12 Kasım 2017 00:15

Öğrenmek istemeyen öğrenciler

Öğrenmek istemeyen öğrenciler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yıllar önce mühendislik ve mimarlık öğrencilerden oluşan bir sınıfta sosyal bilimleri ve araştırma yapmanın önemini anlatmak görevi bana düşmüştü. Öğrencilerin dikkatini bilgi ve bilim ilişkisine çekmek için bilginin kaynaklarını, hangi bilgilerin bilimsel süzgeçten geçmiş olduğunu tartışmak gerekiyordu. Bilginin kaynağı ne olursa olsun araştırmaya açık olması gerektiğini ama bilgi olarak kabul edilen ama aslında sınanmamış, tepeden bildirilmiş bilginin çeşitlerinden söz ediyordum. Derste iktidar tarafından yayılan bilginin aslında sınanmamış iddialardan oluştuğunu örneklerle ele alabilmek istiyordum.

Tartışmaya açmak istediğim örneklerden biri, dine dayalı iddialardı. Bu iddialardan birini örnek olarak verdim. Din ve dürüstlük örneğini. Soruyu basitleştirerek tartışmaya açtım: Eğer üç büyük dinin iddiası insanları, nerede olurlarsa olsunlar, kim olurlarsa olsunlar daha dürüst kıldıklarıysa, bu iddianın araştırılması gerekir. Bu dinlere inanan insanlar inançlarının onları daha dürüst kaldığına inanıyor olabilirler. Ama bunun ötesine geçebilmek için araştırma yapmak gerekir. Eğer bu üç dinden insanların ne kadar dürüst davrandıklarını araştırır ve bir karşılaştırma yaparsak, bu iddiaların ne kadar geçerli olduğu sınanmış olur.

Öğrencilerden birkaçı bu örnekten pek hoşlanmadıklarını belli ettiler. Tartışmayı biraz daha ilerletince, öğrencilerden biri bu sorunun tartışmaya açılmasını doğru bulmadığını söyledi. Nedeni açmasını istedim. Pek de açacak tarafı yoktu. Öğrencinin itirazı bu araştırma sorusunun soruluşuna veya dürüstlüğün nasıl inceleneceğine ilişkin bir itiraz da değildi. Öğrenci araştırma yöntemini de sorgulamıyordu. Onun karşı çıktığı bu konuda araştırma yapılmasıydı.

Öğrencilerin sergilediği tutum benim için şaşırtıcıydı. Üniversiteli öğrencilerin araştırma ve bilgi üretme konusunda isteksiz olması bile yeterince rahatsız ediciyken, öğrencilerin kimi konularda araştırma yapılmasına itiraz etmeleri, hatta bu itirazların bir dayatmaya dönüşmesi gidişin ne kadar kötü olduğunu gösteriyordu. Öğrencilerin girmek istemedikleri konular, sorgulamak istemedikleri inançlar çoğalırken, öğrencilerin düşünsel anlamda kendilerini giderek daha dar olan bir alana kapatmaları sağlanmaktaydı.

Bu öykü, Milli Eğitim Bakanlığına 2018 yılı devlet bütçesinden ayrılan kaynak hakkındaki haberleri okuduğumda aklıma geldi. Haberlere göre, bakanlığa ayrılan bütçe, 2017 yılında 85 milyarken, 2018 yılında yaklaşık 92.5 milyar TL olacakmış.

Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda onaylanan bütçenin büyük bölümünü personel giderleri ve sosyal güvenlik katkıları oluşturuyor. Geriye kalan tutar ise yaklaşık 19.2 milyar. Bundan sonrası ise bir korku filmi gibi.

Eğitim harcamalarına ayrılan 19.2 milyarın yüzde 35 kadarı olan 7.7 milyar Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne ayrılmış. Bu, geçen yıla oranla yüzde 68 oranında bir artış anlamına geliyor. Toplam bakanlık bütçesinin 92.5 milyar olduğu göz önünde tutulduğunda 7.7 milyar bütçenin yüzde 7’si demek. Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne ayrılan bütçenin hemen hepsinin (yüzde 96) imam hatip liseleri için kullanılması öngörülmüş.

Özetlemek gerekirse, Eğitim Bakanlığının gidişi, tam da beklenildiği gibi, kötü yönde. Bakanlığa ayrılan kaynakların “din eğitimi” için ayrılan bölümü büyüdükçe büyüyor. Bakanlık bu gidişle belki de bir ad değişikliğinden geçirilecek ve “İmam Hatip Bakanlığı” kurulacak. Neden olmasın? 

Bu gidişi yukarıdaki öyküye bağlayayım. Üretilmek istenen, bilmek ve öğrenmek istemeyen öğrenciler; yani o “kindar ve dindar” olarak nitelenen kuşak. Dinle ilişkilendiren konular büyüdükçe, öğrencilerin kurcalamak ve bilmek istemeyecekleri konuların sayısı da artmış oluyor. Üretilmek istenen “kindar ve dindar” kuşak, dogmaları sorgulamayan ve kendilerine söyleneni yapan, itaat etmeyi iyi bilen bir kuşak. Talep etmeyen talebeler... Artık ufku geniş ve aklını kullanmayı bilen çocuk ve gençler değil, kendini dar bir dünyaya kapatan, yönetilmeye ve kullanılmaya hazır bir kitle üretilmek isteniyor. Tüm faşist rejimlerde olduğu gibi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...