Gazeteciler uluslararası krizlerin rehineleri mi?
Bu haftanın gündemini Katar krizi işgal etti. Pazartesi günü Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır’ın Müslüman Kardeşler, Hamas ve İran’a destek vermesi nedeniyle Katar’la tüm diplomatik ilişkilerini kesmesi, ekonomik izolasyonla başlayan önlemler hafta boyu konuşuldu. Krizi tetikleyenin Katar Haber Ajansının (QNA) tweetleri olduğu iddiası var. Emir Tamim bin Hamad al-Thani’nin yaptığı bir konuşmada İran’ı, Hamas’ı ve Hizbullah’ı övdüğünü iddia eden tweetler 24 Mayıs’ta gece yarısı atıldı ancak Al Arabiya TV ve Sky News Arabia alıntılayarak haber yaptı. QNA ve Katar dış işleri hesabın hack’lendiğini söyledi. ABD istihbaratından bir kişi (Reuters’a göre,04.06.2017) Rus hacker’ların şüpheli olduğu bilgisini verdi. Rusya reddetti.
Aynı sıralarda Global Leaks adlı hacker grubu Birleşik Arap Emirlikleri’nin ABD Büyükelçisi Yousef al-Otaiba’nın maillerini ele geçirerek Otaiba’nın İsrail yanlısı, neocon düşünce kuruluşu The Foundation for Defense of Democracies (FDD) ile yakın ilişkide olduğunu, Katar’ın imajını zedeleyecek bir kampanya yapıldığını iddia ettiler. Maillere göre bu kampanyaya Katar’ı “terörizm”e destek vermekle suçlayan yazılar yazan gazeteciler de dahildi.
Devletler, istihbarat servisleri yoluyla ve güvenlik gerekçesiyle hayatımızın her anını gözetlemeye, kaydetmeye ancak diğer taraftan kendi yaptıklarını iş birliği içinde gizlemeye çalışıyor. Ancak karşılarında bu faaliyetleri ifşa etmeyi amaçlayan gruplar da giderek güçleniyor. Hacker’lık yani kişilerin ya da kurumların bilgisayarlarına / ağlarına izinsiz ulaşma işi dijital aktivizmin önemli fakat aynı zamanda çok tartışılan bir parçası. Ayrıca organik bağı olmasa da devlet adına çalışan, genellikle para alan,Vladimir Putin’in geçen hafta kullandığı tabirle”vatansever” hacker’lar da mevcut. Bunu devletlerin giderek artan gözetim gücü, yasa dışı faaliyetleri ve hak ihlallerinin karşılığı olarak yapan gruplar ellerindeki sızıntıları habercilerin filtresinden geçirerek ifşa etmeyi tercih ediyor, bu nedenle de gazetecilerle temasa geçiyor. Bunca bilgi kirliliği içinde kamuyu ilgilendiren kısımları ayıklamak, iddiaları doğrulatacak ipuçları bulmak ancak titiz bir gazetecilik faaliyeti ile mümkün.
‘Beni alın onu/onları bırakın’
Bizde de geçtiğimiz yıl Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın mailleri RedHack tarafından hacklenmiş ve kimi medya kuruluşlarında haber olmuştu. İfşanın sonunda ortaya çıkanlar Doğan Grubunda Mehmet Ali Yalçındağ’ın istifasına yol açmak, birkaç gün de sosyal medyada konuşulmak dışında bir etki yaratmadı. Ancak kendisine yapılanları kimsenin yanına bırakmamaya kararlı iktidar önce RedHack üyesi oldukları gerekçesiyle birkaç kişiyi uzun süre gözaltında tuttu, elde delil olmayınca bıraktı. Ardından bunu haber yapan gazetecilerin peşine düştü. BirGün Çalışanı Mahir Kanaat, Eski Diken Editörü Tunca Öğreten, DİHA Diyarbakır Haber Müdürü Ömer Çelik, 17 Ocak’tan beri yani 145 gündür tutuklu. Aynı dosya kapsamında hakkında yakalama kararı çıkarılan DieWelt Gazetesinin Muhabiri Deniz Yücel ifade vermeye gittiği şubat ayında tutuklandı, bugün tutukluluğunun 104. günü. Deniz Yücel’in aynı zamanda Alman vatandaşı olması, Almanya ile ilişkilerde de gerilim nedeni oldu. Erdoğan, Brüksel’de Merkel’e, “Sizde çok Deniz var, ben size bunların dosyalarını da verdim” dedi. Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise daha tehlikeli bir ifadeyle “Gizli servisler gazetecileri ajan olarak kullanmaya başladılar” dedi. Ortada henüz iddianame bile yokken Yücel hakkında karar verilmiş, tutukluluğu bir rehine pazarlığına çevrilmiş durumda. Aynı gerekçeyle alınan, Almanya’yla ilişkilerde ‘rehine değeri olmayan’ diğer üç gazeteci neden hâlâ cezaevinde bilmiyoruz, daha doğrusu onlar neyin rehinesi onu bilmiyoruz.
Günümüzde iktidarların yol açtığı sorunlar sınırlarla çevrili değil. Erdoğan’ın basın özgürlüğüne açtığı savaş da artık sadece Türkiye’nin sorunu değil… İşini yapmaya çalışan herhangi bir gazetecinin kendisini bir pazarlığının ortasında bulması çok olası. İçeride “Ayağınızı denk alın mesajı vermek” dış politikada el rahatlatmak amacıyla gazeteciler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, Fransız Gazeteci Mathias Depardon gibi geri gönderim merkezinde neyle suçlandığını bile bilmeden bir ay tutuluyor, sınır dışı ediliyor.
Diğer taraftan bazı gazeteciler ise pazarlığın tarafı olmayı tercih ediyor, kendilerini devletle ya da devleti adına bir başka devletle el sıkışmaya, kriz yaratmaya/sorun çözmeye yetkin görüyor.”Alın beni verin Gülen’i”diyebiliyor mesela. “Ne adına, kimin adına?” sorularının cevaplarının gazetecilikle asla bağdaşmayacağını umursamadan...
Son not: Bu hafta, 14 Haziran Çarşamba, Hakkari’de DİHA Muhabiri Nedim Türfent’in duruşması var. Suçlamaların tamamı gazetecilik faaliyetlerinden oluşuyor. Türfent bir yıldan fazla süredir tutuklu ve 26 Nisan’dan beri tecrit altında. Ben Gazeteciyim inisiyatifinden gazeteciler dahil çok sayıda meslektaşı destek için orada olacak. Tek talebimiz adil bir yargılama olması çünkü çıpamız gazetecilik.
Evrensel'i Takip Et