Adalet ve vicdan
Fotoğraf: Envato
Adalet soyut bir kavramdır; ne olduğuna ilişkin inanıştan inanışa değişen türlü rivayetler vardır.
Vicdan da soyut bir kavramdır; onun da ne olduğunu her bir inanış hayallere bürünmüş anlatımlarla kurgular.
Yeryüzünde somut gerçeklikler dünyasındaki karmaşıklığın ardında gizlenmiş duran güç ilişkilerinin refahı muktedirler kefesinde ağırlaştıran dengesizliğini göz ardı etmeye yönelik her toplum tasarımı ve uygulayıcıları bu iki soyut kavramı baş tacı eder; adalet gerçekleşebilir sandırılan bir umudun peşinde mutluluk arayışının, vicdan ise uygulamaların umut yolunda kabullenilen rahatlatıcı etkisinin simgeleri olur çıkar. Adalet ve vicdan duygusunun yürekten çıkıp beyine yerleştiği sanısı bir kez toplumsal bir gerçeklik algısına dönüşürse, toplumu yönetmek çok
kolaylaşır.
Ya tersi olursa?
Güç ilişkilerinin refahı muktedirler kefesinde ağırlaştıran dengesizliğini gizliyor da olsalar, gönül rahatlığıyla kabul edilen ve kabul edildiği biçimiyle herkese her zaman aynı uygulandığı varsayılan ‘hukuk kuralları’; bu kuralların ihlalinde ihlali bertaraf edecek örneğin yargı gibi, ihlali özgürlüğün güvencesi niteliğiyle koruyacak örneğin güvenlik güçleri gibi kurumların objektif ilkeler temelinde örgütlenmiş ve işliyor olması adalet duygusundaki soyutluğu sanki somutlaştırır. Söz konusu kuralların, bu kuralların işleyişinin ve korunmasının her zaman bana uygulanmasını istediğim şekliyle başkalarına da aynı öyle uygulanıyor olması ise vicdan duygusundaki soyutluğu düşüncemizde
somutlaştırır.
İlişkilerdeki kabullenilmiş dengenin kurulmasında, bozulan dengenin yenilenmesinde, denge bozulmasının özgürlük güvencesinde korunmasında tek ölçüt olması gereken hukuk kuralları yok edilmişse ve tüm çıplaklığı, görünürlüğüyle güç ilişkilerdeki tek geçerli ölçüt haline gelmişse, adalet yoksunluğu duygusunun toplumsallaşması kaçınılmazdır; ilişkileri düzenleyen güç ölçütü bana uygulandığında kabullenmiyorsam, benim kabullenmeyeceğim şeyin başkalarına sürekli ve sistematik uygulanmasını da kabullenmiyorsam , vicdan sızlamasındaki soyutluk duygusu da kaçınılmaz olarak toplumsallaşır.
Adalet yoksunluğu, vicdan sızlaması toplumsallaşmaya görsün, ilişkilerdeki giderek şiddete bezenerek daha bir güçlenen muktedirler gücünün karşısına muktedirlerin gerçekleşebileceğini ummadıkları yeni bir denge ölçütü, toplum gücü dikilir.
Adalet yoksunluğu duygusunun ve vicdan sızlamasının birlikte toplumsallaşarak yarattığı güç, güçlerin en etkili ve karşı konulmaz olanıdır. Bu güç bir kere oluştu mu, başka hiçbir güç onu alt edemez. Bu gücün ne zaman, nasıl gürleyeceğini bilemez, kestiremezsiniz. Hızlı trene bin
dersiniz, o yürür.
- Yücel Sayman'ın eşinden veda notu 17 Aralık 2021 04:40
- Taburcu olmak/tezkere bırakmak 30 Ekim 2021 23:16
- YAE atışması üzerine 17 Ekim 2021 00:14
- Gülünç bile olmayan bilinçli davranışlar 12 Eylül 2021 00:12
- Makul ve makbul olmayan dilin yakın tarih serüveni 05 Eylül 2021 00:12
- Yıllara meydan okuyan kitap 22 Ağustos 2021 00:13
- Güvenlik/Özgürlük: Son aşamalara doğru 08 Ağustos 2021 00:12
- Sınırları aşan kitlesel hareketlilik 01 Ağustos 2021 00:12
- Yansımalar 27 Haziran 2021 00:30
- Yeşiller Partisi 13 Haziran 2021 00:15
- Yetilerimi kamulaştırmışlar!.. 06 Haziran 2021 00:50
- Şaşırtabildiklerimizden misiniz?.. 09 Mayıs 2021 00:02