01 Nisan 2018 01:00

Okulları çocuklara dar edenler

Okulları çocuklara dar edenler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dünyanın tepesinde oturduklarını düşünen büyük sermaye sahipleri ve destekçileri dünyanın her açıdan büyük sermayeye uymasını istiyorlar. Bunu açıkça söylemekten artık kaçınmıyorlar. Kentler de, dağlar da onların olsun istiyorlar. Denizler, yaylalar, hava bile onların istediği gibi kullanılmalı; hatta onların olmalı. Dünyada ne varsa, ne kadar ufak olsa da, sermaye sahiplerinin olmasını veya sermayeye uygun işlemesini istiyorlar. 

Bu gözü doymaz azınlık, destekçileri ve onlara hizmet edenler için okullar önemli bir hedef. Öncelikle ve büyük bir ısrarla okulların kamu denetiminden çıkarılmasını ve özelleştirilmesini istiyorlar. Okullar sermaye döngüsü dışında kalmamalı; tam tersine, bu döngünün parçası olarak işlemeli. Okulları hedef alanlar, yuvadan üniversiteye dek her düzeydeki kurumlardan büyük bir “eğitim sektörü” yaratmak ve bu yolla okulların işleyişini doğrudan sermayeye uygun kılmak istiyorlar.

Ama okulların birer ticari işletmeye çevrilmesine karşı çıkan kitleler, örgütlü eğitimciler ve öğrenciler bu oyunu bozuyorlar. Bu direniş okulları bozmak isteyenleri durduracak değil elbette. Başka yollar buluyor, başka kollardan yükleniyorlar. Ellerinde bazıları bilimsel görünen araçlar da var. Bunlardan biri sayılar. Okulların ne kadar başarılı ve verimli olduğunu ölçmek gerektiğini iddia ederek, okulları sayısal bir bozguna doğru itiyorlar. Sayısal bozgun, öğrencilerin belirli alanlarda çoktan seçmeli sınavlara sokulması ve hangi koşullarda okuduklarına, yaşadıklarına ve nelere gereksinimleri olduğuna bakılmaksızın başka öğrencilerle karşılaştırılmasına dayanıyor. Başarı ölçümü ve verimlilik dayatmasıyla ticari işletme olmayan okulların kötü, ticari olanların ise iyi okullar olduğu kanısı yaratılmak isteniyor.

Sayısal bozgun okulları bozmak için oldukça etkili bir yol ama başka yollar da kullanılıyor. Bir diğer yol, güvenlik kaygısı; yani okulların güvensiz olduğu izleniminin yaratılması. Okulların güvensiz olduğuna inandırılan kitlelerin okullardaki yanlış uygulamalara rıza göstereceğini biliyorlar. “Okullar elden gidiyor, sıkıyönetim gerekir; okulları ancak olağanüstü hal kurtarabilir,” düşüncesi sürekli işleniyor.

Okulların güvensiz olduğu iddiası kabul görmeye başladığında okullara polis sokulması gündeme getiriliyor. Bu uygulamayı desteklemek için bilimsel görünen ama yanlı ve yanıltıcı araştırma sonuçları devreye sokuluyor. Güvensiz olduğu söylenen mahalle ve bölgelere polis gönderilmesi ile neler başarılıyorsa, okullar için de benzerleri geçerli. Ama polisin okullara sokulması çok daha kötü çünkü çocukların kendilerini polisin etkisinden koruması çok güç.

Okulların güvensiz olduğu aldatmacası okula polis sokulmasının ötesinde, okulun temel işlevlerinden uzaklaşmasına yol açıyor. Sınıf ortamında da, okul içerisinde de sert disiplin ağır basıyor. Okul, sınavlar, kurallar ve duvarlara indirgeniyor. Güvenli öğrenme ortamlarının öğrencilere kucak açılması, gereksinimlerine uygun bir yaklaşım geliştirilmesi ve demokratik okul işleyişi ile sağlanabileceği gerçeği unutturulmak isteniyor.

Oysa okulların güvensiz olduğunu iddia edenler hemen her zaman okulların tehlikelerle karşı karşıya kalmasını sağlayanlar. Tıpkı kamu okullarını bütçesiz ve desteksiz bırakan, sonra da onları başarısız ilan ederek sayısal bir bozguna itmeye çalışanlar gibi... 

Son örneği Trump. Okulların silahlardan arındırılmış bölgeler ilan edilmesine karşı çıkan Trump ve destekçileri, okulların güvenli olabilmesi için öğretmenlerin silahlandırılmasını istiyorlar. Yani, sınıflarda elinde silah bulunan öğretmenler olursa, okullar daha güvenli olacak! Dünyanın tepesinde oturduğunu düşünen bu korkunç kişi ve destekçileri, okulları yok edebilecek fikirler üretiyorlar. Kamu okulları birer hapishaneye, sınıflar birer koğuşa, öğretmenler ise silahlı gardiyanlara dönüştürülecek. Seçkin olmayan okullar, özel olmayan okullar okul olmaktan çıkarılacak ve öğrencilere dar edilecek.

Bunlar, 12 Eylül Cuntacısı Kenan Evren’in “Anayasa bol geldi!” lafını anımsatıyor. 12 Eylül ardından haklar ve özgürlükler, “bol ceket” benzetmesiyle ayaklar altına alındı. Türkiye köşeyi dönen işletmeciler, işini bilen memurlar, kapıkulu polisler, dolup taşan hapishaneler ve “Var olmak için sen de sömür!” anlayışı ile dolduruldu. Bunlardan çıkarılacak ders ortada. Okulları çocuklara dar etmek isteyenler dünyayı sömürenlerden başkası değil.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...