30 Ekim 2017 00:20

Tehlikeli bir günah çıkarma ayini: İhanet ettik

Tehlikeli bir günah çıkarma ayini: İhanet ettik

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Biz bu şehrin (İstanbul) kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sözleri söylediğinden beri tartışma sürüyor.
Tartışma yelpazesi oldukça geniş. ‘Samimi özeleştiri’ değerlendirmesinden, ‘hesap vermesi’ gerektiği tezine kadar uzanıyor.

Kent ihanetlerini...
Doğa suçlarını...
Tarih katliamını...
İnsan kıyımını...
Uygulanan ekonomi politikalarının doğurması...
Sorunların ufaktan dillendiriliyor olmasına rağmen çözüm yolunda adım atılmaması...
Hatta ihanet, suç, kıyım doğrultusunda tam gaz gidilmesi...
Eleştirilerin odak noktasını oluşturdu.
Hepsi de haklı eleştiriler.

Haklı olmasına haklı ama şu soruların cevabını vermekten uzak:
- Yoğun eleştirilerin geleceğini bilebilecek bir lider neden suç üstlenme yolunu tercih etti?
- Vazgeçmeyeceği halde neden ruhumuzu boğan yoğun betonlaşmadan bahsetti?
- Önümüzdeki yerel seçimlerde muhalefete, üzerinden etkili politika üretebileceği, ‘Biz bu kente ihanet ettik’ kozunu verdi?

Sıkışıklıktan söyledi.
Ruh halinin yansıması.
‘Suç’, ‘ihanet’ kavramları üzerinden belediye başkanın görevden alınmasını meşrulaştırıyor.
AKP’lilere değişim mesajı veriyor.

Verilen böylesi cevapların da doğruluk payı var. Lakin bu günah çıkarmanın daha büyük hedefleri olduğu muhakkak.

EKONOMİK HEDEF: HAYALİ MEŞRULAŞTIRMAK

Cumhurbaşkanı Erdoğan...
Şehircilik Şûrası’nda, “Ben dikey değil yatay mimariden yanayım” dediğinde aslında aynı filmi izlemiştik.

O zaman da...
Bu işlerde Hükümetin gözdesi TOKİ başı çekmiyor mu?
1994 yılından beri İstanbul’u AKP geleneği yönetmiyor mu?
İstanbul’u Avrupa’nın gökdelen şampiyonu yapan kim?
“Kot farkı üzerinden müteahhitler acımasız bir şekilde yolsuzluk yapıyor” dediğiniz de suç ortağı olduğunuzu fark etmiyor musunuz?
Benzeri sorular sorulmuştu.
O zaman da ‘samimi itiraf’ ve de ‘hesap sorma’ vurgusu yapılmıştı.
Epey geniş bir çevreden de ‘yatay mimari doğru öneri’ desteği gelmişti.
Oysa o zaman da büyük bir hedef taşıyan niyet söz konusuydu...

62. Hükümet Programı’ndaki, “Başta kadim şehirlerimiz olmak üzere tüm mekanlarımızda politikamız, dikey değil yatay bir yapılaşma olacaktır” vurgusuna...
“Yatay şehirleşme bir tür ‘kültür devrimi’ inşasıdır” propagandasına...
Cumhurbaşkanı üzeriden zemin hazırlamak gibi.

‘Yataylık’ vurgusu görünüşte son derece masum ve mantıklı duruyordu. Oysa doğa ve kentle barışı değil yeni rant biçimini pazarlıyordu.

Büyükşehir sınırlarının genişlemesinden faydalanarak haneleri şehrin merkezinin dışına taşımanın... Şehri merkezlerini de ticaret-finans odağı haline getirebilmenin etkili bir formülüydü yatay mimari.
Propaganda edilen yataylık...
Yapılaşmayı kırsal alana kaydıracak...
Kırsal alanı yeni rant alanlarına dönüştürecek.
Kırsal alanı kentleşme baskısı ile daha da küçültecek...
Şehrin dışındaki yeni kentlere sürdüğü mülk sahiplerine, doğanın yağmalanmasını yem olarak sunacak.
Su havzalarını, koruma bölgelerini, tarımsal arazilerini, çok kısa sürede yatay yapılaşmanın tehdidine sokacaktı.

Şimdi de...
Cumhurbaşkanının hayali ve vaadine zemin hazırlanıyor.
Hayali; ‘Kanal İstanbul...’
Vaadi; yapılacak kanalın sağına soluna orada iki yeni kent kurma ve İstanbul’u oraya kaydırma.
Bu hayal ve vaadin...
Kentsel dönüşüm, büyük inşaat hareketleri, rant gibi iktidarın besleneceği alanlar açacağı kesin. Ancak bu alan, İstanbul’un ihanet edilmemiş son parçalarına darbe vurma pahasına... Ve de İstanbul Boğazı’nın dengesini bozmayı da göze alarak açılacak.

SİYASİ HEDEF: YENİ İNŞAYI MEŞRULAŞTIRMAK

Söz konusu günah çıkarma, rantsal ekonomik planlar kadar... Siyasi projelerin de toplumsal onay almasının aracı.  
Burada inşa edilmeye çalışılan ‘tek adam’ rejimine odaklanmak gerekiyor.
Otoriter ve faşist rejimlerin, bildik tarihsel onay alma taktikleri var.

Birincisi...
Toplumun ve milletin bir tehlike altında olduğu, yok oluşa doğru sürüklendiğini propaganda etmek. Milleti bir ‘kurtuluş savaşına’ davet etmek.

İkincisi...
Söz konusu yok oluşun, kötü gidişin sistemin yerleşik kurumları tarafından asla giderilemeyeceği algısı yaratmak.

Üçüncüsü...
İktidarda olsalar dahi yerleşik yapılarla sürekli kavga ederek (hatta kendileriyle de)...
Milleti, bu sistemin yerleşik kurumlarını değiştirmeye yönelik kendi parti ve lideri ile birleşmeye çağırmak.

Türkiye’de hepsine uzunca bir süredir açıktan tanık oluyoruz.
Karşılaştığımız ‘ihanet’ üzerinden günah çıkarma’ olayı da yukarıda sıraladığımız üçüncü yolun ince işçilik kısmı.
Lider hataları, günahları, suçları görüyor. Çözmek için müdahale ediyor, mücadele veriyor. Gerektiğinde partisiyle de kavga ediyor. Tek adam rejimi inşa edildiğinde ise bütün meseleleri ‘tereyağından kıl çeker gibi’ halledecek.
Böyle özetlenebilecek bir algı yaratma (Bir otoriter lider taktiği) üzerinden yeni sisteme rıza zemini döşeniyor.

Tarih söz konusu yöntemlerle oluşturulan iktidarın çözüm değil sorun getirdiğini... Sorunların, ‘ihanetlerden’, ‘suçlardan’ zarar görenlerin politikaya kolektif bir şekilde müdahale edebildikleri oranda çözüldüğünü gösterdi.
Bir 10 yıl sonra birinin çıkıp yerel mimari garabetini lanetleyişini...
Kentlerin ruhumuzu daralttığını söyleyen, ‘kent ihanet itirafçılarının’ kurduğu otoriter rejimin ruhumuzu boğmasını...
Beklemeden, ‘itirafın’ döşediği yola taş koyulmalı.

BAKAN SOYLU’DA DA AYNI TAKTİK

Şehrimizin doğası bir cennet doğasıdır. Şehrimizin doğasına zarar verdik mi? Evet, verdik. Bize bırakılan yaylalarımızı maalesef gelecek nesillere bırakamamanın hüznü ve ıstırabı içindeyiz. Yaylalarımızdaki bu kaçak yapılaşmayı ortadan kaldırabilmek için her türlü riski aldık.
Başka bir ihanetin itirafı içeren bu sözler İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ait.

Yayladaki betonlaşmaya elbet de ‘hayır’ ama...
Bütün Doğu Karadeniz yaylalarını bir birine bağlayan ‘Yeşil Yol’ betonu ne olacak? Ekolojik dengeyi bozacak nitelikteki yeni planları ne yapacağız.
“Beton dikilecekse, yapı yapılacaksa bunu biz yaparız” anlayışına ne diyeceğiz?
Ayrıca aynı konulara hassasiyet gösteren vatandaş niye vatan haini?
Mesela, Artvin-Rize havalimanı inşaatı nedeniyle açılan taşocaklarına tepki gösteren Rize’nin Pazar ilçesine bağlı Yeşilköylüler...
Önceliği doğa, tarih, kent, insan olmayan... Yazı boyunca aktarmaya çalıştığımız siyasi anlayışın bilindik taktiği işte!

FETÖ KUMPASI HAYAT MI BULUYOR?

İstanbul Şişli’den bir ses yükseliyor: Yeni bir ihanet anıtı dikilmesin!
Bu sesleniş ve serzeniş... Şişli Endüstri Meslek Lisesi’nin yıkılıp yerine AVM ve rezidans yapılmak istenmesine karşı.

Lise arazisinin sahibi Bulgar Ortodoks Kilisesi Vakfı, araziyi kat karşılığı Taşyapı’ya veren inşaat sözleşmesini imzalamış durumda.

Günlerdir öğrenciler ve veliler ‘okulumuz yıkılmasın’ isyanı içerisinde. Şehir plancıları iptal davası açmış durumda. Buna rağmen inşaat firması yıkım için acele ediyor. Eğitim sürerken lise boşaltılsın istiyor.

İster istemez akla hükümetin ‘FETÖ operasyonu’ dediği, “17-25 Aralık yolsuzluk” operasyonu geliyor.

Zira...
O dönemin telefon kayıtları iddialarında...
Taşyapı İnşaat sahibi Emrullah Turanlı ile Bakan Erdoğan Bayraktar arasında... 02 Ekim 2013 tarihinde yapılan telefon görüşmesine dair şu ifadeler geçmişti:
Bakan: ‘Ha tamam senin tüm işlerine yardımcı oluyoruz biz.’
Emrullah: ‘Bakanım, Allah senden razı olsun. Bir fırsatın olduğunda bir gelip de derdimi anlatacağım sana.’
Bakan: ‘Ya sen bu Okmeydanı Sigorta Hastanesini mi almışsın, ya bizim Ruhana onun yıkımını verebilir misin?
Emrullah: ‘Tabii bakanım ne demek emrin olur.’
Bakan: ‘Senin işlerin bir kısmı halloldu, bir kısmı oluyor. Yani problem yok.’

Ne tesadüf ki...
Yapıldığı iddia edilen bu telefon görüşmesinden bir ay sonra Şişli’deki arazi işi halledildi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 1 Kasım 2013 tarihinde, bahsi geçen alanı ‘Özel Proje’ alanı ilan etti.

‘Yeni ihanet anıtı dikilmesin’ talebinin yanında sanırım şunun da haykırılması gerekir: ‘FETÖ kumpası’ denilenler hayat bulmasın!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...