10 Eylül 2017 01:01

Mine Soley: Yeşilçam’ın açık sözlü güzel oyuncusu

Mine Soley: Yeşilçam’ın açık sözlü güzel oyuncusu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yeşilçam’ın en açık sözlü, “mert”, güzel ve zarif kadınlarındandır Mine Soley. Fotoğraflarına en çok çocukluk yıllarımda cikletlerden çıkan “artist fotoğrafları”nda rastlardım. Magazin dergilerine ve gazetelere çok sık çıkmazdı. Yıllardır Yeşilçam’dan uzak kalmasına karşın belleklerden silinmemişti

Baskıcı aile ortamını bırakıp İstanbul’a geldikten sonra Yeşilçam’la tanışır Mine Soley. Teyzesi Nezihe Güler filmlerde anne rollerinde, yan rollerde oynuyordur. Mine Soley de birkaç filme figüran olarak gider. Sinemadaki isim babası Yönetmen Çetin Karamanbey’dir. Asıl adı Emine’dir. “Biraz da ailemin mutaassıplığından dolayı o ismi ve soyadımı kullanmadım. Onu öyle temiz olarak rafa kaldırmıştım. E’sini attık Mine oldu. Çetin Karamanbey de Eşref Şefik de, enteresandır o zaman çok güzel değildim aslında, hatlarım daha oturmamıştı, ‘Benim güzel Fransız kızım’ derlerdi. Çetin bey ‘Güneş koyalım’ dedi, Fransızcasını koydu öylece Soley kaldı.” Akçaabat’ta doğmuş Mine Soley. Ortaokulu bitirdikten sonra İstanbul’a gelmiş. “Babam biraz tutucuydu. Kaçmak istedim o baskıdan.” Filmlerde figüran rollerine çıkmaya başladığı günlerde Adalar Güzellik Yarışması yapılıyordur. Finalistlerden bazıları gelmediği için Mine Soley’i de sokarlar yarışmaya. Bir adanın güzeli seçilir. “79 kiloydum, numaram da 79’du. 1964 yılıydı. Ahmet Tarık Tekçe falan vardı. Onunla aynı filmde oynamıştık. İnanın onunla Karabük’e gitseydik ben de ölecektim belki. Bir işim çıkmıştı ben gidememiştim”

Adalar Güzeli Mine Soley’in sinemadaki serüveni devam eder. Filmlere figüran olarak gitmeyi sürdürüyor, İstanbul’da ayakta kalma mücadelesi veriyordur. “Çocukluğumdan bu yana desteksiz yaşamayı, mücadele etmeyi seviyorum. Madem buraya gelmiştim teyzemin yanında da asalak kalmayı yakıştıramıyordum kendime.” 

‘KAYIPLARIMA HİÇ ÜZÜLMEDİM’
Yavaş yavaş sivrilmeye başlamıştır artık. Dikkat çeker, “Bu kızda istikbal var” dedirtir. Birçok arkadaş edinmiştir figüranlık döneminden. Örneğin, Seher Şeniz, Zuhal Tan, Orhan Boran’ın eşi Güler Hanım o dönemden arkadaşlarıdır. “Sonra Allah yürü ya kulum dedi. Öyle çok şanslı bir aktrist de değildim, bütün Türkiye’ye kendimi kabul ettirebilmek için. Ama insanlar beni çok beğenmişlerdi, yeni bir tiptim. İzzet Günay’la Fatoş’un Bebekleri’ydi büyük bir olasılıkla. O filmde ‘Döküntü Emine’ tiplemesini oynamıştım, sokakta insanlar beni ilk öyle fark ettiler. ‘A Döküntü Emine gidiyor’ diyorlardı. Sonra en belirgin rolüm Hüseyin Peyda ile oynadığımız Perişan filmindedir. Sonra inişiyle çıkışıyla ama hiç kimsenin desteği olmadan, kösteği olduğu halde acizane 40 milyon tanımış. Kendinizle çok mutlu oluyorsunuz. Aman aman filmler çevirmedim. Ben o kadar çok başrol oynayamadım. Belki de hırssız olmamdan. Hırs kavramım olmadı benim. Her şey doğal ve kendiliğinden oldu. Ne bir basın danışmanım oldu, ne menajerim oldu ne de bir sevgilim oldu bu piyasadan. Hiçbir ezikliğim yok, pırıl pırıl bir geçmişim var. Kayıplarım çok açık sözlülüğümden ve dürüstlüğümden oldu benim. Ama hiç üzülmedim o kayıplara. Çünkü ödün vererek bir şeyler kazanmak beni bu kadar mutlu edemezdi. Çok mutlu hissediyorum kendimi. Sonra sahne çalışmalarım oldu.” 

“Sahneye çıkınca ekonomik olarak da rahatlamıştım biraz. Daha iyi bir eve çıktım Cihangir Akyol Sokak’ta. Erkek kardeşim geldi yanıma, beraber oturmaya başladık. 

‘KAZADAN SONRA VEFASIZLIĞI GÖRDÜM’
Mine Soley çok ciddi bir trafik kazası geçirir ve ölümden döner. Konuşmamız boyunca onu en çok hüzünlendiren, o günleri yeniden hatırlamak oldu. Gözleri doluyor, sesi titriyordu anlatırken. “Ağır bir trafik kazasıydı. Üç travma geçirdim. Kafa, akciğer ve karın travması. Dört kaburgam kırıldı, akciğerim su topladı. Golü yemedim ama. Hayata bağlılık beni ayağa kaldırdı. Bana da bu yakışır. Yoksa golü yemiştim. Patronlarımdan bir tek Türker İnanoğlu geldi. ‘Ne istersin benden’ dedi. ‘Hiçbir şey istemiyorum, sadece nasıl kalkacağımı bana söylerseniz, burada ona hazırlanacağım’ dedim. ‘International’e yatıralım’ dedi. ‘Ben çok memnunum doktorlarımdan’ dedim. Yedikule Hastanesinde yatıyordum. Mine International’da yatıyor dedirtmemek için veya International’da yatıyor ben de gideyim diye birilerine şov yaşatmak istemediğimden kabul etmedim. Yedikule’ye kimse gelmedi. (Gülerek) Çünkü orası fakir hastanesiydi. Zamanım çoktu, çok düşündüm, her şeyin yalan olduğunu, sahte olduğunu... Eridim, çok zayıfladım. Gandhi’nin torunu gibiydim, sonradan toparladım. Sendromlarımı yenmek için kaza yerinden geçtim arabayla, 50 gün sonra hastaneden dönerken. Korktum, ürktüm, ağladım orada. Yürüyerek geçtim sonra. Vefasızlığı kazadan sonra da gördüm. ‘Bir de sinema oyuncusu Mine Soley var, nerede bu insan’ diye hiç bir yapımcı ‘Bu da senin rolün gel oyna’ demedi. Biraz orada buruldum ama her şey değişmişti, anlayışlar değişmişti. Ben sanatçıyım, 70 yaşıma da gelsem oynarım. Sanatçının yaşı yoktur, emekliliği de yoktur, daima bir şeyler yapabilir. Ama sefil olur, ama yalnız kalır... Bir şeyleri feda ederek bir şeyleri kendi dünyasında yaşar.”

Gönül zenginliği içinde, sevgi dolu yüreğiyle ve her zaman zararını gördüğü güzelliğiyle kendisiyle barışık, mütevazı ve açık sözlü bir Mine Soley tanıdım. Daha önce filmlerinden, fotoğraflarından ve dergi sayfalarından tanıdığım Mine Soley’den daha sahiciydi...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...