18 Mart 2018 00:00

Sülün Osman'dan Çiftlik Bank'a dolandırıcılığın önlenemez yükselişi!

Sülün Osman'dan Çiftlik Bank'a dolandırıcılığın önlenemez yükselişi!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ülkenin onca önemli sorunu varken, “Çiftlikbank dolandırıcılığı” bile gündemin ön sıralarına yerleşebiliyor!

Ne yapmış “Çiftlik Bank’ın CEO’su” olarak tanınan 27 yaşındaki Mehmet Aydın?

İki yıl önce bir restoranda bulaşıkçılık yapmış; ufak tefek dolandırıcılıklar derken “sanal alem”de bir “çiftlik” kurup, büyükbaş hayvan yetiştiriciliğine başlamış! Sonra da vatandaşa; “Bu çiftlikte yetişen büyükbaşları satacağız. Etin böyle aranır ve pahalı bir meta olduğu zamanda inanılmaz paralar kazanacağız. Edilen kârları ben de küçük paralarla çiftliğin hissesini alanlara dağıtacağım. Hepimiz multimilyoner olacağız” demiş.

MEHMET AYDIN, NE İLK NE DE SON BÜYÜK DOLANDIRICI

Anlatılanları akla uygun bulan 80 binden fazla T.C. vatandaşı da arabasını satıp, emekli maaşını çekip, bankadan faizle kredi çıkartıp bu kârlı yatırıma ortak olmuş!

Ama vakti zamanı gelince Mehmet Aydın, topladığı 550 milyon TL ile ortadan kaybolmuş!...

Dendiğine göre de Uruguay’da kendisine vur patlasın çal oynasın bir “hayat” kurmuş...

Biz de kalkmış onun arkasından, “Zenginin malı züğürdün çenesini eskitir” misali konuşuyoruz! Güzide televizyon kanallarımızın haber kanalları bile “Çiftlik Bank skandalı” tartışmaları açıyor, “uzman kişilere” görüşler soruyor. “Kimdir bu Mehmet Aydın; nereden çıktı; kim onu kolladı?...” diye de Mehmet Aydın’a verip veriştiriyorlar.

Ne ki Aydın’a dolandırıcılık üzerinden verip veriştirenlerin, “Bu bulaşıkçı veledin yaptığını biz niye akıl etmedik?” diye hayıflanmaları da hissedilmiyor değil hani!

Mehmet Aydın’ın hangi soydan, boydan olduğu ya da sahtekarlıkta hangi yöntemleri kullandığı bizi ilgilendirmiyor; dolandırdığı kişilerin sosyopsikolojisi de öyle. Bırakalım bunlara alanında uzman kişiler baksın. 

Esas mevzu dolandırıcılık vakasının nasıl bu kadar büyük olduğu ve bunun neden kaynaklandığıdır. Bu dolandırma vakasının teşvikçilerini ise çok uzaklarda aramamak gerektiği bir gerçektir. Çünkü; Mehmet Aydın gündeme düşen son büyük dolandırıcı olmakla birlikte sonuncusu değildir, olmayacaktır; tıpkı memleketin ilk dolandırıcısı olmadığı gibi!

Ve böyle giderse yakın gelecekte daha büyüklerini de çıkaracağız inşallah!

DOLANDIRICILIK BİR SİSTEM SORUNU

“Kurtarıcılık”la bu kadar iç içe geçtiğine bakıldığında; dolandırıcılığın rastlantısal ya da bireysel değil, ekonomik ve toplumsal sorunlarla iç içe bir seyir izlediği görülür. 

Bizde, toplumsal ve bir sistem sorunu olduğundan olacak dolandırıcılık da kapitalizmin gelişmesiyle çok uyumlu olmuştur.

Nitekim; 1940’ların, ‘50’lerin dolandırıcılığının sembol ismi “Sülün Osman”dı!

Sülün Osman, Anadolu’dan büyük kente gelen saf ama İstanbul’u da “dağı taşı altın bir fırsatlar kenti” olarak gören “uyanıklara” Galata Köprüsü’nü, saat kulesini satan kibar bir delikanlıydı! 

Derken memleket devletteki “dayısı”nın himayesinde devleti dolandıran tiplerle tanıştı. Bu tip de dönemin Basbakanı Süleyman Demirel’ini özbeöz yeğeni Yahya Demirel’in şahsında sembolize oldu. Yeğen Yahya, onun kuşağı “genç girişimciler”, “hayali ihracat”ta uzmanlaşmış, hiçbir şey ihraç etmeden devletten milyonlarca liralık ihracat teşviki almıştı! Ki, o gün bunlara genç iş adamları deniyordu. Ki, o Yahya, 2000’lere gelindiğinde, orta yaşlarda bir eski kurt olarak, kendi kurduğu bankayı soyan iş adamı mertebesine yükseldi!  

1980’ler girişimciliğin tavan yaptığı “Havada vurup tavada yiyenlerin” yıllarıydı. Halkın çaresizliğine karşı sistemin bulduğu çare “bankerler”di. Banker Kastelli, Banker Yalçın (sinemada da Baker Bilo tipi) o dönemin simge adları olarak bugün hâlâ anılmaktadır. Neoliberalist ve Özalist zihniyet bu yıllarda “sivil hayata” bankerler ve banker skandalları olarak yansımıştı. Her köşede bir “banker” açılmış, milyonlarca insanın birikimi birkaç yıl içinde bankerler üstünden büyük sermayeye aktarılmış; bankerler de günah keçileri olarak dolandırılmış milyonların ayakları altına atılmıştı!

ALEM BUYSA, MERAK ETMEYİN DAHA BÜYÜKLERİ DE GELECEK!

Bugüne geldiğimizde ise dolandırıcılık; “saadet zincirleri” ve adrese teslim ihaleler şeklinde karşımıza çıktı. 50 milyon avroyu bulan “Deniz Feneri” dolandırıcılığı, devletin yüksek görevlileri ile cemaatlerin ortaklığını gösteren en tipik örneklerden biri oldu. Bunun değişik biçimlerini Cemaat (FETÖ)-AKP çatışması içinde de gördük.

Ünlü İktisatçı Adam Smith’in kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen “paragöz insanı”, bugün yine ihtiyaçlarını karşılayamayan, geleceksizliğin ve  güvencesizliğin kıskacında; ama elinde deste deste para dağıtan ve geceleri yedi yıldızlı eğlenceler düzenleyen dolandırıcıların önüne atılmıştır artık. 

O insan çaresizdir; en azından kendisini çaresiz hissetmektedir. Ve kurtuluşunu, önüne atıldığı dolandırıcının peşine takılmakta bulmaktadır. Tıpkı milyonlarca inançlı, samimi insanın şeyhlerin, tarikatların ya da sermaye partilerinin, din ve milliyetçilik istismarcısı demagogların peşine takılması gibi!

Duruma bakıp da dolandırılanlarla alay etmek elbette kolaydır. Bunun için malzeme de bol. Ama burada asıl olan; insanları dolandırıcıların kucağına atan sistemi karşıya almak ve ona karşı mücadele etmektir.

Sistem böyle devam ettiği sürece dolandırıcılar memlekette eksik olmayacak. Üstelik dolandırıcıların deneyimi vatandaşın sıradan deneyimlerinden her zaman ileride olacağı için; her dönemin vurgunları ve elbette dolandırıcıları öncekilerden daha büyük olacak!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...