16 Temmuz 2017 00:15

Fikret Hakan: Şair, öykücü, tiyatrocu, sinema oyuncusu

Fikret Hakan: Şair, öykücü, tiyatrocu, sinema oyuncusu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fikret Hakan Türkiye sinemasının en “baba” oyuncularından, ilk yıldızlarındandı. 1953 yılından bu yana neredeyse hiç aralıksız yüzlerce filmde rol almıştı ve film çalışmalarını bugün de aynı heyecanla sürdürüyordu. Türk sinemasının duayenlerinden olan Fikret Hakan sadece sinemacı da değildi üstelik. Şair, öykücü, tiyatrocuydu aynı zamanda. 60’lı yılların dergilerini karıştıranlar onun için “Türk sinemasının en entelektüel oyuncusu” gibi manşetlere rastlayacaklardır.

“Benim şöyle bir konumum oldu, yıldızdım ama öyle Ayhan Işık gibi, Zeki Müren gibi, Orhan Gürşiray gibi hiçbir zaman kapı baca kırdıran cinsten bir yıldız olmadım. Ama ben daima var oldum. Yıldız olup da bir yere çıkıp, sonra da halkın bıkıp sırtından attığı oyunculardan olmadım. Bu tuzağa düşmedim. Benim dönemimdeki oyuncuların büyük çoğunluğu bir dönem çok büyük yıldız oldular, ondan sonra da bazıları patır patır döküldüler. Üzülerek söylüyorum ama bir gerçektir bu.

Şimdi söyleyeceklerim önemli, bunu bütün genç arkadaşlarım bilmeli, bunun altını çizmeni isterim. İyi bisiklet sürücüsü olmak gerekir. O nedir biliyor musun? İyi bisiklet sürücüsü en önde gitmez. Daima önüne birisini alır, onun rüzgârına girer. Öndeki büyük bir çalımla geçer, alkışları toplar, ama bütün rüzgârı o yer, pedallara basarken herkesten daha fazla güç harcar. Onun rüzgârına girip arkasında giden insan, rüzgârı yemediği için gelir finalde onu pat diye geçer. Rüzgâr kovalayacaksın. Benim var olduğum bütün dönemlerde, hep benden daha büyük yıldızlar oldu, ama ben daima var oldum.”

Tiyatro ve sinema yapmak çocukluğunda oluşmuş bir tutkuydu, edebiyat da belki genlerinde vardı. İmzalarını Gaffar Güney olarak atan, Rus Edebiyatı’ndan çeviriler yapan babası edebiyat öğretmeniydi. “Babamın yıllar önce Varlık dergisinde şiirleri çıkarmış. Babamın asıl ağırlığı Rusya’dan kaçıp geldiği için, Rus Dili ve Edebiyatı’nı çok iyi biliyor olması. Başta Çehov olmak üzere, Rus edebiyatından bir hayli çeviriler yapmış. Ayrıca klasik Rus öykücülüğünün on beş başyazarından kırk kadar öyküyü de çevirmiş o zamanlar. 1940 yılında Seçme Rus Hikâyeleri adıyla yayınlanmıştı kitap. Yıllardır kitap yok ortada, baktım Rus edebiyatı, öykücülüğü üzerine fazla bir çalışma da yok. Ben de birkaç yıl önce bir kış kapandım, ana yapıyı bozmadan bugünün diliyle anlaşılır bir hale getirdim. Özdemir İnce arkadaşım Telos Yayınları’nın başındaydı o zaman, kitabı Klasik Rus Öykücülüğünün Baş Yapıtları adıyla yayınladı.”

Fikret Hakan, 1950 yılında Güzelce Kasımpaşa Ortaokulu’nda okurken Üç Güvercin Operetiyle ilk kez Ses Tiyatrosu’nda sahneye çıkar. “Münir Hayri Egeli zamanında, Ses Tiyatrosu’nda büyük bir akademik atılım yapıldı. Batılı anlamda bir çalışma olarak Üç Güvercin Opereti sahneye kondu. Sınava girmiştim ve yevmiyeli olarak çalışmaya başladım. Üç Güvercin, Leblebici Horhor, Afrodit o yıl oynanan oyunlardı. O zaman Vedat Karaokçu, Nevin Aypar, Şahin Tek gibi isimler vardı tiyatroda. Muhteşem bir ön gösterim yapıldı. Demokrat Parti daha yeni iktidara gelmişti. Adnan Bey, TBMM Başkanı Fuat Köprülü grup halinde galaya gelmişlerdi. Ben ilk defa böyle bir şey görüyorum tabii. Böyle görkemli bir şey oluyordu ve ben içindeydim.”

Tiyatro ve sinema yapmak çocukluğundan beri tutkusudur. Taksim Atatürk Lisesi’nde okumaya başladığında Yeşilçam sokağına da gidip gelmeye başlar. Yıl 1952’dir ve bir gün Renan Fosforoğlu görür Fikret Hakan’ı. “Gel bakalım delikanlı, oyuncu mu olmak istiyorsun” der. Fikret Hakan’ın cevabı “evet”tir. Renan Fosforoğlu onu Önay Film’e götürür. Ömer Aykut’la tanıştırır. Reha Yurdakul da oranın müdürlüğünü yapıyordur. Köprüaltı Çocukları adlı bir film çekeceklerdir ve bu film için oyuncu arıyorlardır. Ömer Bey, Fikret Hakan’ı beğenir ve deneme filmi çekerler. Filmi seyrettiklerinde de beğenirler oyunculuğunu. “Böylece ben sinemaya da başlamış oldum 1952 yılında Köprüaltı Çocukları filmiyle. Tam 18 yaşındaydım. Ondan sonra sokağın adamı olduk.”

“Derken Halk Film’in bir kaç filminde oynadım. Hocam Avni Dilligil’in yaptığı ve ilk kameramanlardan Kenan Erginsoy’un çektiği Karacaoğlan (1955) diye bir film yaptık Mersin’de. Karacaoğlan’ı Bülent Ufuk, sevgilisini de Muhterem Nur oynuyordu. Ben de filmin kötü adamını oynuyordum. Böylece Yeşilçam’a girdik iyice. Giriş o giriş. Arada tiyatrolar yaptım. Bir ara Metin Erksan’ın hem asistanlığını yaptım hem de Cingöz Recai diye bir film yapmıştı Atlas Film’e, orada Şevki diye çok güzel bir kompozisyon oynadım. Orada ‘bu delikanlıda iş var’ dediler. Köprüaltı Çocukları da sükse yapmıştı. Ama asıl benim çıkışım, yani yıldız sistemi içinde sivrilişim 1955 yılında Lütfi Akad’ın çektiği Beyaz Mendil’le, Duru Film’den, Naci Duru’nun filminden olmuştu. Oğlu Süreyya Duru da o zaman ona yapım yardımcılığı yapıyordu. Köprüaltı Çocukları da başroldü fakat ilk önemli çıkışım Beyaz Mendil’le oldu, yılın olayı haline geldi film. Birden bire ‘bu delikanlıyı beğeniyorduk ama esaslı çıkış yaptı. Muzaffer Tema, Ayhan Işık gibi Türk sinemasındaki yerini aldı’ gibi laflar çıktı. ‘Geleceğin büyük oyuncusu olacağına inanıyoruz’ diye övgülü yazılar çıktı basında. 1958’de askere gidinceye kadar yoğun bir çalışma dönemine girdim. Her sene 3-4 tane film yaptım. O ara Atıf Yılmaz’la Gelinin Muradı’nı yaptık. Epey iyi filmler yaptım o dönemde.” Fikret Hakan 1958 yılında Dokuz Dağın Efesi (Metin Erksan) ve Üç Arkadaş (Memduh Ün) gibi iki önemli filmde oynar. Üç Arkadaş Muhterem Nur, Fikret Hakan, Semih Sezerli ve Salih Tozan’ın oynadığı unutulmaz bir filmdir.

“Tabii o zaman edebiyatçılığı da bırakmak zorunda” kalır. “Şiirler devam ediyordu. Öykücülük 1958’e kadar sürdü. Fakat sinema 60’tan sonra yoğunlaşınca öykücülüğü bırakmak zorunda kaldım. Şiir çalışmalarını sürdürebiliyordum.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa