‘Kemo’
Yıllardır Evrensel’in Dersim muhabiri olarak bilinir Kemal Özer.
Dersimlilerin ‘Kemo’su...
Arkasından konuşuyoruz sanılmasın, yüzüne karşı söylemişliğimiz vardır; biz yakın arkadaşları için ‘deli Kemo’dur o! Yok öyle Dersim’e özgü, klasikleşmiş ‘delilik’ durumu değil ondaki. ‘Budele’ de denilen, ‘yarı ermiş’ misyonlar atfedilmiş, heykeli bile dikilmiş, daha ‘yerel’ ya da daha ‘folklorik’ delilerden değil ‘deli Kemo’.
Deli doluluk derler ya, ondan işte.
İnatçılığı, dediğim dedikçiliği, ele avuca gelmez kendine özgü halleriyle iflâh olmaz solculuğu ve bir de doğa tutkusuyla ‘kafayı bozmuş’ deli dolu bir devrimcidir.
Delice tutkuları vardır...
Yedi kuşak aileden miras, adeta genetikleşmiş doğa aşkı, Dersim-Munzur sevdası doğuştan cepte zaten!
Bir diğeri, daha ilk gençliğinden başlayıp 12 Eylül’den, 90’lı yıllardan geçip bugüne uzayan siyasal geleneğine (ki sıkı bir Emek Partisi üyesidir) tutkuyla bağlılığı...
Delicedir...
İşte gazeteciliği de böylesi delice kaynaklardan beslenmektedir Kemo’nun...
Alaylıdır ve bilen bilir; öyle 5N1K parantezine pek de sığmayacak daha ‘özel’, daha ‘özgün’, daha ‘içgüdüsel’ normları vardır onun!
Bazı konularda asla ‘objektif’ olamaz mesela: Dünyanın en sık ormanları, en yüksek dağları, en güzel ağaçları, en güzel öten keklikleri, en sert bakan vaşakları, en keskin bakışlı şahinleri, en çevik dağ keçileri, en ‘akıllı’ ayıları Dersim’dedir! Kemo’nun fotoğrafladığı 30 metrelik bir şelale dünyanın en güzel şelalesidir. Aksini ispatlamaya çalışmak nafiledir. Haklıdır. Çünkü onun gözüyle bakmak, onun Dersim’e aşkla atan kalbiyle görmek lazımdır bütün bunları...
Onun gözü, ortalama bir gazetecinin gözü de değildir yani.
Kemo, bir gazeteciden daha azıdır ya da daha fazlasıdır.
Dersim’le bütünleşmiş bir ‘şey’dir onunki.
Dersim olmazsa, Kemo’nun gazeteciliği de haberciliği de olmaz, olamaz...
Dersim ormanları yanıyor ve resmi yangın envanterlerine geçmiyorsa, kentin ruhu Munzur barajlarla boğulmaya çalışılıyorsa, suya inmiş dağ keçileri kaçak avcılarca vuruluyorsa, 3468 rakımdaki Akbaba dağının eteklerinde bir buzul bulunmuşsa, karlı kayalıklarda kardelenler açmışsa, ters lalenin vakti gelmişse, suya düşmüş yaralı bir ayı kurtarılmak için yardım bekliyorsa, vs... Kemo’nun yüreğini kuşanmış muhabirliği de oradadır işte!
En son görüştüğümüzde, kimsenin bilmediği bir buzuldan bahsediyordu. “Az kaldı, bulacağım” diyordu. Buldu sonradan! Bir de şakayla karışık, ‘Dersim kaplanı’nın peşindeydi! “Dersim’de kaplan ne arar?” diye sormayın boşuna. Olmasa da Kemo arayacaktır. Bulunmasa da arayışı sürecektir.
Küçücük Dersim’de bilinmeyenleri, görülmeyenleri görmek; bilinip de yok edilenleri belgeleyip hatırlatmak... Böylece, yine nüfusu azıcık Dersim’in aslında koskoca bir hayatının olduğunu gözlere sokmak... Profesyonelce değil ama dervişçe, delice yaptığı buydu Kemo’nun. Hem öyle gazetecilik yapayım diye de değil, başka türlü olamadığı için. Yoksa, yoğun geçen bir “sosyal-siyasal” haber mesaisi sonrası, “bunaldım, gideyim biraz ayılarımı göreyim” deyip ‘araziye’ kaçar mı insan?! Fotoğrafladığı bir ayı yavrusunun çalıların arkasına saklanma çabasını, onun “utangaçlığına” bağlar mı?! ‘Kızıl Şahin’in gözlerinden, bakışlarından ‘asalet’ yakalamak, sadece gazetecilikle ilgili olmasa gerektir!
Ezcümle, Kemal Özer bir gazeteci, bir haberci değildir yalnızca; bir renktir. Bulup fotoğrafladığı, belgelediği Dersim’in renklerinden biri de bizzat Kemo’nun kendisidir. Ur keklikleri, dağ keçileri, vaşaklar, tilkiler, menekşeler, kardelenler, ters laleler, krater göllerin derin maviliği, oğul veren arılar, çiçeklerde konmuş kelebekler, Munzur’un buz soğukluğunda yüzen çocuklar, yayla kızları, çobanlar, sürüler, toz toprak yollar, koyaklarda kurtlanmış buzdan kayalıklar, uçurumlar, dağlar...
Kemo da onlardan rengini almış bir renktir işte!
Renksizlikten başka ‘renk’ tanımayan tek-tekçilerin elinde, bir haftadır gözaltındadır şimdi.
İyi baksınlar!
Bu toprakların solmayan renkleri vardır, belki öğrenirler.
Nezaretlerde, hapislerde, sürgünlerde hiç solmayan, daha da güzelleşen delice renkleri...
Görsünler!
Evrensel'i Takip Et