18 Mart 2018 00:00

Newroz'un eşiğinde...

Newroz'un eşiğinde...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Olağanüstü bir alt üst oluşun cangılında sürükleniyor Türkiye. Baş döndürücü bir hızla akıyor ‘siyasal zaman’! “Nereden nereye...” dedirtecek ne çok gelişme yaşandı, az çok ‘normal’ hayatlar süren şanslı fanilerin aklının havsalasının alamayacağı neler neler... İç içe birikimler, kopuşlar, süreklilikler... 

Çok değil, beş yıl önce, 2013 yılının 21 Mart’ında Diyarbakır’da Newroz meydanını dolduran yüzbinler, ortak yaşama ve geleceğe dair tarihsel bir umudun tanıklığını yapıyordu. 

‘Silahı gereksiz bırakacak’ bir yol haritasının açığa çıkardığı umut ve dinamizm geleceğimize yeni bir kapı aralıyordu. ‘İnkâr’ın karaladığı tarih sayfalarının artık kapanacağına dair inanç ve heyecan muştulanıyordu Diyarbakır’dan Türkiye’ye...

Olmadı!.. Yetmedi!..

Asgari mutabakat çerçevesinin somutlanması aşamasında, sürecin gerektirdiği asgari ciddiyet, tutarlılık ve elbette sorumluluktan kaçıldı. “Kürt sorunu yok, Masa falan yok...” çıkışıyla startı verildi, bugünlere varan kanlı, yıkımlı girdabın... 

7 Haziran seçim sonuçlarının gösterdiği düzen dışı ivmelenme potansiyelinin yarattığı sarsılma, savaş konseptine ilişkin devlet içi mutabakatı pekiştirdi. 

Sonrası biliniyor; giderek uzaklaşılan barış ve çözüm... 

Savaş dahil hiç bir şeyin eski sınırları içinde tutulamayacağı belliyken... 

Yangın yerine dönmüş bölgede her savaşın istenildiği zaman başlatılıp istenildiği zaman bitirilebilecek profilde kalmayacağı, çok katmanlı, çok boyutlu olacağı açıkken... 

Savaşı bitirmenin onu başlatmaktan çok çok daha zor olduğu bilinirken...

İpleri koparacak düzeyde geren bir ateşli gidişatın içindeyiz artık. 

2013 Newrozundan 2018 Newroz’una, geldiğimiz nokta bu...

‘Çözüm’ ve ‘çözümsüzlük’ sınırları şimdi çok daha derinlerde düğüm olmuş durumda.

Diyarbakır’dan (bağımsızlık referandumu vesilesiyle preslenip kuşatılan) Erbil’e, Afrin’e uzayan bir derinlik bu. 

Siyasal çözüm ve barış umudunu daha derinlere gömen bu beş yıllık sürecin görüp gösterdiği gerçeklerin düğüm noktası ise yine ‘çözüm’ ve ‘barış’tır. 

Bunlar yoksa dillere pelesenk olmuş ‘güvenlik’ de olmuyor, olmaz!

Bunlar yoksa, birlikte yaşama umudu ve bu umuttan beslenen halkın siyasal dinamizmi de devre dışı kalmış demektir.

“Bizi ilgilendirmez, ne halleri varsa görsünler... “ diye iç geçiren, sözüm ona ‘muhalif’  siyasal ahmaklık ise bu sürecin altında daha en baştan kendisinin kaldığını gösterir sadece. 

Hep diyoruz, mesele Kürtlerle sınırlı değil ki sadece; bu ülke insanlarının nasıl yönetileceğiyle, nasıl bir geleceğe mahküm edileceğiyle ilgili... 

Kürt sorunu, tarihsel derinliği ve toplumsal niteliğinden dolayı sinir ucu oluyor ve ona dönük politik tasavvurlar istisnasız herkesi ilgilendiriyor, herkesi etkiliyor. 

Bu sorundan kaçış olmuyor!

“Barış ve çözüm istiyorum, savaşa karşıyım” diyen herkesi ‘terör’ parantezine alıp ‘terörle mücadele’ başlığı altında toplumu yedeklemeyi amaçlayan iktidar siyasetinin düğüm noktası da bu sorun işte. 

“Ya bizden yanasınız ya da terörist sayılacaksınız” cenderesine paçayı kaptırmamak, bu soruna dair pozisyon almaktan geçiyor. 

“Örgütle masaya oturdun da neden sorunu çözmedin?” diye hesap soracağına, “terör örgütüyle neden görüştün” minvalli suç duyurularıyla AKP’ye karşı muhalefet yaptığını zannedenlerin çaresizliği de burda işte.

Zaman hızlanıyor, süreç keskinleşiyor... 

Sonu belirsiz bir yangın yerine sürüklenen ülkenin bu darboğazdan kurtulabilmesinin, 2013 Newroz’undan yayılan o ‘barışçı çözüm’ siyasasından başka yolu görünmüyor yine de. 

Afrin’i döverek yaralar iyileşmiyor, yüz yıldır kanayan yaraya bir yüz yıllık acı daha eklenmiş oluyor sadece...

Newroz, kanırtılan yaralarımıza şifa umudu olsun.

Pîroz be!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...