18 Şubat 2018 00:55

Evrende sen ve ben

Evrende sen ve ben

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Seni tanımam, tanışmayız; kendince güvenli yerlerde gezinirsin, yollarımız çakışmaz; benim bulunamayacağım yerlerde konuşursun, söylediklerine sıcağı sıcağına, karşında gözlerine bakarak yanıt veremem, yorum yapamam. Kendini güçle mücehhez olanın himayesine sunmuşsundur, güçlünün gölgesindeki himayeyi kendi gücün sanırsın; teb’a kaydettirmişsindir kendini. Aslında, bu gibi çok sayıda olanlardan herhangi birisindir; o herhangi biri senle karşı karşıya konuşur olabilsek sana geçmiş zamanın ‘bir varmış, bir yokmuş’ diye başlayan masalıyla ‘sen ve ben’ öyküsünü anlatmak isterdim; şöyle seslenirdim sana: 

“Milyar yıllar geçmiş; geriye dön, geçmiş oluşurken yani geçmişin başlangıcı öncesinde sen yoksun, ben yokum, atalarımız dediklerimiz yok, her şey yeni başlıyor; başlıyor ve sürüyor… Şimdilerde vatan dediğimiz topraklar oluşmamış, oluşmamış toprakların haini yok, hainin hain olmadan önceki ‘sözde’ sıfatıyla kişiliğinde olumsuzlaştırılan kimliği bile yok… Yok olan var olmaya başlıyor ama sen gene yoksun, ben gene yokum, atalarımız dediklerin de yoklar, hatta atalarımızın ataları da, atalarının kuzenleri, atalarının kuzenlerinin, bilmem nasıl adlandırırsın, şöyle adlandırıyor olabilirsin, civar hısımları, civar hısımlarının da ataları, civar hısımlarının atalarının civar hısımları, böyle soyağaçları çizerek milyonlarca yıl geri dön, hiçbiri yok…Sonra milyon, milyon yıllar geçiyor, soyağacında yok dediklerimiz var oluyor, yok dediklerimiz var olmaya başlayınca geçmişimiz beliriyor; geçmişimiz bize milyon geri sayarak yaklaşıyor, bugün atalarımız dediklerinin adlandırmayı bilemediğin ataları, atalarının kuzenleri, atalarının kuzenlerinin yine bilmediğin civar hısımları var oluyorlar ama sen onları ‘yakinin’ görmüyor, kabullenemiyorsun.

İster kabullen, ister kabullenme; böyle oluyor ve sen ve ben aynı zaman diliminde, yani bugünlerde, ve aynı coğrafyada, yani bugünleri yaşadığımız topraklarda, beraber bulunuyoruz. 

Sen, 

geçmişin başlangıcı öncesinden bugünlere kadar ne var olmuşsa; önce milyarlarca yıl, sonra milyonlarca yıl, daha sonra yüz binlerce, on binlerce, binlerce, yüzlerce, onlarca yıl geçtiğinde var olup, yok olup, yaşadığımız zerrenin zerresi anda bulunan her şeyin hepsinin üstünde olduğuna, her şeyin hepsine hakim olduğuna vehmediyorsun; vehmetmekle kalmıyorsun, yine  zerrenin zerresi noktasında, sınırsız güç sahibi sandığının sana bahşettiğine inandığın himayeye güvenerek, ‘Her şeyin hepsi için neyin en iyi ve en doğru olduğuna bana gücü teslim edeni temsilen ben karar veririm’ zannediyorsun; zannetmekle yetinmiyorsun, zannettiğini uygulamaya kalkıyorsun, uyguluyorsun hatta, tabii sana gücü teslim edeni temsilen! 

Ben,

milyarlarca yıl geriden bugüne, yaşadığımız şu zerresi zerre ana kadar var olmuş, yok olmuş milyarlarca çeşitliliğin hepsinin her biriyle, zarar vermekten kaçınılan bir ilişkiler sisteminin etkileşim karşılıklılığında özgürlük arıyorum.   

Şu an sen varsın, ben varım. Biz varız; sen sen olarak, ben ben olarak.

Bilmem ne kadar sayı yıl sonra, arkeologlar, antropologlar, senin ve benim şu an ne olacağını bilemediğimiz, bilemediğimiz için adlandıramadığımız bir bilim dalının araştırmacıları, şu zerrenin zerresi anda, senin her şeyin hepsinin hakimi olduğunu sandığın, benim ise özgürlüğü aradığım topraklarda senin ve benim kalıntılarımızı, kalıntılarımızın yanında da bırakmak istemediğimiz nesneleri bulacaklar. Senin ve benim kalıntılarımızı ve yanındaki nesneleri yorumlayarak, ‘o’ diyecekler, ‘O günlerin savaş denen toplumsal halini gösteriyor’ ‘bu ise,’ diye ekleyecekler, ‘O günlerin barış denen bir başka toplumsal haline örnek olmalı’.

Sen de ben de kalıntılarımızla ve kalıntılarımızın yanındaki nesnelerle, kim bilebilir, belki de kenarlara iliştirilen  ‘savaş hali’, ‘barış hali’ etiketlerine ‘hain’ ya da ‘sözde’ gibi sözcüklerle tanımlanmış başka bir hal vurgulanmaksızın, müzeye benzer bir yerlerde olacağız. 

Sen ve ben, rastlantı bu ya, evrende aynı anda ve aynı yerde var olduk. Bir kere var olduk, kurtuluşu yok, sayıca bilmem ne kadar yıl sonra da olsa, kalıntılarımız ve kalıntılarımızın yanındaki nesnelerle, biri yok edici diğeri özgürlük umudu, farklı toplumsal hallerin kanıtı olarak değerlendirileceğiz.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...