‘Zekâ sorunu’nun kapsama alanını genişletmek!

Arjantin’li yazar Jorge Luis Borges, kendi ülkesindeki deneyimden de hareketle diktatörlük rejimlerinin “baskı, biat ve gaddarlık” doğurduğunu hatırlatır ve özellikle vurgular: “Ama en kötüsü, aptallığı yaygınlaştırmasıdır.”

Sümme haşa, bizim bugün yaşayıp tanık olduğumuz şeylerle hiç bir ilgisi yok elbette! Ama yine de teşbihte hata olmaz sözüne yaslanarak, Borges’in yaptığı tespitin ‘Tek adam Türkiyesi’nin  iktidar-toplum ilişkisine de teşmil edilebileceği söylenebilir herhalde. “Aptallığın” ziyadesiyle yaygınlaştığına inanıyor olsalar gerek ki ortalama bir ‘zeka’ düzeyince asla kabul görmeyecek seçim argümanlarıyla sabah akşam kafa ütülemekle meşgul iktidar mahfilleri. Yoksa şu ‘seçim manifestosu’ diye açıklanan ‘vaatler’ bu kadar eğreti, bu kadar sakil olur muydu? Adeta “ne vaat ediyorsam 16 yıl boyunca sizden onu çaldım” mealinde bir itiraf niteliğinde olan bu “manifesto”yla, o çokça tekrarlanan ‘memleketin bekası’ sorununu çözmek nasıl mümkün olabilir ki? Kendileri de bilir bunu ama mesele ‘beka’ değil de ‘zekâ sorunu’nun kapsama alanını genişletmek olunca, böyle ‘atış serbest’ durumları hasıl oluyor ve kendi açmazlarıyla cebelleşen Saray iktidarı, kendi gerçeğini yine kendisi gözlerimize sokmuş oluyor.

Bir Ekonomi Bakanı düşünün ki, “Kurda olan yükselişi tanımıyoruz” diyerek, halkı rahatlattığını zannetsin! Çok şükür rahatladık diyeceğiz ama sayın yetkilinin sözleri ‘kur’un umurunda değil maalesef, o fena!..

Daha neler neler...

“Yerli ve milli savaş araçları”, “Dış güçlerin hain emelleri”, “Münâfık, Çöplük, Pislik, Tezek, Bölücü, Terörist...muhalefet unsurları” falan...

Bu ‘aşırı dozlu’ mantalitenin, bu ‘cadı avcısı’ siyasal ruhun dönüp “daha fazla demokrasi ve özgürlük” vaadinde bulunması kara mizah konusu bir ironi olabilir ancak. Nitekim, “daha fazla özgürlük” vaadinden hemen sonra CHP adayı Muharrem İnce’yle görüşmesinde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanının merak ettiği ilk şey şu oluyor:

“Hakkari’deki mitinginizde Türk bayrağı olacak mı?​”!

“Biz taşıyoruz da sıkıysa siz de taşıyın” denmek isteniyor ve kibirli bir muzafferlik hali yansıtılmış oluyor.

Oysa ‘bayrak siyaseti’nin bu en kaba saba hali kime ne gelecek vaat edebilir ki? CHP’lilerin Hakkari’de bayrak taşıyıp taşımayacakları merak ediliyor da bayrağın taşınmasını bile “başarı” haline getirmiş asıl büyük ve köklü meselenin nasıl çözüleceğine dair bir şey önerilmiyor.

Soru şudur: Ne olmuştur da Hakkari’de Türk bayrağının taşınıp taşınmayacağı Cumhurbaşkanının böylesi bir iştahla merak edeceği bir ‘sorun’, bir ‘muamma’ haline gelmiştir?

Eminiz ki İnce de sormamıştır bu soruyu ama tarihsel derinliğinden koparıp, “hadi bakalım, bayrak taşıyın da boyunuzun ölçüsünü görelim” türünden sınava çekmek, meselenin köklerini öteleyen, günü birlik tüketim siyasetinin örneklerinden biridir sadece...

Artık Kürt meselesi bağlamında bu ‘tüketim ekonomisi’yle günü kurtarma imkânlarının da giderek tükendiğini 24 Haziran’da bir kez daha ve çok daha çarpıcı şekilde göreceğiz.

‘Milli ittifak’ ismiyle müsemma muhalefetin bu konudaki pozisyonu ve 24 Haziran hedefi arasındaki mesafeye dair söylenebilecekleri de gelecek yazıya bırakalım...

Evrensel'i Takip Et