22 Mart 2017 00:15

Tirana bakar gibi bakmamak için...

Tirana bakar gibi bakmamak için...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Anlatabildim mi, emin değilim.

Geçen haftanın ikinci yazısında, ‘Tek adam’ rejimine evet diyenlerin utancını taşımaya da ‘hayır’ çekmiş…

Ve özetle…

Esası ‘Kul mu yurttaş mı olacağız’ oylamasının yapılacağı referandumdaki saflaşmadan duyduğum hicabı yazmıştım…

CB sözcüsünün ikrarına atıfla, devlet otoritesinin ve tabii olarak toplum yönetiminin tek elde toplanmasına ‘evet’ diyecek birilerinin olmasının hazinliğine işaret etmiştim…

Üstünde durulması gereken asıl trajedinin bu olduğuna dikkat çekerek…

Şimdi oradan devam etmek istiyorum.

KÖLE EFENDİSİNE NEDEN AŞIK OLUR?

İnsan -beş yılda bir- güya “seçeceği” tek kişiye neden ve nasıl tüm iradesini teslim eder?

Devleti ve haliyle toplumun idaresini tek adamın hüsnüniyetine nasıl bırakabilir?

Tek adam… Ya da padişahlık… Ya da tiranlık…

Nedir bu kulluk arzusu?

Nasıl oluyor da insanlığın bunca tecrübesinden sonra dön baba dön, tekrar eski çağların kavramlarına döndük?..

Tiran, padişahlık nevi unvan ve terimleriyle konuşma mecburiyetinde kaldık?

İnsanlığın “modern Orta Çağı”na atılışın dinamikleri ne?

Madem Orta Çağ’a uzandık…

Ben de size ta eski devirlerden, 16. yüzyıldan  bir düşünürü getireceğim.

Tiranlık/tek adamlık gibi mefhumlara onun zaviyesinden bakacağım.

Müsaadenizle bol ve uzun alıntılar yapacağım(*).

Bugünü anlamamıza kılavuzluk etmesini umduğum muhterem, Etienne de La Boetie (1530-1563)…

Yakın dostu Montaigne’nin, “Kanımca çağımızın en büyük insanı” olarak tarif ettiği mümtaz insan evladı...

Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev (**) adlı eserini zikretmek dahi La Bottie’nin zihinsel hamuruna dair yeterince fikir verir sanırım.

Köle efendisine neden aşık olur?

La Bottie’nin perspektifinden didikleyelim…

‘Tek adam’a neden ‘evet’ denilebildiğini anlama gayret ve niyetiyle…

ESAS KÖTÜLÜK EFENDİNİN VARLIĞI

İlkin hassasiyetle belirtmeyelim.

Yeni merhaba diyeceklerin misafirimizi yanlış tanımasına vesile olmak istemem.

Tamam. Türkiyelilerin aktüel problemi ‘tek adam’ rejimi dayatması.

Fakat bu, öte çağlardan davetlimizin pek umurunda değil.

Hayır, onun Fransızlığıyla alakası yok…

Şunun için:

Etienne de LaBoetie, efendinin/iktidarın tek bir kişiden olup-olmasına pek takılmaz.

Ona göre “Efendi bir çok kişi de olsa, insanı özgürlüğünden eder.”

İktidarın ‘Tek adam’ ya da ‘çok adam’ olmasının tek farkı, kötülüğün azlığı-çokluğudur, sadece.

Her halükarda baki kalacak kötülüktür, onun nezdinde.

Ve bunun kaynağı olarak ‘siyaset’ ve teşekkül hali ‘devlet’i görür.

Ki, iflah olmaz siyasi iktidar karşıtlığı buradan kaynaklanır.

Lakin buna rağmen mütemadiyen tiranlığın üzerinde durur.

Tabii kendine has ele alışıyla:

La Boetie “Sözcüğün düz anlamıyla tiran ve tiranlığı kastet”mez.

Yani?

“Tek başına hüküm süren, yalnızlığı ölçüsünde de hükmünü devam ettirebilmek için, kimseye güvenmediğinden sürekli şiddet uygulayarak kendini tiran olarak koruyabilen, kendi keyfi seçimlerinin esiri olmuş bir siyasal portre”den farklıdır, La Boetie’nin tiranı…

SEÇİMLE GELEN HÜKÜMDAR

Hani “evet” kampanyasını yürütenler diyor ya…

Yalaan… Yalaan… Ne padişahlığı (tiranlığı) yav…

Seçimle geliyoruz seçimle…

Meclis kapanmayacak Meclis…

Cumhuriyet de kalacak cumhuriyet…

Doğru, diyor(lar). La Boetie, hak veriyor.

Çünkü “La Boetie’nin tiranı” tam da böyle bir şey işte:

“La Boetie’nin tiranı aynı zamanda çeşitli biçimler ve araçlarla meşruluğunu sağlayan bir hükümdardır…”

Hükümdar… Seçim… Bu nasıl oluyor!?

Hem Başbakan Cinali Bey ne dedi!

“Tek adam olacak ama patron siz olacaksınız; patronun millet olduğu yerde diktatörlük olmaz” (17 Mart 2017)

La Boetie, aynı kanıda değil.

İtirazını tecrübenin imbiğinden süzerek yazıyor:

Üç çeşit tiran vardır. (…) Krallığı, bir bölümü halkın seçimiyle, ikinci bir bölümü silah zoruyla ve son bölümü soylarının mirası yoluyla elde ederler. (…) seçimle gelmiş olanlar uyruklara sanki onlar uysallaştırılacak boğalarmış gibi davranırlar; fatihler (…) avlarının üzerindeki gibi haklara sahip olduklarını düşünürler; mirasçılar ise uyrukları doğal köleleriymişçesine kullanırlar.”

Üstadın çerçevesinde yerimiz var mı?

Kanımca…

Bize önerilen anayasa değişikliğine ‘evet’ dersek, bizim seçeceğimiz tiranın hangisi olacağı belli:

Seçimle gelmiş olan…

Seçtiğimiz tirandan beklenecek muamele?

La Boetie’ye bakılırsa, bize “Uysallaştırılacak boğalar gibi davranır.”

HEYKEL DEĞİL, MÜHİM OLAN KAİDESİ

Burada duralım. Biz soluklanırken, La Boetie, mesela Tayyip Erdoğan’a hakkını teslim etsin.

Erdoğan ne diyor?

(Mealen) “Kişi önemli değil, getireceğimiz sistem önemli sisteeem…” diyerek, kuracakları yeni idari sisteme/devlet yapısına işaret ediyor...

La Boetie de aynı kanıda.

Çünkü “La Boetie tiranı bir heykele, onu ayakta tutan kurumsal yapı olarak devleti ise onun kaidesine benzetir… ve asıl anlaşılması gereken şey, kaidenin üstündeki heykel değil, kaidenin kendisidir.”

Bekir Bozdağ, “Bu model biraz kişiye gelecek” itirafının ardından ne diyordu:

“Biz öyle bir sistem kuralım ki… Muhafazakâr kesim belirleyici olacaktır… Bu sistem milletin değerleriyle barışık siyaset yapmaya bu değerlere düşman olanlara dahi zorlayan bir sistem. Ve muhafazakâr kesim, bundan sonra bütün Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde belirleyici kesim olacaktır.” (14 Ocak 2017)

Bozdağ, “Bu model biraz kişiye göre” derken, La Boetie’nin, heykel metaforuna Erdoğan’ı oturtuyor…

Ama gözden kaçan ötesine işaret ediyor:

Kaideye… Tek adamları/tiranları taşıyacak sisteme…

Peki bu tiran sistemi nasıl ayakta kalacak…

Hep zor ve şiddetle mi?

TİRANLIK DÜZENEĞİ TEPEDEN TIRNAĞA YAYILIR

La Boetie:

“Tiranı koruyanlar atlı insan bölükleri… ya da silahlar değildir… Tirana destek olan ve tüm ülkeyi kulluk altında tutan hep dört ya da beş kişidir. Bu beş kişi onun zevklerinin pezevengi ve yağmaladıklarının ortağıdır (…) Bu altı kişinin de çıkar sağladığı altı yüz kişisi vardır. Bu altı kişi tirana ne yapıyorsa bu altı yüz kişi de altı kişiye aynı şekilde davranır. Bu altı yüz kişi, buyrukları altında altı bin kişiyi tutar. (…) Bunlardan sonra gelenler çok daha kalabalıktır.”

Bütün ülkeye hükmedecek, üzüm salkımı gibi toplumu kuşatacak bir suç örgütü adeta…

Ya da şirket mi demeli?..

Şirket demişken…

ŞİRKET CEO’SU MU SEÇECEĞİZ!

Erdoğan “Türkiye’yi anonim şirket gibi yönetmek istiyorum” hayalini geçenlerde yine dillendirdi:

“Ben ülkemi adeta bir şirket yönetimi anlayışıyla yönetmek istiyorum derdim. Niye…  Süratle karar almak için…” (13 Mart 2017)

Türkiye’nin şirket gibi yönetilmesine… CEO… Tiran seçimine neden ve nasıl ‘evet’ denir?

La Boetie hazır cevap:

“Hemen hemen, özgürlükten hoşlanan insanlar kadar, tiranlığın onlara faydalı göründüğü insanlar da vardır.     “

Ve “Böylece tiran uyruklarını birbirine kırdırarak kulluklaştırır.”

Münafıklık yapmayın. Üstat Danimarka’yı anlatır… Bizdeki kutuplaştırma siyasetinden haberi bile yok...

Yine de La Boetie’nin şu tespitini tedbiren zulada tutmalı:

“Tiran odunu yarmak için yine odundan çıkardığı yongayı kullanmaktadır.”

Yonga olacak mıyız?

Hayır!..

----------

(*)Tüm alıntılar ve La Bottie’ye dair bilgilerin kaynağı: Editör: Mehmet Ali Ağaoğulları, Sokrates’ten Jakobenlere Batı’da Siyasal Düşünceler, İletişim Yay., s.380-388 

(**) İmge Yayınevi, 1995


SATIR ALTINDAN NOTLAR…

İÇİMİZDEKİ HOLLANDALI ÇANAKKALE’DE ZUHUR ETTİ

Biliyorsunuz. Çanakkale’de, “Çanakkale şehitleri yaşasaydı, onlar da ‘evet’ derdi” törenleri düzenlendi.

Habere bakılırsa… Atlarla yıldızı pek barışmayan Tayyip Bey, Çanakkale’de de yine atsal tatsızlık yaşamış.

Erdoğan, karşılamada bulunan 2 atın Hollanda cinsi olduğunu öğrenince, “yapma yav” diyerek skandala tepki vermiş.

O 2 Hollandalı atın akıbetini öğrenemedim.

Fakat sağlam kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, Çanakkale’de yaşanan Hollandalı at krizinden sonra, derhal soruşturma başlatılmış.

Daha önce Tayyip Erdoğan’ı üstünden atarak sırtını yere getiren atın cinsi araştırılıyormuş.

İlk izlenim Hans cinsi olabileceği yönündeyse de, Georggillerden olma ihtimali de değerlendiriliyormuş.

Kaynağımın kaşla göz arasında kulağıma fısıldadığına göre, Hürriyet’in Selvi yazarı da bizzat haraya giderek incelemelere katılmış.

Daha önce Taksim Gezi’de ağaçla mülakat yapan Takvim’in şeysi de “İlk röportajı ben yapayım” atılganlığıyla attan randevu almaya çalışıyormuş…

Kaynağımı bekliyorum. Gelişmeleri yazacağım. O iş bende!..


KARARGAH’IN VERECEK CEVABI OLSA HANDE FIRAT’I ÇAĞIRIRDI, DENİZ ZEYREK…

2017’nin kayda değer hamleleri, tarihe notunu düşüyor…

Mesela türbanın TSK’ye girmesi…

Mesela Karargah’ın, tarihinde ilk kez Mustafa Kemal’siz Çanakkale Zaferi afişi çıkarması… Gibi.

Artık masanın üstüne çıkan ajanda çevirirken sayfalarını…

Gazetecilik refleksi Hürriyet Yazarı Deniz Zeyrek’i dürtmüş. 

Sıradan muamelesi görülsün istenen bu son hadiseyi mühimsemiş. Merak edip sormuş.

Sonuç?

Deniz Zeyrek, köşesinden bildirdi:

“Genelkurmaya sordum. Atatürksüz afişler konusunda bir yanıt alamadım.” (20 Mart 2017)

Deniz Beyi bilmem. Ama ben şaşırmadım…

Şunun için:

Verilecek cevap olsaydı, Saray’ın Kalın’ı, Hande Fırat’ı arar…

“Genelkurmaya git, sana açıklama yapacaklar” derdi…

O da sadakatini gösterir… Tak denileni şak yapardı…

Tıpkı ‘15 Temmuz’da Telgrafçı Hamdi (ye) rolünü oynadığı gibi…

Tıpkı “Karargah rahatsız” tertibinde yer aldığı gibi…

Eee… Haybeye Deniz Zeyrek’in koltuğuna oturtulmadı ya… Derken…

Hakkını teslim edelim…

Hande Hanım da ne cumhurbaşkanı danışmanlığı tekliflerini geri çevirerek çıktı o Hürriyet Ankara’nın başına… Bi’bilseniz!

‘Ben size burada daha faydalı olurum’a inanmasa, ikna için uğraşır mıydı beyefendiyi…

Efendim?


‘EVET’SORAR: ERDOĞANFOTOLU BANKNOT NE ZAMAN BASILIR?

Arşiv orada. AKP/Erdoğan eleştirilerinde hep işaret edegeldim.

İkaz babında, bu sütunda kalınca altı çizilen hususlardan biri de zamane Atatürk’ü olarak  Erdoğan putunun inşa edildiğiydi.

Gelinen nokta yoruma ihtiyaç bırakmadı.

Hayır; delili artık sınır ötesine taşan Erdoğan’a hakaret davaları rekoru değil, sadece… 

Tayyip Erdoğan alenen kendisini Atatürk ve dönemiyle karşılaştırıyor.

“Tek adam” olma planını Atatürk mukayesesi üzerinden meşrulaştırma hesabı yapıyor(*).

Atatürk fobisinden mustarip İslamcı, dindar kesimin ‘evet’e konsolide edilmesini, bu mukayesesinin de tahrik edeceği düşünülmüştür muhtemelen…

Vurgulamış olayım:

Erdoğan’dan “yeni Türkiye”nin Atatürk kültü inşa etmek referandum taktiği değil.

Bu, Saray için stratejik hedef; referandum öncesinden başladı.

‘Evet’ çıkması halinde 17 Nisan’dan başlayarak alengirli haller alacak.

Fevkalade boyutlara bürünerek tırmanacak.

Nereye kadar?

Erdoğan fotoğraflı kağıt paranın tedavüle sokulması 2023’e kalır mı?

Bilmem anlatabildim mi?

--------

(*) Son misal. Erdoğan: İkide bir “Tek adam” diyorlar; o zaman Gazi Mustafa Kemal’e hakaret ediyorsun! (19 Mart 2017)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...