18 Ocak 2017 00:54

Anayasa değişikliğiyle 12 Eylül rejimi amacına ulaşarak tamamlanıyor

Anayasa değişikliğiyle 12 Eylül rejimi amacına ulaşarak tamamlanıyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Biz kabul etsek de etmesek de Nisan 2017’de yapılacağı düşünülen anayasa referandumu, gerçekte 1982’de yapılmış ve yüzde 91.37 ile kabul edilmiş 1982 anayasa referandumunun devamıdır.

12 Eylül darbesinden sonra 7 Kasım 1982’de 12 Eylül darbecilerinin Danışma Meclisine hazırlattıkları 1982 Anayasası referanduma sunuldu. Halkın yüzde 91.37’sinin evet, sadece yüzde 8.63’ünün “hayır” oyu verdiği 1982 Anayasası, 9 Kasım 1982 tarihinde yürürlüğe girdi, halen yürürlüktedir. 

Bugün olası bir referandumda halk gerçekte 12 Eylül cuntasının ortaya koyduğu iradeyi oylayacaktır. Verilecek evetler, 1982 Anayasası’na 1982’de verilen evetler hanesine, verilecek hayırlar da 1982 yılında sadece yüzde 8.63 olan hayırlar hanesine yazılacaktır. 

Anımsayalım:

Türkiye’de parlamenter sistem, bugünlerde Mecliste görüşülen Anayasa değişikliğiyle sonlandırılmıyor. Türkiye’de parlamenter sistemin sonu 12 Eylül darbesini yapanların hazırlattığı 1982 Anayasası’nın kabul edilmesiyle zaten gelmişti. 12 Eylül 1980 tarihinde askerler darbe yaptı.

1982 Anayasası’nı hazırlatan cunta, 1961 Anayasası’ndaki “Temel Hak ve Özgürlüklere” güvence getiren hükümleri kastederek Anayasa’nın bize “bol geldiğini” söylüyordu.

12 Eylül cuntası 1982 Anayasası’yla öngördükleri siyasal sistemi “bize özgü demokrasi” ile adlandırmıştı.

Somut söyleyelim:

1982 Anayasası, güçlü bir yürütme (hükümet) istiyordu. Güçlü yürütme için sorumsuz cumhurbaşkanının yetkilerini, sorumsuzlukla bağdaşmayacak ölçüde artırdılar. Cumhurbaşkanının fazla yetkilerinden neredeyse her başbakan yakındı. 

Özal yakındı, kendisi cumhurbaşkanı olunca sesini çıkarmadı. 

Demirel yakındı, kendisi cumhurbaşkanı olunca az bile buldu.

Abdullah Gül, başbakanlığında cumhurbaşkanının yetkilerinden yakındı, kendi cumhurbaşkanı olunca bir iki defa kısık sesle cumhurbaşkanının yetkileri fazla dedi, o kadar.

Cumhurbaşkanı; Anayasa Mahkemesi, YÖK olmak üzere yüksek yargı ve bürokrasiyi şekillendirebildi.

1982 Anayasası, 34 yıldır uygulanıyor. Darbecilerin yaptırdığı anayasa ve anayasa ile uyumlu temel yasalarla sınırları çizilen siyasal sistem tam 34 yıldır yürürlüktedir.  Bu sistemde;

Üniversite özerkliği, Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) aracılığı ile yok edildi.

YÖK’e karşı olmayan muhalefet partisi hiç olmadı. 

YÖK’e karşı olduğunu söyleyen muhalefet partileri iktidar olunca, YÖK’ü kaldırmayı bırak daha da güçlendirdi.

12 Eylül rejimi seçim barajlarıyla ülkede 2.5 siyasi parti olsun diyorlardı. Muhalefet partisi olup da seçim barajlarından yakınmayan olmadı. İktidara gelince seçim barajlarını kaldırmayı akıllarına dahi getirmediler.

Bülent Ecevit sürekli seçim barajlarından yakınan bir siyasetçiydi. MHP baraj altında kalmıştı. İkisi koalisyon kurdular, seçim barajlarını kaldırmayı bir tarafa bırakın, barajı savundular.

12 Eylül rejimi Siyasi Partiler Yasası’yla, parti liderlerini neredeyse tek seçici olarak belirledi. Siyasi parti liderleri halkın önüne kılı kırk yararak belirledikleri adayları koydular. Halk sadece siyasi parti liderinin önüne koyduğunu tasdiklemiş oldu. 34 yılda ne kadar yetenekli, ne kadar dürüst, ne kadar çalışkan olursa olsun siyasi parti lideri ve etrafındaki bir avuç elitin olurunu alamayan hemen hemen hiç kimse milletvekili seçilemedi.

Seçilmeleri siyasi parti liderinin iki dudağı arasında kalmış olan milletvekilleri, Mecliste yasama faaliyetlerini, parti liderinin kararı doğrultusunda parmak kaldırıp-indirmeye indirgediler. Fiilen gerçek anlamda bir yasama faaliyeti yapmadılar, yapamadılar. Yargı ise 34 yıl süresince hiçbir zaman gerçek anlamda bağımsız olmadı, olamadı.

12 Eylül rejimi sadece makbul sendikaların yaşamasına izin veren, grev hakkını hükümetin sakıncalı bulmadığı iş kolları ve işyerlerinde uygulama hakkı bulunan, toplu iş sözleşmesinin tarafı sendikayı işveren ve hükümet icazeti olmadan belirleyemeyen bir sendikal yaşam yarattı.

12 Eylül’den bugüne işçiler çok önemli ölçüde sendikal oligarşinin (azınlık erki) elinde tutsak kaldı. Onlarca grev, erteleme adı altında yasaklandı.

Kısaca 12 Eylül 1980’de de aslında bugün yapılmak istenen yapılmaya çalışılmıştı. Ancak, 1961 Anayasası’nın çizdiği çerçevede yürüyen siyasal sistemden birdenbire tam aksi bir sisteme geçiş tehlikeli bulunmuş olmalı ki, rejim değişikliği parlamenter sistem örtüsü altına gizlendi. Bize özgü demokrasiyle 34 yıldır görünürde parlamenter, gerçekte çoğunluk partisinin liderinin her istediğinin olduğu bir sistemi yaşadık.

Şimdi 12 Eylül cuntacıların öngördüğü siyasal rejim, açıktan açığa, anayasal düzenlemelerle uygulamaya konulmak isteniyor. 12 Eylül rejiminin cuntacıları “bize özgü demokrasi“ diyordu, bize özgü demokrasi “bize özgü başkanlık modeli” adı altında tam da onların istediği gibi açıktan yola devam etmeye hazırlanıyor.

12 Eylül dikta rejimi, 34 yılda yıkılamadığı için doğası gereği meşruluğunu daha da güçlendireceği bir üst aşamaya geçme gayreti içerisine girdi. Ne yazık ki bugüne kadar özünü yitirmiş parlamenter sistemi içine sindiren tüm siyasi aktörler bugün bir üst aşamaya geçmeye hazırlanan tek adam rejimine karşı durmakta, argüman üretmekte zorlanıyor.

Oysa, gerçek anlamda 12 Eylül dikta rejimi ile hesaplaşma, son anayasa değişikliğinden sonra yapılacak referandumda yapılabilir. 
Yapılacak referandumda halk; ya 34 yıllık şeklen varlığını sürdüren içi boşaltılmış parlamenter sistemin gerçek demokrasiye dönüşmesini ya da örtüsüz açık bir baskı rejiminin anayasal meşruiyet kazanmasını sağlayacaktır.

Bu nedenle olası bir anayasa referandumu, 12 Eylül dikta rejimi ile hesaplaşmaya dönüştürülmeden, “bize özgü demokrasi”, “bize özgü başkanlık sistemi” denilen şeyin tek adam rejimini örten bir perde olduğunu göstermeden demokrasi güçlerinin kazanması olanaklı değildir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...