19 Nisan 2018 00:15

Ahlaklıymış gibi, adaletliymiş gibi...

Ahlaklıymış gibi, adaletliymiş gibi...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çocuk istismarına ilişkin yasal düzenlemeleri ele alan tasarı Meclis komisyonlarında dolaşıyor, yakında Meclis Genel Kuruluna da gelecek. Düzenlemenin en önemli meseleleri cezaya 12 yaş kriteri getirecek olması, faillerin çocuk olduğu durumlarda da cezaların ağırlaştırılması, ama çocuğa yönelik cinsel istismar eylemlerinin hepsini içerecek şekilde cezaların ağırlaştırılmıyor oluşu. Öyle ki akran cinselliği “korkunç” bir biçimde ele alınıp ağır cezaların konusu haline getirilirken, özellikle de 15 yaşını dolduran çocuklara yönelik cinsel istismar suçları “reşit olmayanla cinsel ilişki” olarak ele alınıyor. Şöyle örnek verelim; kız arkadaşı ile cinsel ilişkiye giren 15 yaşındaki çocuk 16-40 yıl hapis cezası istemi ile yargılanacak, 15 yaşını dolduran kızına tecavüz eden baba 10-15 yıl hapis cezası istemi ile yargılanacak. 11 yaşındaki öğrencisini öpen öğretmen müebbet hapis cezası ile yargılanırken, 16 yaşındaki öğrencisine tecavüz eden öğretmen 2-5 yıl ile yargılanacak ve bu da şikayete bağlı olacak. Sebep? Akranlar arasındaki ilişki “ahlaksızlık”, büyüklerin küçükleri istismarı “cinsel ilişki” de ondan! Bu, 12 ve 15 yaşındaki çocukların “cinsel ilişki kurulabilir” -hadi cinsel ilişki filan deyip ahlaksızlık etmeyelim!-  “evlenilebilir” olduğunu mu gösteriyor? Hükümet kabul etmese de gerçek bu...

AKP’li vekiller, komisyonda bu çelişkiyi dile getiren muhalefet vekillerini “ahlaksızlığı teşvik etmekle” suçladılar. Akran cinselliğini tabulaştırmak ve inanılmaz cezaların konusu haline getirmek, üstüne de büyüğün küçüğü istismarına “cinsel ilişki” kılıfı giydirmek sanki çok ahlaklı bir tutummuş gibi! 

Uzmanlar diyor ki, küçük yaşta cinsellik konusunda çocukların bilinçlendirilmesi, kendilerini korumayı öğrenmeleri, bilgi sahibi olmalarını sağlamak, fail çocuk olduğunda devletin ona suçlu değil, suça itilmiş çocuk olarak yaklaşması başka şey; hiç bunları yapmadan çocuklara hayatlarının sonuna kadar gün yüzü göstermeyecek cezalar verilmesi başka şey. Ama zaten düzenlemeyi yapanların meseleleri “çocuk” değil...
Zamanlama ve kazanılmış hakları tırpanlama hamleleri bakımından tartışmamız gereken bir mevzu da nafaka hakkı. Bu hakkı sınırlandırmayı “adalet” ilkesine sığınarak gerçekleştirmek istiyorlar. İddiaları; boşanma süreçlerinde kadınlara verilen nafakanın “haksız kazanç” sağladığı. Bu iddiayı desteklemek için de karşımıza asla memleket gerçeğini yansıtmayan uç örnekler çıkarıyorlar. İstatistikler bile “adaletsizlik örnekleri” diye karşımıza çıkarılan nafaka örneklerinin binde bir filan olduğunu gösteriyor. Ama zaten meseleleri adalet madalet değil, kadınları (ve çocukları da) her koşulda toplumsal iktidarlarının kalesi haline getirmek istedikleri “aile”ye mahkum etmek...  

Hatırlarsınız, Boşanmaları Önleme Komisyonu 476 sayfalık raporuyla, bugün karşımıza çıkarılan bütün yasal düzenlemelerin yol haritasını çıkarmıştı 2016’da. Çocuk istismarını evlilikle meşrulaştırma, nafaka hakkının sınırlandırılması ve daha pek çok düzenleme bu komisyondan “öneri” olarak çıkmıştı. Meseleyi “aileyi korumak” olarak lanse etmişlerdi, ama biz önerilerden görmüştük ki korumak istedikleri aile; kız çocuklarının erkenden evlendirildiği, 3 hatta 5 çocuk doğurup hayatları boyunca güvenceli bir işte çalışamadıkları ve kocalarına bağımlı oldukları, şiddete uğradıklarında devlet tarafından korunamadıkları, hatta ilahiyatçıların aile danışmanları adı altında “olur böyle şeyler” denilerek kadınları evlerine gönderdikleri, illa ki boşanacaklarsa da mahkemeler yerine arabulucuya gidip “ya evliliğe ya da hiçbir hak talep etmemeye” ikna edildikleri, boşandıklarında nafaka bile alamadıkları bir “aile.”

Her düzenlemeyle istikrarlı bir biçimde çimentosunu kardıkları işte böyle bir aile inşası. Yani kadınların diri diri gömüldükleri bir mezar haline gelmiş bir aile... 

“Çocuk istismarını önleyeceğiz” derken bile bunun için hareket ediyorlar. 

12-15 yaşı ceza için kriter haline getirerek, müftülere nikah yetkisiyle kamuoyunda dini nikahı meşrulaştırarak, nafaka hakkını sınırlandırarak, şiddetle mücadelenin önemli bir aracı olan 6284 sayılı yasayı tırpanlayarak, devlete uluslararası bağlayıcılık getiren İstanbul Sözleşmesi’ni “bu elbise bize büyük geliyor” diye aşındırmaya çalışarak, kadınların güvenceli ve tam zamanlı çalışıp kendi hayatlarını kurmalarının önüne geçerek, eğitimi kız çocuklarına kapatarak... 

Sanki ahlak 15 yaşındaki çocukları istismar edenlere kıyak geçmekmiş gibi... Sanki adalet her türden ekonomik, sosyal, politik uygulamalarla güvencesizliğe ve evliliğe mahkum edilen kadınların tüm bu kıstırılmışlığa ve şiddet tehdidine rağmen boşanabildiklerinde aldıkları nafaka hakkını ellerinden almakmış gibi...

Biz bu ikiyüzlü ahlakı da, adaleti de iyi tanıyoruz. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...