En iyi yürüyenler en öne!
Fotoğraf: Envato
Bu yazı yazılırken CHP yürüyüşünün ikinci günüydü ve Başbakan ‘Cuma çıkışı’ açıklama yapıyordu: “Bu sıcakta niye yürüyor ki Kılıçdaroğlu, hızlı tren var, ona binsin...” Hızlı düşünüp hızlı karar vermesiyle ünlü Yıldırım’ın ‘hızlı tren’i salık verirken sergilediği mizahi yetenek müthişti doğrusu! Sözde önemsemiyor ve dalga geçiyordu. Ama muhtemeldir ki iki gündür düşündüğü bu ilk giriş cümlesinden hemen sonra çözülüyordu: “Bu yol yol değildir, sokakta hak aranmaz, çözüm Meclis’te aranmalıdır... Bizi dünya aleme şikayet etmek sorumsuzluktur...” Sonra “provokasyona açıktır” diye ekleyerek, her daim ondan önce konuşan ortağı Bahçeli’nin tehditvari açıklamalarına mealen katılmış oluyordu. Özetle, hiç de mizah yapılacak, küçümsenecek bir durumla karşı karşıya olmadıklarını biliyordu Başbakan.
***
Yürüyüşün konuşulacak birçok boyutu var elbette. İktidar çevrelerinden duyulan rahatsızlık ve tehdit edici tepkiler asla unutulmadan ama... CHP’den böyle bir reaksiyon bekledikleri söylenebilir mi? Sanmıyoruz. Peki CHP merkezinin böyle bir eyleme girişeceğini bizler bekliyor muyduk? Hayır. Yeni bir durum bu. Bu durumu yaratan dinamikleri anlamadan konuşmak, niyetinden bağımsız, iktidarın bu eylemi tecrit ve teşhir etme çabasının eklentisi haline getirebilir. Özellikle sosyal medya mecralarında enteresan bir iştahla bu yürüyüşü (HDP’nin eyleme destek açıklamasına rağmen) adeta CHP-HDP didişmesinin malzemesine dönüştürmeye meyyal yerçekimsizliklere tanık oldukça şaşırmamak elde değil...
***
Evet, 7 Haziran sonrasında başlayan, 15 Temmuz “Yenikapı ruhu”yla balans atılan bir yedeklenme var mıydı? Vardı. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyerek bu yedeklenmeyi teyit etti mi CHP? Etti. Bu noktaya gelineceği konusunda (CHP’nin içinden ve tabanından da) epeyce uyarıldı mı? Çokça hem de. CHP merkezinin çizgisi esas olarak yedeklenme çizgisiydi. Bütün bunlar doğru.
Peki bugün gelinen noktada CHP’nin yürüyüşüne dair söylenecek şey ilk elden sadece bu ‘günahları’ sıralamak mı olmalı? Yani bakın işte anladınız mı şimdi, hadi biraz da siz yürüyün (mü?) demek...
Unutalım demiyoruz elbette, hatırla(t)mak gerekir. Ama “CHP de evet demeseydi” esaslı bir yaklaşım bizim işimiz olmamalı. Söylenecek başka sözlerimiz de olmalı. Eleştirilerimiz sonuna kadar haklıydı, nitekim kısa zamanda hayat kanıtladı da bunu. Enis Berberoğlu tutuklanmadan çok önce hem de! Ama bugün bir başka gelişme var ve bunu gözetmeden, sadece haklı çıkmanın duygusal tepkimeleriyle yetinip görmezden gelmek, en hafifinden apolitik bir düzey ve pozisyona işaret eder. Eleştirilerimizi değiştirip dönüştürmek, geliştirmek için yaparız, haklı çıktığımızda sevinmek ya da “bak işte demedim mi ben sana” demek için değil!
***
Bugün yeni bir durum vardır. Yeni devlet inşa edilirken bazıları dışlanmıştır. Yedeklenme çabaları sonuç vermemiş, “sokağa” atılmaya mani olunamamıştır. Öyle ya da böyle, CHP sokaktadır bugün. Tarihi açısından da öyle sıkça görülmüş bir şey değildir. Mecbur kalmıştır. Tersi gidişata rağmen, “Meclis odaklı siyaset” çizgisinin bir karşılığının kalmadığını CHP merkezi bile anlamış gibidir artık. Bir yandan devletten ‘dışlanma’ (ki en son hapishane kapısına kadar gelindi!), bir yandan tabanındaki dinamikler böyle bir adımı atmak zorunda bıraktı. Olumludur elbette. Burun kıvırmak, küçümsemek iş değil. “CHP devlet partisidir, devleti sıkıştıracak bir şey yapar mı hiç?” demek, yeni durumu anlamamaktır. Baykal bile, boşuna “devlet artık milletin devleti omaktan çıkmıştır” demiyor herhalde!
***
CHP liderliğinin ‘adalet’ talebi herkesi kapsıyor mu? Bu konuda eklektiktir, özellikle Kürtler konusunda çok daha böyledir. Ama mesele CHP merkezinin (fiili olarak) kategorize etmesinden ötedir. Sokağa yansımış ‘adalet’ talebinin öyle belirlenmiş parantezlere hapsedilemeyecek bir doğası vardır. Onu içeriklendirmek, içini doldurmak sokaktaki dinamizme, harekete bağlıdır. Sonuçta öyle ya da böyle, bugün en geniş çevreleri bir araya getirmeye uygun adalet ve onunla dolaysız bağlantılı olan OHAL’in kaldırılması çok daha görünür bir talep durumundadır bugün. Bu yönüyle bile önemlidir. Adaletsiz gidişatla derdi olan herkese alan açan, motive eden bu gelişmeye seyirci kalınabilir mi?
***
CHP merkezi kendisini de zorlayacak, çok da aşina olmadığı bir işe girmiştir. Ufku ve sınırları bellidir. Ama sokağın da özgünlükleri vardır ve eylem, hem yapanları hem de içeriği değiştirebilecek olasılıklar barındırır. CHP yönetiminin olmasa da, öteden beri değişim içindeki CHP tabanının bu olasılıklardan daha bir etkileneceği bir başka önemli boyuttur.
CHP bu işi nasıl sürdürür, nereye taşır? Bilemeyiz elbette ama iş odur ki, eylemin kaderini tamamen CHP yönetiminin koordinatlarına teslim etmeyecek bir duyarlılık gösterebilelim. CHP’den “özeleştiri” isteyerek, ‘politik tutarlılık’ adına seyircilikle yetinmek siyaset değildir. Asıl beklenticilik de odur. Sonuçta CHP’nin ufkunu aşabilecek bir mücadelenin kitleselleşip toplumsal karakter kazanması önümüze çıkan mecralara devrimci demokratik dinamikler kazandırmaktan geçiyor.
Bizden daha iyi yürüyen mi var sanki?!
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53