01 Şubat 2018 00:15

Savaşa değil, barışa kazanılmış bir ‘cephe’, ama nasıl?

Savaşa değil, barışa kazanılmış bir ‘cephe’, ama nasıl?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Afrin operasyonu ile ülke içini de kendi açısından her anlamda “kazanılmış bir cephe” haline getirmek isteyen hükümet, savaşa karşı çıkan her kesime yönelttiği baskılara her gün bir yenisini ekliyor.

Sosyal medya paylaşımları nedeniyle yapılan tutuklamalar, savaş gerçeklerini anlatan bildirileri dağıtanların tutuklanmaları, barışı savunma sorumluluğu aynı zamanda mesleki bir sorumluluk olan tabiplerin hedef gösterilmesi ve sonrasında yaşananlar, kendilerine “görev” çıkaran kimilerinin bir sohbet sırasında söylenenleri telefonlarıyla kaydedip muhbirlik yapmaları… Hepsi ve daha fazlası barış için atılacak her adımı ne yazık ki daha fazla “cesaret” işine dönüştürüyor. 

Tüm toplumu etkisi altına alan korku ve bastırma hamlelerinin kadınlar arasında ciddi bir bölünme yarattığı da açık. Ev buluşmaları, dernek çalışmaları, sohbetler kadınların katılımının giderek düştüğü çünkü kadınların korktuklarını açıkça beyan ettikleri bir düzeye çekildi. “Anlatalım, ama nasıl anlatalım?” sorusu da hiç azımsanmayacak zorlukların arasında ciddi bir sorun. 

Kadınların savaşa kazanılmış bir “cephe” olmamasını nasıl başaracağız peki?

Kadınlar savaşın “ölüm, artan şiddet, baskı, ekmeğin küçülmesi, zaten görünmez olan sorunların daha da görünmezleşmesi” demek olduğunu daha çok hissedecek ve sorgulayacak olan kesim. Tam da bu nedenle savaş politikalarına kazanmak için üzerine en çok oynanacak 
kesimlerden biri…

Savaşın ve ölümlerin “doğallaştırılması” için Diyanet’ten Aile Bakanlığına topyekûn seferber olan iktidar ölümü kutsamanın, kahramanlık söylemlerinin yetmediği yerde ekonomik olanakları seferber etmenin de yoluna bakıyor. Şimdiden belediyelerin düzenlediği etkinliklerin afişlerinin başlıkları değişti: “Şehitlik” mertebesinin sadece “şehit” sayılan kişinin değil ailelerin ve özellikle annelerin de öte dünyada cennet garantisi sağladığına ilişkin ibarelerle dolu etkinlikler, paneller, söyleşiler başladı. Aile Bakanlığı görünür görünmez ellerini ev içlerine sokmak için devrede. Tarikatlar eliyle “milli seferberliğin” ne anlama geldiğinin konuşulduğu “sohbet toplantıları” mahallelerde yaygınlaşıyor. 
İktidar kadınları “savaş” cephesine kazanmak için sadece duyguların değil, politik bilincin de inşa edildiği siyasi bir çalışma yürütüyor. 

Barış isteyenler olarak bizlerin de savaşın yalnızca ölümle, öldürmeyle, can kaybetmeyle ilgili duygusal yanını değil, bu savaşın önü ve ardındaki politikaları da kadınlarla tartışmamız elzem. Bunun “milli bir dava” olmadığını, Türkiye sermayesinin yağmacı ve fetihçi amaçlarının tatmin edilmesine yönelik olduğunu, operasyonun Türkiye’ye yönelik bir saldırı ya da işgal girişimine karşı durmak anlamına değil, tersine Suriye’de alan tutmak ve ABD’nin desteğindeki Suriye Kürtlerinin ülkenin kuzeyindeki varlığına son vermek anlamına geldiğini konuşmalıyız. Bunun Türkiye’nin bölünmesini önlemeye değil, tam tersine bu ülkede yaşayan halkları birbirinden uzaklaştıracak, düşmanlaştırıp böleceğini,savaş giderlerinin yeni vergi ve zamlara neden olacağını, işçi ve emekçileri daha da perişan edeceğini, bunların kadınlar açısından sonuçlarını anlatmalıyız.  

Yaratıcı çözümler, yaratıcı tartışma ve bilgilendirme olanakları tam da böyle zor dönemlerde bulunur… 

Dünyanın dört bir yanında savaş ve sonrasında devam eden baskı dönemlerinde kadınlar, gündelik direnişler ve örgütlenmelerle barışın tesis edilmesi ve ön yargıların yıkılması, savaş gerçeklerinin ortaya çıkabilmesi için çok önemli deneyler biriktirmiş durumda. Kimsenin yüksek sesle barış diyemediği zamanlarda, kadınların kadınlara yazdığı mektuplar, küçük mütevazı buluşmalarla başlayan ve sonra yaygınlaşan barış örgütlenmeleri, kadınların “Gerçekte ne oluyor, bilmek istiyoruz” talebiyle gazete ve televizyonlardan öğrenemediklerini öğrenmek, bu bilgileri başka kadınlarla da paylaşmak için barış aktivistleri, gazeteciler, barış için mücadele eden örgütlerin temsilcileriyle kadınları buluşturdukları küçük toplantılar, bu toplantılardan tuttukları notları “Biz ne öğrendik?” diyerek el yazılarıyla çoğaltarak yakınlarındaki kadınlara dağıtmaları… Bunların hepsi hafızamızda…

Herkesin bir tek şeye ikna edilmesi için tüm zorbalıkların seferber edildiği böylesi dönemlerde bu zor araçlarını kullananlar değil, cesaret gösterenler kalır tarihe. Bu da hafızamızda.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...