07 Mayıs 2017 00:57

Şafağa kazınmış manifesto!

Şafağa kazınmış manifesto!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Toplumsal dinamiklerin biriktirdiği değişim rüzgârlarının adeta fırtınaya dönüşerek hayata aktığı bir dönemdi 1960’lı yıllar...

Ülke kendini yeniden arıyordu. 

60’ların devrimci gençliği de bu fırtınalı arayışın içinde, ona yön vermeye, hız katmaya çalışıyordu. Gençlik hareketi, kendi doğal mecrasından taşıyor, kentlerde işçilerle, kırlarda köylülerle tanışıyordu. 

Tartışıyor, kafa yoruyorlardı genç devrimciler. 

Özetle şu soruya yanıt arıyorlardı: 

Ne yapmalı, nasıl değiştirmeli?

Dramatik sonlarıyla efsaneleşen, gençlik heyecanıyla kahramanlık yapan ‘asiler’ değildiler ama. Toplumsal arayışın öne çıkardığı sorumlulukları üstleniyorlardı. Ve aslında tarihin kendilerine yüklediği ‘sıradan-insani’ görevleri yerine getiriyorlardı sadece. 68’in anti emperyalist gençlik hareketinin içinde olmak, bir devrimci genç için ‘olmazsa olmaz’ bir pozisyondu o fırtınalı iklimde. Amerikan bayraklarını yakmak, Amerikan filosunun askerlerini Dolmabahçe’den kovalamak, Filistin kamplarında İsrail siyonuzmine karşı savaşmak... Ya da, ‘bağımsız ve demokratik bir ülke için’ üniversite işgalleri, ders boykotları... Hepsi de bu mütevazı sorumluluğun doğal gerekleriydiler.

Ve onlar, sonuçta katledilmelerine, hapislere atılmalarına rağmen bu insanlık görevini hiç ihmal etmediler. O görev ve ‘görev yeri’ hiç terkedilmedi! 

Dün 6 Mayıs’ta, bütün halklardan gençlerin bir şekilde andığı, isimlerini dillendirdiği Deniz, Yusuf ve Hüseyin hâlâ oradalar işte. Onların yurtseverlik ve enternasyonalizm, devrim ve sosyalizm ideallerinin 45 yıl sonra da dillendiriliyor oluşu, Denizlerin görev başında oluşlarını gösterir. ‘En uzun koşu’dur çünkü, sürmektedir!

Rastlantı olabilir mi hiç; Deniz’in bugüne kalan fotoğraflarının çoğunda o hep ayakta ya da yürüyor haldedir. Teşbihte hata olmaz, bitmez bir yürüyüşte gibidir. 

Deniz’i hep yürüten o koşullar bugün de sürmektedir işte. Devrimciliğe uyanan gençlerin ‘Deniz olunmalı’ şiarını öncelikle ve özellikle sahipleniyor oluşunun nedeni de budur. 

...

Koşullar değişmedikçe toplumsal hafıza kapılarını açık tutuyor ve oradan Denizler akıyor yaşamımıza. Basit bir ‘simge’ meselesi değil yani. 

Kürtleri kendisinden bilen, halkların kardeşliği diyen, demokrasi ve özgürlük arayan bir anti emperyalizmin içindeydi Denizler. Ki Kürt gençlerinin onları “ortak tarihimizin sembolleri” diye bellemelerinin sırrı da bu değil midir zaten? 

Bugün Ankara’da Karşıyaka mezarlığında yatan Denizler’i, 45 yıl sonra, Silopi’nin Karşıyaka Mahallesi 715’inci sokağındaki yoksul evlerinde uyurken ‘devlet dersi’nden katledilen 7 yaşındaki Muhammet ile 6 yaşındaki Furkan kardeşlerin kaderine bağlayan da budur. 

45 yıl önce Denizler, o son soluklarına doldurdukları sözlerle çizdikleri yol haritasında, bugün zırhlı panzerle ezilmiş Muhammet ve Furkan kardeşlerinin geleceğine de işaret ediyorlardı. 

Bakın son sözlerine, Muhammet ve Furkan da vardır, onlar olmazsa olmaz demişlerdir!

Yaşamlarından ve son nefeslerinden bize kalan vasiyetin köşe taşlarından biri halkların kardeşliği ve ortak mücadelesi ise; Muhammet ve Furkan’dan “feragat” ederek Denizleri anmak olmaz, en azından eksik kalacak demektir.  
...

Son sözleri, ön sözümüzdür.

Devrimimizin ön sözünde, onların şafağa kazınmış son sözleri yazar!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...