısıyla oldukça zor bir duruma sokuldu. Şimdi bir de merkez bankasından bu denli büyük çaplı bir faiz artırımı gelince bu bankaların kredi fonlama maliyetleri daha da tırmanacak, zarar büyüyecek. Bankalara dönük bir güven bunalımı ise nihayetinde faizleri daha da yukarı iteceği gibi konut piyasasındaki daralmayı da orta vadede hızlandıracaktır.

Faiz artışı ekonomiyi rayına sokar mı?

Elbette hayır. Faiz artışı kura kısa vadede istikrar kazandırmaya dönük bir acı ilaç. TL cinsi kredilerle borcunu çevirmeye çalışan küçük esnaf, KOBİ’ler ve hane halkını büyük ölçüde zora sokacaktır. Yatırımların önünü kesecektir. Ne var ki, gelinen aşamada hükümetin önünde kur ve fiyat istikrarını korumak adına önünde çok alternatif bulunmuyor. Bu konuda en azından tutarlı davransa, çelişkili açıklamalardan kaçınsa kısa vadeli dahi olsa daha etkili sonuç alınabilirdi. Telaş içinde atılan her adım öngörüden yoksun, gelişigüzel politikalar üreten bir ekonomi yönetiminin varlığına dönük piyasa algısını güçlendiriyor. Faiz artırımlarının etkisini boşa çıkarıyor.

Kurdaki hareket emperyalizmin oyunu mu?

Bu söylem biraz Nasrettin Hoca’nın kazan fıkrasını anımsatıyor. Ülkeye sıcak para girerken iyi, hoş ama çıkış vakti geldiğinde emperyalizmin oyunu akla geliyor. Türkiye uzun süredir gelişmiş kapitalist ekonomilerdeki düşük faizler nedeniyle çevre ülkelere yönelen sıcak para girişleriyle fonlanan bir ekonomik büyüme yaşıyor. Bu sürecin sonsuza kadar devam etmeyeceği aşikardı.

Cari açığımız ve dış borç stokumuz çok yüksek olduğundan, sermaye girişleri hız kestikçe TL’nin değerini korumak zorlaşıyor. Hükümet bu süreçteki sorumluluğu dış güçlere atmaya çalıştıkça karşılaşılan sorunlara çözüm üretmekte de zorlanacaktır.

Geçtiğimiz haftalarda Mehmet Şimşek’in açıklamaları en azından gerçeklerle barışmak yönünde bir başlangıç olarak görülebilirdi. Ama sonuçta ilk olarak kendi partisi tarafından hedef tahtasına kondu. Bundan böyle, en azından seçim sonrasına kadar, iktidar cephesinden bu konuda gerçekçi bir yaklaşım ortaya koymasını beklemek yanlış olur. İç ve dış düşmanlar söylemi bu zamana kadar hükümetin pek çok kritik virajı dönmesini sağladı. Bir kez daha tutar mı göreceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...