15 Nisan 2018 00:26

Sessizliği bozmak

Sessizliği bozmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Köşedeki okuldan gelen çocuk sesleri insana yaşam sevinci veriyor. Tıpkı bahar aylarında okulun yanındaki ağaçlardan gelen kuş sesleri gibi. Bu sesler, bu cıvıltılar yaşam demek, barış demek, umut demek. Ama bugünlerde tam tersini düşünmemek elde değil. Yani sessizliği.

Örneğin, yanmış bir ormanın sessizliğini. Ormandan geriye kalan kapkara bir alanın ürkütücü sessizliğini. Yok olan kuşları, geyikleri; yanıp kül olan, koca bir orman dolusu bitkileri. Bu kapkara sessizliğin ardında birisi veya birileri var. Belki bir kibrit, belki bir çakmak ile ateşe verdiler; belki de bir uçaktan atılan napalm bombası ile yaşam dolu bir ormanı kasıp kavurdular.

Yakılmış bir ormanın sessizliği, bombalanmış bir okulun sessizliği korkunçtur. O derin sessizlik umutsuzluğu çağrıştırır. Umudun tükendiği, daha doğrusu tüketildiği anlarda sessizlik artar. Bu sessizliğin sakladığı adaletsizlikleri ortaya çıkarmak için ses çıkarmak, sessizliği bozmak gerekir.

Sessizliği Bozmak (Breaking the Silence) işte bunu yapmak üzere 2004’de kurulmuş. Sessiz kalmamak, sessizliği bozmak üzere bir araya gelen eski askerlerden oluşuyor. Yaptıkları gayet basit. Yaşananları, yani sivillere yapılanları belgelemek; sürmekte olan savaşı, bu savaşa taraf olmak zorunda bırakılan askerler ağzından olabildiğince açık olarak gözler önüne sermek.

Oluşumun amacı tanıtım broşüründe şöyle aktarılıyor: İkinci İntifada’nın başlangıcından bu yana işgal altındaki bölgelerde görev yapan askerlerin tanıklıklarını derlemek ve yayımlamak. Bu yolla işgal altındaki bölgelerdeki günlük yaşamın ve gerçeklerin daha iyi anlaşılması; sivil nüfusun askerler tarafından denetlenmesinin ve işgalin ne anlama geldiğinin ortaya çıkarılması.

Broşürde, işgal ve militarizmin bir “ahlaki bedeli” olduğu söyleniyor. Kısaltarak çevirmek gerekirse, bu bedel şöyle aktarılıyor: Sessizliği bozmak bizi kendimizle ve iktidar olma tasından içerek neye dönüştüğümüzle yüzleşmeye zorlar. Ortaya çıkan gerçekler, çoğu zaman bizim kim olduğumuza ilişkin düşüncelerimizle uyuşmaz. Çelişkiler ortaya çıkınca çatlaklar belirir. Bu çatlaklar tehlikelidir çünkü bizim haklı bir yolda olduğumuza ilişkin o sorgulanmayan kör inancı sarsarlar. Bu kör inanç çoğu insanın gözlerini başka yöne çevirmelerini ve 50 yılı aşkın bir süredir başkalarına yaşattığımız adaletsizlikler için bahaneler üretmelerini sağladı. Bu katı inanç, kimi yanlışların bazen doğru olduğunu; kendi iyiliğimiz için başkalarına korkunç şeyler yapabileceğimizi söylememize olanak verdi.

Biz sessizliği bozduk çünkü gördüğümüz ve yaşattığımız adaletsizlikleri anlatmamızın bir ahlaki görev olduğuna inanıyoruz. Sessizliği bozmak, bizi İsrail’de sorgulanacak bir şey olmadığı söylenen konularda sorular sormaya itti. İsrail ordusunun “dünyanın en ahlaklı ordusu”, “İsrail’in kendini korumak zorunda kalan barışsever bir ülke” olduğuna ilişkin sorular. Ya da bütün bu çelişkileri “kendi içimizde” çözmemiz gerektiği inancına ilişkin sorular. Bütün bu soru işaretleri bizi büyük bir çıkmaz ile karşı karşıya getirdi; bizi kimliğimizi şekillendiren o kör inancı sorgulamak zorunda bıraktı. Biz, ne kadar sarsılsak ve zorlansak da, sessizliği bozmanın görevimiz olduğuna inanıyoruz.

Suriye bir savaş alanına dönüştürülürken sessizliği düşünmemek elde değil. Savaş, işgal, militarizm ve emperyalizm hep sessizlik demek. Yakılmış ormanların, bombalanmış okulların, yıkılmış kentlerin sessizliği. Her gün anlatılmaz acılarla karşı karşıya bırakılan sivillerin sessizliği. İşte bu nedenle Suriye’de savaşa karşı çıkmak gerek. Suriye’de savaşa karşı çıkmak köşedeki okuldan gelen çocuk seslerine, ağaçlardan gelen kuş seslerine sahip çıkmaktan farklı değil. Bugün barış değil savaş isteyenler, aslında umudu yok etmek peşindeler. Buna nasıl sessiz kalabiliriz?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...