18 Haziran 2017 00:15

Şaşırtmayan yolculuklar ve okullar

Şaşırtmayan yolculuklar ve okullar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yıllar önce uğraşıp didinip Jamaika’ya gitmiş, Jamaika’yı biraz daha fazla tanıyabilmek adına bir tura katılmıştım. Bindiğimiz otobüs derme çatma bir meyve sergisinin önünde durdu. Tur rehberi bizi pek bilmediğimiz meyvelerle tanıştırmayı istediğini söyledi. Sergiye göz atmak isteyenler otobüsten indiler. Bir çift ise tur rehberine yakında bir büfe bulup bulamayacaklarını sordu. Rehber 100 metre ilerideki bir büfeyi gösterdi. 

Bu çift büfeye yönelirken ben meyve sergisinde daha önce hiç görmediğim ve tatmadığım meyvelerle tanıştım. ABD’li çift ellerinde birer kutu boyalı, şekerli içecekle geri döndü. Meğer koşarak gittikleri büfeden almak istedikleri, ABD’nin zamanında Sovyetler Birliği’ne soktuğu ilk ürünlerden biri olan birer kutu Pepsi imiş.

Bu çift hiç tanımadıkları meyveler ve tatlar yerine, belki de çok küçük yaştan alıştırıldıkları, onlara hiç yabancı olmayan bir içecek ve tat peşine koşmuşlardı. Doğanın onlara sunduğu bir meyve ile tanışmak yerine endüstriyel bir ürünün dillerine yapıştırılmış tadına kendilerini bırakmışlardı. Eğer Jamaika’ya bir şeyler öğrenmeye gelmiş olsalardı, hiç bilmedikleri bir meyveyi tatmak, şaşırmak ve dünyalarını genişletmek isteyebilirlerdi. Ama şaşırmadılar. Bense bu çiftin tutumuna o kadar çok şaşırdım ki, üzerinden yirmi beş yıl geçmesine karşın olanları unutmadım. Onlar otobüse indikleri gibi döndüler. Bense iki kez şaşırmış ve iki kez öğrenmiş olarak bindim.

Bu tutum elbette ne ABD, ne Jamaika, ne de bu çift ile sınırlı. Tam tersine, bu tutumu hemen her yerde, her gün gözlemlemek mümkün. Saatlerce uçak yolculuğu yaparak ulaştıkları bir ülkede, ilk iş tanıdıkları boyalı içeceği alan, alıştıkları bir zincir kuruluşta yemek yemeye veya kahve içmeye giden milyonlarca insan var. Turizm endüstriyelleştikçe, yani devasa bir sektöre dönüştükçe, bu tutum yaygınlaşıyor. Turizm, şaşırmak ve öğrenmekten çok eğlenmek anlamına geliyor.

Dahası, Türkiye’ye “hepsi içinde paket tur” ile tatile gelenler, otelden çıkmadan tatil yapanlar çoğu zaman bu tutumu takınıyorlar. Ya Türkiye’den gidenler? Son yirmi yıl içerisinde Türkiye’den başka ülkeleri görmeye gidenlerin sayısı çok arttı. Bu artışla birlikte elinde Hürriyet ile yola çıkan, bilmediği bir ülkeye giderken Zaman okuyan, gittikleri ülkelerde Türkiye televizyon kanalları arayanlar bollaştı. Yaşadıkları ülkede onlara takılan at gözlüklerine alışmış bu insanlar ne kadar uzağa giderlerse gitsinler ellerinde, çantalarında, kafalarında bu at gözlükleri ile yolculuk ettiler. Hâlâ da ediyorlar. Medyanın, siyasetin gücü böyle bir şey. Gittikleri ülke hakkında okumak, oradan dünyaya ve Türkiye’ye bakmak yerine, gayet sıkı ezberler ile dolu yayınlarla gezmek akıl alır gibi değil.

Buradaki ana mesele turizm değil. Asıl mesele şaşıramamak ve at gözlüklerini kıramamak. Uzun bir yolculuğa çıkıp yol boyunca hiçbir şey öğrenmeye çalışmamak, şaşırmaktan olabildiğince kaçıp bildik kalıpları kıramamak ve geriye hiç değişmemiş, hiç öğrenmemiş olarak dönmek.
Biraz düşünecek olursak, bu tür yolculukların en berbat örneklerinin okullar olduğunu kavrayabiliriz. Gerçekten de şaşırmamanın en olağan ve en acı örnekleri her gün okullarda yaşanıyor. Nedenlerini kavramak da zor değil. Eski tarz müfredat anlayışında birileri çocukların öğrenmesi gereken temel konular ne ise düşünüp derslere ve yıllara böler; sonra bunları okullara gönderirdi. Öğretmenler çocuklara müfredatı belletirdi. Bu anlayışta öğrenme hiçbir zaman ana öge değildi. Okulun ve öğretmenlerin ana işlevi öğretmekti.

Bu anlayışa bir türlü bitmeyen ilk-orta-lise-yüksek öğretim (öğrenim değil!) eklendiğinde öğrenciler yorgun düştüler. Ardından “eğitim sistemi” içerisine üniversite giriş sınavı gibi eleme sınavları eklendi. Sınavları geçmek hedef olduğu için okullar hızla çürüdü ve öğrenciler robotlaştı. Ezberci müfredat, sınavcı eğitim sistemi, dershaneler, özel dersler derken okullar içi boş mekanlara dönüştü. Sonra işin içine AKP karıştı. İçi boşalan okullara dogma dolduruldu; çocukların önüne en erken yaştan dogmalar sürüldü. İçleri dogma ile dolu okullarda şaşırmaya yer kalmadı çünkü AKP için ev-mahalle-okulun dogmacı bir bütünlük sağlaması gerekliydi. Yani, okul çocukları saran kuşatmanın sağlam bir parçası olmalı; hiçbir şekilde bir kopuş, kurtuluş sağlamamalı. Tam tersine, akıllara pranga vurmalı.

Bu satırları okuyorsanız şaşırmayın. Durum böyle. Artık okulların öğrencileri şaşırtmayan, zihinleri çalıştırmayan, merakı beslemeyen ortamlar olması isteniyor. Tek din, tek dil, tek ümmet, tek bayrak vs. bunun parçaları. Şaşırtmayan okullar öğrenmenin sonudur. Gerisini siz düşünün...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...