17 Aralık 2017 00:57

Öfke

Öfke

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Toplum, sanki en zararsız titreşimde ikiye bölünmeye programlanmış, her anın o anlık yorumunda deprem sarsıntısı algılıyor; birbirini dışlamayı kabadayılık sanan, biri diğerini yok etmeyi, yok edemeyip dize de getiremediğini ülkeden sürmeyi tasarlayan siyasi sürükleyiciler korosu ses vermeye görsünler, ses böğürtüye dönüşüyor, böğürtünün atomları ve molekülleri olmazın olmazı dizilmiş tiz içeriği şaşmıyor, insanlar derhal kendi kamplarında yerlerini alıyorlar. Temel iki kamp; her kampın kendine göre alt başlıklarla ayrışmış alt kampları… Alt kamplarda mevzilenmiş insanlar. İnsanların birbiriyle ilişkilerinde, siyasi sürükleyiciler korosunun ürettiği böğürtünün gerilim dalgalarından fışkıran öfke belirleyicilik kazanıyor. 

Sevgisizlik ya da istediği gibi olmayandan duyulan huzursuzluk için için kaynıyor ve kızgınlığı üretiyor; kızgınlık bir varoluş biçiminin doğal davranışıymışçasına  sıradanlaşıyor, sıradanlaştıkça duygularımıza daha bir hakim oluyor, kızgınlığın girdabında oradan şuraya nedeni belirsiz savrulan duygularımız özgürlüğünü öfke seli olup  taşmakta buluyor.

Öfke sel olup taştı mı enerji olur, güç olur, sınırlarını zorlar; sınırlarının ötesinde şiddet vardır. Şiddet karşı şiddeti doğurur, karşı şiddet değişik şiddet biçimlerine bölünür, bölündükçe bölünür, her yere yayılır, arınmak zorlaşır neredeyse olanaksızlaşır. Şiddet yok edicidir.

Sel olup taşmayan öfke, eğer ilişki kuran tarafların sadece birinde varsa, taraflar arası iletişim kurulmasında olumlu katkı sağlayabilir. Öfke anlamaya yönelik dinletebilir, barışçıl çözümü bulmaya yöneltebilir, daha iyi düşündürtebilir, daha yerinde değerlendirtebilir; öfke iletişim kurmanın etkili yollarından biri olabilir. Ama tarafların her biri, üstelik her an ve her durumda öfkeli iseler, yani öfke giderek insanların toplumsal davranış hallerinden biri olmuşsa tehlike çanları çalmaya başlamıştır demektir. Öfke sel olup taşacak, güce dönüşecek, şiddeti üretecek, şiddet öfke duyulanı yok ederek yok ettiğiyle birlikte tükenecektir.

Bunları niye yazdım? Amacım siyaset yapmak değil, önceden uyarayım.

Sabah uyandım, öfkeliyim.

İstiklal caddesinin bir ucunda, Tünel Meydanı’nda, meydana ve caddeye bakan binada oturuyorum. Bir yılı aşkın süredir bitmeyen, bitirilmeyen cadde ‘tadilatına’(!) öfkeliyim.

Kim bilir, belki de neredeyse her gün üç saat süreyle, aynı türküleri, aynı sırayla, ses yükselticiye bağlı mikrofondan sazı eşliğinde bana zorla dinleten gözleri görmez müzisyene öfkeliyim.

Öfkem belki de flütüyle aynı türküleri üç saat boyu çalan bir diğer müzisyene ya da çalamadığı trompetten üç saat boyu topu topu on parçayı aynı yanlış notalarla çalan müzisyene veya gitariste, yahut klarnetçiye, olmadı ne olduğunu bilmediğim yuvarlak madeni aletten çıkarttığı beni ve eşimi neredeyse ruh hastası yapan sesleri müzik sanan ve sayan sanatçıya ya da vurmalı saz ustasına(!). Bunların her birinin üç saat boyunca, biri diğeri ardından, aynı şeyleri, ses yükseltici kullanarak çalmalarına da öfkelenmiş olabilirim. Evin karşısındaki mekandan sabah 04’e kadar bangırdayan bas sesleri de öfkemin kaynağı olabilir.

Aslında öfkemin kaynağında, muhalif olana gaz sıkılırken olmayana hürmetle yol veren siyasete duyduğum kızgınlık var, biliyorum.

Bu arada, cadde tadilatının bitirilmiş yerleri her gece saat 24.00 - 05.00 arası yeniden kırılıyor; paletli kepçelerin kırarken çıkardıkları gürültüden günlerce uyuyamamış olmak kızgınlığımı öfkeye dönüştürmüş olabilir. İBB beyaz masaya şikayet et dediler, 13 Ekim’de ettim. 48 saatte cevaplarlarmış, öyle söylediler.

Ve bu sabah uyandım. Şikayetimin sonucunu öğrenmek için bilgisayarın başına geçtim. Yanıt: “İşleminiz devam ediyor”. Yani işlem bitmemiş, önümüzdeki geceler de uyuyamayacağız.

İBB’nin bir de ricası var; memnuniyet anketini doldurmamı istiyor. 

İşte bu fazla! Çok Fazla! Öfkeliyim, öfkeden 

kuduruyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...