22 Ekim 2017 00:15

Ayrımcılığın karanlığı

Ayrımcılığın karanlığı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsanlarda görülen nice kötü eğilim doğada bulunmaz. Örneğin, güneş doğarken kimseye ayrım yapmaz. Ay parlarken insanlar arasında ayrım gözetmez. Yağmur yağarken zengine ayrı, yoksula ayrı yağmaz. Bulutlar filleri sevip, eşekleri sevmezlik yapmazlar. Arılar bal yaparken beyaz derili insanlara ayrı, sarı derili insanlara ayrı, siyah derili insanlara ayrı bal yapmazlar. Doğada ayrımcılık yoktur.

Bebekler de ayrımcılık bilmezler. Ama kafaları ayrımcılığın en kötü çeşitleri ile dolu yetişkinler ile dolu bir dünyaya doğarlar. Ayrımcılıkla dolu kafalar bebekleri hemen sınıflarlar. Teninin rengine göre sınıflarlar, cinsiyetine göre sınıflarlar; ana babasının mesleklerine, uğraşlarına, sınıfsal kökenlerine, dinlerine, konuştuğu dillere göre sınıflarlar. Bir bebeğe baktığında onda insanı değil, kategorileri gören gözler ancak kötü gözler olabilir.

Yetişkinlerin kafalarına bulaşmış ayrımcılık çeşitleri özünde akıl dışıdır. Beyaz derili oldukları için kendilerini başkalarından üstün gören insanların var olması gibi. Beyazları siyahlardan üstün görenler, insanları ırklarına göre sınıflandırmaya çalışanlara ırkçı denir. Irkçılık, hiç kuşkusuz ki, insanlığa karşı işlenmiş en kötü suçlara yol açmıştır. Ama ırkçılık eşitsizliğe dayalı bir düzende kendine uygun bir ortam bulur ve dirençli bir virüs gibi toplumu kemirmeye sürdürür. Dahası eşitsizlik, tıkanmışlık ve kafa karışıklığının arttığı dönemlerde hızla çoğalır ve şiddeti besler.

Irkçılık, insanları sınıflandırmaya dayalı diğer akıl dışı zihniyet ve düzenlere kolayca eklemlenebilir ve bu sayede kurumsal destek görür. Güney Afrika’daki Apartheid (ayrı yaşama) rejiminde ırkçılığın kilisede yuvalanması gibi. İnsanları hem ırkları, hem de dinlerine göre sınıflandıran rejim var olan korkunç eşitsizliğin doğal ve iyi olduğunu bu sayede daha kolay iddia edebilmiştir.

Irkçılığın, eşitsizlik, tıkanmışlık ve kafa karışıklığının arttığı dönemlerde hızla çoğalmasından yola çıkarak, Türkiye’nin sürüklendiği korkunç çıkmaz içerisinde şiddetten beslenen ve aynı zamanda şiddeti besleyen tüm ideolojilerin tırmanışa geçmesine bu nedenle hiç şaşırmamak gerekir. Türkiye’de insana aykırı bir düzen kurulurken birilerinin çıkıp, “Allah Türkleri diğer milletlerden üstün yaratmıştır” demesi, “Türk vatanı dünyada eşi benzeri olmayan bir toprak parçasıdır” vb. cümleler ile dolu bir manifesto ile “İstiklâl Marşı Derneği” adında bir derneği kurması şaşırtıcı değildir.

Bu anlayışın sözcüsü ve İstiklâl Marşı Derneği’nin kurucusu olan zavallı yıllardır Türk doğduğu için üstün olduğunu söyler. Türk olmak Müslüman olmaktır. Ona göre İstiklâl Marşı bir duadır. Bu dua perdesi ile öne sürülen tüm iddialara kutsallık kisvesi giydirilir ve ayrımcılığın her türlüsüne kapı açılır. Türk ve Müslüman olmayan herkese, “gâvur” denir. Bu yetmezmiş gibi, Müslüman olmayan herkese “kâfir” denir. O “gâvurlar” ve “kâfirler” ile tanrının seçerek yarattığı insanlar arasında ayrım yapmak aslında tanrının emridir. Dünya zaten böyle yaratılmıştır.
Bu anlayışın bir adım ötesinde ne olduğunu artık bütün dünya biliyor. Irak ve Suriye’de kafa kesenler dünyayı böyle ikiye ayırmakta; kendilerini seçilmiş mücahitler görmekte, “kâfirler” dedikleri herkesi yok etmeyi görev bilmekteler. Bu zihniyete sahip insanların çocukları, hatta bebekleri öldürmekten hiç sakınmayacaklarını da artık bütün dünya biliyor.

Bir bebeğe baktığında onda insanı değil, bir ırkı gören gözler ancak kötü gözler olabilir. Bir bebeği cinsiyetine göre sınıflayan gözler ona ancak haksızlık edebilir. Bir bebeğe doğuştan “tanrının seçilmiş kulu” damgası vuran zihniyet, diğer bebeklere doğuştan “kâfir” damgası vurmaktan hiç çekinmeyecektir.

Türkiye’deki yeni rejime bu açıdan bakıldığında cinsiyeti, rengi, ana dili hatta adı yüzünden ayrımcılık gören çocukların çoğalması rastlantısal değildir. Irkçı-dinci ayrımcılığın çocuklara sunabileceği ancak koyu bir karanlıktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa