29 Ağustos 2017 01:00

Zaman tünelinde Peru'ya dönüş

Zaman tünelinde Peru'ya dönüş

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1992 sonbaharı. Bir pazar günü. Ankara’da İHD genel kurulu yeni bitmiş. Konuk Sokak’ta Mülkiyeliler Birliğinde yemek yiyoruz. Bir telefon geliyor, ‘Peru’ya gidecek uluslararası bir insan hakları heyetine katılır mısınız?’ diye soruyor. ‘Ama hafta başı orada olmalısınız’ diye ekliyor.

O kadar acele ki. Gece dönüyorum İstanbul’a, Pazartesi günü Levent’teki Peru fahri konsolosluğundayım. Kapı biraz haşat vaziyette... Bir gece önce patlayıcı konmuş.  Başkanlık sarayı darbesini protesto için. Peru’da eski popülist söylemden ve partilerden yorulan Peru seçmeni büyük umutla, yeni bir sima sunan, “hizmet” vadeden Fujumori’ye bir kez de bunu deneyelim deyip oy vermiş. Başkanlık sistemi! O da kısa bir süre önce, Meclisi kapatıvermişti.

Fujumori öncesi dönemde, Peru’nun 19 Aralığı diyebileceğim, bir cezaevi kıyımı yaşanmıştı.

Büyük basının “Peru’nun Aposu” diye nitelediği, Aydınlık Yol Lideri Guzman’ı, sağlık nedeniyle dağdan indiği seçkin Mira Flores kentinde; CIA ile iş birliği yaparak ele geçirmesi, onu kafese koyarak sergilemesi, bir deniz üssünde kukuletalı hakimlerle yargılayıp, bir adada hücreye koyması, onu,  ben artık meclisi de takmam, insan hakları falan da neymiş havasına sokmuştu.  Sayısız yargısız infazlar yaşanıyor. Avukatlar, gazeteciler indiriliyor. Bir yandan da sol içi şiddet yaşanıyordu. Aydınlık Yol, Lima’nın en yoksul ve en sol mahallesi Salvador’un sevilen belediye başkanını indirmiş. Fujumori, “terörizm” bahanesini, sivil darbesini meşrulaştırmak için her fırsatta kullanıyor.  

Konsolos ile Peru edebiyatı üzerine sohbet ediyoruz. Vargas Llosa’nın Türkçe ilk çıkan kitabı “Kent ve Köpekleri” ’80’li yıllarda yayımladığımı söylüyorum. Biraz Perulu Şair CesarVallajo’ya olan hayranlığımızı paylaşıyoruz. Vize işi anında tamam oluyor. Dönünce izlenimlerimi paylaşmak üzere sözleşiyoruz. Elbette, Peru’ya bir insan hakları heyeti ile birlikte gittiğimden söz etmiyorum.

Peru’da insan hakları için kampanya yürüten grup, bana sadece heyet başkanı Alman avukatın adını vermişti. Lima’ya iner inmez İntercontinental Otel de onunla bağ kuracaktım. Heyette Fransa ve ABD’den de insan hakları savunucuları vardı.

Bir önceki heyette, Fransa’nın efsanevi avukatlarından Anna Maria Parodi’nin olduğunu öğrenecektim. Parodi’nin babası Fransız direnişinin kahramanlarındandı. Kendisi ise, Cezayir kurtuluş hareketi liderleri, Tunus’tan bindikleri uçak Kahire’ye giderken Fransız paraşütçüleri (bizim özel kuvvetlere denk), tarafından kaçırılıp (Al bir Öcalan hikayesi daha!) Fransa’nın namlı hapishanesi La Sante’ye konulmuşlardı. Anna Marie Parodi, Ben Bella’nın avukatlığını üstlenecekti. Daha sonra Başkan de Gaulle, Cezayir sorununun çözümsüzlüğünü görüp, FLN ile doğrudan görüşmeye başlattığında Ben Bella ve diğer FLN liderleri bir köşke alındığında da Parodi az koşturmayacaktı. 

Özgür Gündem gazetesi de dizi yapacağım için yolluk çıkardı hemen. Daha fazlası için heyet yardımcı olacaktı zaten. Nişantaşı’daki KLM ofisinden hemen Amsterdam aktarmalı Lima bileti alıyorum. Amsterdam’dan bindiğim uçak, Hollanda Antillerindeki, Curuçao Adası’nda benzin ikmali için mola veriyor.

Her neyse bir akşam vakti Lima’ya indiğimde otele gittim ama Alman avukatın odası yanıt vermiyordu. Sonra odada televizyonda yeni başkan seçilen Clinton’ı izlemeye başladım, derken, Mira Filores’deki otelde basın toplantısı yaparken, baskın yapan antiterör timlerinin görüntüsü yansıdı ekrana. Katılanlar, otel müşterileri, otomatik silahlarla toplantı basan timlerin önünde dehşet içinde kaçışıyordu.

Heyet canavar sinyalleri ve otomatik tüfekler gösterisi ile Lima’nın trafiğinde yol açılarak, terörle mücadeleye getirilmişler. 33 saat süren sorgudan sonra, elçiliklerin aracılığı ile hepsi Miami’ye uçakla postalanacaklardı.

Lima’da tek başına dımdızlak kalmıştım. Giden ilk heyet belki de Parodi’inin suyu yüzü hürmetine gözaltına alınmamıştı. Ama 2. heyetin başına bu gelmişti. Haluk Gerger’in de yer aldığı 3. heyet de sorunsuz gidip gelecekti.

Hiçbir kontağım olmadığı için BBC’nin Lima’daki muhabirine ulaşmayı başardım. Heyetin İnsan hakları örgütleri ile, Peru’nun “Birikim”i diyebileceğin sol entelektüel bir dergi ile, bu arada Guzman’ın avukatı ile bağ kurabildim. Dava hakkında ayrıntılı bilgiler aldım. Nasıl bilebilirdim ki 8 yıl sonra Mudanya’da kurulan basın çadırında, Öcalan davasını izleyeceğimi.

Lima’nın ana postanesinden el yazısıyla kaleme aldığım yazılarımı Özgür Gündem’e faksla yolluyordum. Neyse OHAL koşullarına karşın bir sorun çıkmadı.

Başkan Fujumori 10 yıl iktidarda kaldı. İlk döneminde liberalizmi ve reformları ile prim topladı. Peru’nun geleneksel partileri arasındaki ayak oyunlarından ve sol popülizminden yorulan seçmen onu seçti ama sivil darbesinden sonra seçtiğine seçeceğine pişman oldu. 

2000 yılı başkanlık seçimlerinde  “Başkan Fujumori, ilk aşamada yüzde 45, ikinci aşamada yüzde 51 oy aldı. Seçim hilelerini dile getiren muhalefet ikinci seçimi boykot etti. 

Bu arada yolsuzlukları ile ilgili veriler yayımlanmaya başlanınca, 2000 yılı sonunda Peru’dan uluslararası bir toplantıyı bahane ederek Japonya’ya kaçtı. 2006 yılında Peru seçimlerini izlemek, mümkünse katılmak için Şili’ye geldi. Interpol tarafından arandığı için, Şili Yüksek Mahkemesi kararı ile tutuklanarak Peru’ya iade edildi.

Peru Yüksek Mahkemesi Fujimori’ye çeşitli suçlardan açılan davalarda farklı yıllarda şu mahkumiyetlere karar verdi: Görevi suistimal etmek suçundan 6 yıl hapis ve 92 bin dolar para cezası; 1990’lı yıllarda örgütlediği yargısız infaz timlerinin yol açtığı 25 yargısız infazdan dolayı 25 yıl hapis cezası; rüşvet vermekten 7.5 yıl hapis; hukuk dışı yollarla haberleşmenin dinlenmesinden ve gazeteci, politikacı ve sanayicilere rüşvet vermekten dolayı 6 yıl hapis. Fujimori bu son iki suçlamayı kabul ederek, suçluluğunu itiraf etmiştir.

Fujumori, yolsuzluklarından ve insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı hâlâ hapiste.

Bütün bunları bana bugün Dagens Nyheter gazetesinde çıkan ve  üç sayfayı kaplayan “İsveçli Ali, Kanıt Olmadan Hapiste Tutuluyor”, “ Başkan Bir Mafya Babası Gibi Korku Saçıyor” ve “İsveç T.C’ye karşı Söylemini Sertleştiriyor” haberleri hatırlattı.

1992 yılında Clinton’ın zaferinin ilan edildiği günlerde Peru’da idim. Hayretle olanları izliyordum bir gazeteci ve insan hakları savunucusu olarak, üstelik Türkiye’den geldiğim halde. (Hâlâ umut tükenmemişti çünkü).  1 Milyon eski Sol’a 1 gazete alıyordum. Şimdi Yeni Sol tedavülde. Türkiye’de buna tanık olacaktım on yıl içinde. Sivil darbeye Peru’da tanık olmuştum. Tam 25 yıl sonra bir askeri darbe girişiminin nasıl sivil darbeye dönüşeceğine tanık olacaktım. Başkanlık sistemini kıtalar arası nasıl sıçrama yapacağına… Ve Fujumori rejiminde yaşanan, insan hakları savunucularının, terörle mücadele ekipleri tarafından derdest edilmesine doğum yerim olan Büyükada’da tanık olacağıma ve babamın çalışma mekanı olan tarihi, çökmekte olan bir binada (Çünkü biz tarihi mirası korumayı bilmeyiz!) ilk mahkemeye çıkarılacaklarına.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...