'Evet'in zayıf halkası, 'Hayır'ın gücü!
Fotoğraf: Envato
Boşuna denmemiştir; siyaset, biraz da bölmek ve birleştirmek sanatıdır diye. Karşı güçleri bölerek en geniş çevreleri bir araya getirmek... Bunun için, koşulların öne çıkardığı ana halkayı saptayıp oraya yoğunlaşmak gerekir. Her siyasal sürecin böylesi ‘zayıf halka’sı vardır mutlaka. En azından olasılık düzeyinde de olsa karşı tarafın bölünebileceği ve spesifik ya da konjonktürel de olsa muhalefeti genişletebilecek ‘zayıf halka(lar)’ bizzat sürecin içinde gömülüdür. Onu açığa çıkarıp görünür kılmak doğru siyasetin işidir. Ama bugünün ‘zayıf halkası’nı tespit etmek, görünür kılmak için çok da mahir olmak gerekmiyor doğrusu: Referandumla hedeflenen ‘tek adam rejimi’!
Erdoğan iktidarının bu hikmetinden sual edilmezlik arayışı, onun en zayıf halkası olmuştur aslında. Eşyanın tabiatına uygun olarak; ‘tek adama evet’ diyen bu ‘zayıflık’, bugün ‘hayır’ siyaseti açısından ise en güçlü halkadır. MHP dahil, iktidarın hegemonik alanında da gerilim, güvensizlik ve çatlama yaratabilecek bir potansiyel barındıran ‘tek adam’ arayışı, bütün ambalajlama çabalarına karşın razı olunabilecek bir profil arzetmiyor.
Ekranlarda “Güçlü Türkiye için Evet” diyerek ‘tek adamlığa’ rıza arıyor konjonktür prof.’ları mesela. Ama sokaktan biri çıkıp en sıradan haliyle ‘ya ne diyorsunuz siz, güçlü tek adam, zayıf Türkiye demektir!’ dese ve ‘Türkiye ‘tek adam’dan büyüktür!’, ‘Türkiye hepimizin, bir kişiye teslim edilemez!’ vb. diye saydırsa, söyleyecek ne sözleri olur!
Ulusalcısından milliyetçi muhafazakarına, ‘müesses nizam’ geleneğiyle hemhal olmuşundan AKP’nin ‘yeni Türkiye’sinin ‘tek adamlığa’ evrilmesinden rahatsızlık duyan ve sonuçta sisteme entegre birçok çevrenin itirazını da koşullayan bu zayıf halka, ‘hayır’ için en etkin ve en özgün imkândır.
Herkes farklı gerekçelerle ‘hayır’ diyebiliyor. Öyle ki, bırakın birlikteliği, yanyana görünmeyi bile imkânsızlaştıran gerekçeler az değil. Ki öyle yapay gerekçeler falan da değil. Bazı Türk milliyetçileri mesela, AKP’yi Kürt siyasetiyle işbirliği içinde olmakla itham ederek ‘hayır’ı temellendiriyorlar! Ama Erdoğan’ın tek adamlığını engellemek için Kürtlerin ‘hayır’ına da ihtiyaçları var, el mahküm! Demek ki, ‘tek adam rejimi’, biribirini cepheden iten siyasal dinamiklerin ‘hayır’ düzlemi içerisinde (iradi olmasa da) kendiliğinden hizalanması gibi özgün bir durum yaratıyor. Bu, işbirliği anlamına gelmiyor elbette ama önemlidir. Rutine teslim olunmayıp görmezden gelinmedikçe, yeni siyasal deneyimlerin kazandıracağı yeni tarzlar, yeni okuma biçimleri mutlaka vardır, olacaktır.
Örneğin ‘hayır’cılığını ilan etmiş Saadet Partisi... Bu partinin ‘hayır’ demiş olması, yüzde birlerdeki oy oranının ötesinde anlamlı ve önemlidir. Deyim yerindeyse, oy gücünün çok çok üstünde özgülağırlığı olan bir ‘hayır’dır Saadet’in. Ki, iktidar çevrelerinden yapılan ve “Bu referandum dindarlar ile dinsizler-kafirler arasındadır” gibisinden gözü karartmış zırvaları etkisiz kılmakta büyük önemi vardır. Şimdi bu özgünlük, Saadet Partisi’nin gericiliği öne sürülerek görmezden gelinebilecek bir durum olmasa gerektir...
Evet, herkes kendi ‘hayır’ının peşinden koşacak, onu arayacaktır kuşkusuz. Ama bu çoklu ‘hayır’ların kesiştiği ‘bileşke hayır’dır asıl belirleyici halka. Bileşke ‘hayır’, içinde birbirine benzemez gerekçelerle kendisini tarifleyen, temelleyen bileşenleri barındıracaktır.
Dahası, her ‘hayır’ bir diğeriyle stratejik hedefler bakımından inkâr edilemeyecek bir mücadele içinde olacaktır, bu kaçınılmazdır. Ama bu, stratejik düzlemde yok sayılamaz karşıtlık ve mücadelenin, güncel olarak da acilleşeceği anlamına gelmez, gelmemelidir. Stratejik olan ile taktik arasında böyle esneklikler kaçınılmazdır. Stratejik karşıtlıklar, tarihin belli dönemlerinde yanyana gelişleri, aynı düzlemde dizilişleri yadsımaz. Tarihsel-konjonktürel özgünlükler siyasal mücadelenin seyrine, biçimlerine, saflaşmalara dair özgün hareket tarzlarını koşullayıp zorunlu kılabilir. Meali şudur; herkes kendi ‘hayır’ını elbette savunacak ama ‘tek adama evet’ dururken, kimse başkasının ‘hayır’ıyla kafayı bozmayıp önceliği onunla mücadeleye vermeyecek. Yine, başkasının ‘hayır’ını kendi ‘hayır’ına kazanmaktan daha yakıcı ihtiyaç, başkasının kararsız ya da olası ‘evet’ini bileşke ‘hayır’ımıza katabilmektir. Bu da ‘hayır’cının ‘hayır’cıya propagandasının ‘evet’e hizmet dışında bir politik muhtevasının olmadığını anlamayı gerektirir. Buradan, yani kararsızı ve giderek ‘evet’i ‘hayır’a çevirmek zorunluluğundan hareket edildiğinde, kendi ‘mahallemizde’ kendi kendimizle oyalanmayı, zaman tüketmeyi de baştan apolitik bir meşgale olarak görür ve uzak durmaya çalışırız.
Mesele, hayırlı bir işe vesile olmaksa eğer, bazı rutinlerimizi askıya almakta yarar vardır vesselam!
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53