28 Ocak 2017 23:46

'Hayır'lı özgünlükler!

'Hayır'lı özgünlükler!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

‘Türk tipi başkanlık’, Meclis’ten referandum vizesini aldı. Şaşırtıcı olmadı doğrusu. “Bekleme odasına alıyoruz” diye epey öncesinden reçetesi çiziktirilmiş ‘parlamenter sistem’in parlamentosunun sürece ket vurması olası değildi. “Tek adam”lık yolunda HDP’lilerin dokunulmazlıklarını altın tepside ikram etmekten imtina etmeyen bir parlamentonun “beklemeye alındığı” o “odadan” çıkmaya mecali kalmamıştı zaten. Haksızlık olmasın, itirazlar ve direnme çabalarını inkâr etmiyoruz. Ama hepsinin ötesinde, ‘toplam meal’, maalesef dediğimiz gibidir. Meclis’in, bu ‘tek adam’lı gidişatta bir direnme mevzisi olmak için ne yeterli ‘matematiği’, ne de siyasal bir özgül ağırlığı kalmıştı.

Şimdi AKP ve MHP’li vekiller (en azından kağıt üzerinde kendilerini esas alan) Meclis’li sisteme son noktayı da koyacak ‘Evet’ kampanyasına koşturmak için o “bekleme odasından” çıkarılacaklar! Tarihin böyle ironileri de oluyor işte. Bir başbakan ki mesela; kendisine hiç gerek olmadığını, başbakan olmadan ülkenin daha iyi yönetileceğini ne kadar iyi anlatırsa o kadar başarılı sayılacak! Bu ironik durum, bahsi geçenlerin şahsında, Türkiye’nin parlamenter sisteminin de gerçeğidir: “Ülkenin yönetim sürecinde bana gerek yok, o biri yeter” diyebilmek, yeterince trajiktir herhalde. Şimdi burjuva parlamenter rejimi savunsun savunmasın, ‘Hayır’cı siyasetlerin bir yanına ‘kendiliğinden’ aksetmiş bir yansıması da olacak bu ironik gerçeğin. OHAL’in tamamen eşitsiz, antidemokratik ikliminde sokulduğumuz referandum sınavında tek adamlığa yönelik her itiraz, her ‘Hayır’,  niyetlerden ve perspektiften bağımsız olarak, parlamenter rejimin “bekleme odasındaki” tecritini de kırmaya dönük olacaktır. Tarihin koşulladığı bu konjonktürel ironiden bizim payımıza düşen de bu olsun artık! Konumuz da bu değil zaten. Hem Türkiye’nin itildiği bu olağanüstü türbülans içerisinde kimsenin bulunduğu pozisyonda çakılı durma, kendi doğruları üzerinde kuluçkaya yatarak bekleme lüksü yok zaten. Aksi, politik doğrularını apolitik bir mecrada dondurmaktan başka bir şey olamaz.

Bu yeni durum olmasa, Anayasa paketine dair Deniz Baykal’dan şöyle bir yorum duyabilir miydik hiç:

“Bu paketin altında korku yatıyor. Bu korku 7 Haziran korkusudur. 7 Haziran Erdoğan için bir kâbustu. 7 Haziran tablosu onu bu korku paketine mecbur ediyor. Bu paketle 7 Haziran kâbusunu bir daha yaşamamayı güvence altına almak istiyor...” (*)

Yok hayır, Baykal’ın 7 Haziran sonrası ‘ilk öpücük’ diye yorumlanan ve epeyce tartışma yaratan Erdoğan’la görüşmesini hatırlatmak değil derdimiz. Ona bunları söyleten bugünkü koşullara, yeni duruma işaret ediyoruz. 7 Haziran sonrası Baykal böyle düşünmüyordu muhtemelen. Bugün yaptığını o gün yapmıyordu; bugün gidişattan daha kaygılı, daha itirazcı ve daha ‘hayır’cı elbette... Tabi ki buradan, ‘yeni durumun’ bütün muhalifleri ‘fiziki’ olarak da  ‘aynı yerde’ topyekün birleştirdiği anlamı çıkmaz. Bu mümkün de değil zaten. Örneğin yine Baykal, referandum için şunları söylüyor:

“Biz Milliyetçi Cephe’ye (MC) karşı Milli Platformu (MP) inşa ederiz. Her siyasi görüşten katılımın olduğu, milliyetçi değil, milli bir kampanya yapacağız. Bunun içinde herkese yer olacak; CHP, MHP, DP; eski DYP, ANAP içinde olacak. Bu referandumdan ‘Hayır’ çıkacak...”

Görüldüğü gibi, Baykal’ın Milli Platformunda “herkese” yer var ama hayırcılardan bazıları yok; Kürt siyaseti, sosyalistler mesela, anılmıyor özellikle. Önerinin dışladığı, kapsamadığı ve zaten kapsayamayacağı bir ‘Hayır’ alanı var. Yadırganacak bir durum mudur? Hayır! Peki bu, ismi anılmayan biribirinden farklı ‘Hayır’cılar açısından asli bir tartışma konusu olmalı mıdır? Hayır! Özgün bir durum var çünkü ve her özgünlük özgün yaklaşımlar da gerektirir. En basit ifadeyle, ‘Hayır’lar arası tartışmaların başat olmamasında, biraz “bekleme odasına” alınmasında hayır vardır! Baykal’ın diyelim ki Kürt siyasetiyle yanyana bir ‘Hayır’ çalışması yapması beklenemez ve bu olabilir de değil. Ama ‘Hayır’ların en azından birbirini gözeteceği bir iklim mümkündür ve bu bakımdan hassasiyet önemlidir. Denildiği gibi, “doğruyu savunmanın ilk şartı önce yanlışa Hayır demektir.” O yanlış nedir? Biribirinden çok farklı çevre ve kesimlere değen ve yine onları aynı cephede olmasa da sandıkta buluşturan, ‘tek adam rejimi’dir.  Herkesin ‘hayır’ının buluştuğu bu ortak eksen, ‘Hayır’ siyasetinin en güçlü halkasıdır. ‘Hayır’ın içerdiği imkânları gerçeğe dönüştürmek, içerdiği büyük enerjiyi açığa çıkarmak bu özgünlüğün hakkını vermekten geçiyor biraz da.

“Hayırda bereket vardır” derler; bu ‘Hayır’daki özgünlük meselesi de bereketli konu, devam edeceğiz...

(*)http://t24.com.tr/haber/deniz-baykal-7-haziran-erdogan-icin-bir-kabustur-anayasa-paketinin-altinda-yargilanma-korkusu-yatiyor,384111

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...