18 Haziran 2017 00:15

En iyi yürüyenler en öne!

En iyi yürüyenler en öne!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu yazı yazılırken CHP yürüyüşünün ikinci günüydü ve Başbakan ‘Cuma çıkışı’ açıklama yapıyordu: “Bu sıcakta niye yürüyor ki Kılıçdaroğlu, hızlı tren var, ona binsin...” Hızlı düşünüp hızlı karar vermesiyle ünlü Yıldırım’ın ‘hızlı tren’i salık verirken sergilediği mizahi yetenek müthişti doğrusu! Sözde önemsemiyor ve dalga geçiyordu. Ama muhtemeldir ki iki gündür düşündüğü bu ilk giriş cümlesinden hemen sonra çözülüyordu: “Bu yol yol değildir, sokakta hak aranmaz, çözüm Meclis’te aranmalıdır... Bizi dünya aleme şikayet etmek sorumsuzluktur...” Sonra “provokasyona açıktır” diye ekleyerek, her daim ondan önce konuşan ortağı Bahçeli’nin tehditvari açıklamalarına mealen katılmış oluyordu. Özetle, hiç de mizah yapılacak, küçümsenecek bir durumla karşı karşıya olmadıklarını biliyordu Başbakan. 

***

Yürüyüşün konuşulacak birçok boyutu var elbette. İktidar çevrelerinden duyulan rahatsızlık ve tehdit edici tepkiler asla unutulmadan ama... CHP’den böyle bir reaksiyon bekledikleri söylenebilir mi? Sanmıyoruz. Peki CHP merkezinin böyle bir eyleme girişeceğini bizler bekliyor muyduk? Hayır. Yeni bir durum bu. Bu durumu yaratan dinamikleri anlamadan konuşmak, niyetinden bağımsız, iktidarın bu eylemi tecrit ve teşhir etme çabasının eklentisi haline getirebilir. Özellikle sosyal medya mecralarında enteresan bir iştahla bu yürüyüşü (HDP’nin eyleme destek açıklamasına rağmen) adeta CHP-HDP didişmesinin malzemesine dönüştürmeye meyyal yerçekimsizliklere tanık oldukça şaşırmamak elde değil... 

***

Evet, 7 Haziran sonrasında başlayan, 15 Temmuz “Yenikapı ruhu”yla balans atılan bir yedeklenme var mıydı? Vardı. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyerek bu yedeklenmeyi teyit etti mi CHP? Etti. Bu noktaya gelineceği konusunda (CHP’nin içinden ve tabanından da) epeyce uyarıldı mı? Çokça hem de. CHP merkezinin çizgisi esas olarak yedeklenme çizgisiydi. Bütün bunlar doğru. 

Peki bugün gelinen noktada CHP’nin yürüyüşüne dair söylenecek şey ilk elden sadece bu ‘günahları’ sıralamak mı olmalı? Yani bakın işte anladınız mı şimdi, hadi biraz da siz yürüyün (mü?) demek... 

Unutalım demiyoruz elbette, hatırla(t)mak gerekir. Ama “CHP de evet demeseydi” esaslı bir yaklaşım bizim işimiz olmamalı. Söylenecek başka sözlerimiz de olmalı. Eleştirilerimiz sonuna kadar haklıydı, nitekim kısa zamanda hayat kanıtladı da bunu. Enis Berberoğlu tutuklanmadan çok önce hem de! Ama bugün bir başka gelişme var ve bunu gözetmeden, sadece haklı çıkmanın duygusal tepkimeleriyle yetinip görmezden gelmek, en hafifinden apolitik bir düzey ve pozisyona işaret eder. Eleştirilerimizi değiştirip dönüştürmek, geliştirmek için yaparız, haklı çıktığımızda sevinmek ya da “bak işte demedim mi ben sana” demek için değil!

***

Bugün yeni bir durum vardır. Yeni devlet inşa edilirken bazıları dışlanmıştır. Yedeklenme çabaları sonuç vermemiş, “sokağa” atılmaya mani olunamamıştır. Öyle ya da böyle, CHP sokaktadır bugün. Tarihi açısından da öyle sıkça görülmüş bir şey değildir. Mecbur kalmıştır. Tersi gidişata rağmen, “Meclis odaklı siyaset” çizgisinin bir karşılığının kalmadığını CHP merkezi bile anlamış gibidir artık. Bir yandan devletten ‘dışlanma’ (ki en son hapishane kapısına kadar gelindi!), bir yandan tabanındaki dinamikler böyle bir adımı atmak zorunda bıraktı. Olumludur elbette. Burun kıvırmak, küçümsemek iş değil. “CHP devlet partisidir, devleti sıkıştıracak bir şey yapar mı hiç?” demek, yeni durumu anlamamaktır. Baykal bile, boşuna “devlet artık milletin devleti omaktan çıkmıştır” demiyor herhalde!

***

CHP liderliğinin ‘adalet’ talebi herkesi kapsıyor mu? Bu konuda eklektiktir, özellikle Kürtler konusunda çok daha böyledir. Ama mesele CHP merkezinin (fiili olarak) kategorize etmesinden ötedir. Sokağa yansımış ‘adalet’ talebinin öyle belirlenmiş parantezlere hapsedilemeyecek bir doğası vardır. Onu içeriklendirmek, içini doldurmak sokaktaki dinamizme, harekete bağlıdır. Sonuçta öyle ya da böyle, bugün en geniş çevreleri bir araya getirmeye uygun adalet ve onunla dolaysız bağlantılı olan OHAL’in kaldırılması çok daha görünür bir talep durumundadır bugün. Bu yönüyle bile önemlidir. Adaletsiz gidişatla derdi olan herkese alan açan, motive eden bu gelişmeye seyirci kalınabilir mi?

***

CHP merkezi kendisini de zorlayacak, çok da aşina olmadığı bir işe girmiştir. Ufku ve sınırları bellidir. Ama sokağın da özgünlükleri vardır ve eylem, hem yapanları hem de içeriği değiştirebilecek olasılıklar barındırır. CHP yönetiminin olmasa da, öteden beri değişim içindeki CHP tabanının bu olasılıklardan daha bir etkileneceği bir başka önemli boyuttur.  

CHP bu işi nasıl sürdürür, nereye taşır? Bilemeyiz elbette ama iş odur ki, eylemin kaderini tamamen CHP yönetiminin koordinatlarına teslim etmeyecek bir duyarlılık gösterebilelim. CHP’den “özeleştiri” isteyerek, ‘politik tutarlılık’ adına seyircilikle yetinmek siyaset değildir. Asıl beklenticilik de odur. Sonuçta CHP’nin ufkunu aşabilecek bir mücadelenin kitleselleşip toplumsal karakter kazanması önümüze çıkan mecralara devrimci demokratik dinamikler kazandırmaktan geçiyor. 

Bizden daha iyi yürüyen mi var sanki?!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...