'Sana ne lan', siyasetten sana ne?!
Fotoğraf: Envato
İddia malûm; “Milletçe yeni bir milli kurtuluş savaşı içindeyi.” Bahsi geçen “millet” olmanın ulvi şuurundan yeterince nasiplenmemiş bedbahtlar olarak, bu ‘kurtuluş savaşı’nın tarihsel ve güncel anlamı açısından biraz kafa karışıklığı yaşadığımız açık. Her daim değişebilen, adı lazım değil “üst akıl”lı düşmanlara karşı kıran kırana süren bu savaşın o çok derin amacına, bir başka deyişle, ‘kurtuluşumuza’ dair yeterince zihin açıklığı içinde olduğumuz söylenemez. Olacak o kadar ama, bazı şeyleri de görerek, yaşayarak öğreniyor insan. Hayat, biz müzmin şuursuzlara bile öğretecek kadar sabırlı bir öğretmendir sonuçta. Yolunu mu şaşırdın, ondan öğrenmeye çalışacaksın. Böyle olağanüstü zamanlarda hayat dediğimizden çoğunlukla iktidarın hali pür melali anlaşılsa da, ordan ikna olmaya çalışacaksın artık!
Hadi öyle yapalım. Nerden başlayalım? Meclis’te olup bitenlere bakabiliriz mesela. Anayasa değişiklikleri oylamasının, içinde olduğumuz “yeni milli kurtuluş savaşı”nın en kritik cephesi olarak sunulması boşuna olmasa gerek. Oraya bakıp, “kurtuluşun” ve dahi “savaşının” biçimi, mahiyeti ve elbette ‘özgülağırlığı’ hakkında hemen iknâ olmak mümkündür herhalde!
Tamam, Meclis’e bakacağız da küçük bir sorun var önce. Bu kurtuluş savaşına nasıl muhalefet edileceğini görmemiz için bizleri televizyon başına geçmeye çağıran CHP’nin nazik davetini de reddetmemek adına “izleyelim” diyoruz. Ekranlar kapalı! Memleket için koca bir kurtuluş savaşı veriliyor ama memleketten gizlenmeye çalışılıyor nedense. Siz işinize bakın deniyor. E işimiz yok, zor zahmet ulaşıyoruz korsan kaçak yayınlardan. Ne yalan söyleyelim, durum pek iç açıcı değil.
90 yıllık ‘müesses nizam’ geleneğinin son çığlığı niteliğindeki Deniz Baykal konuşmalarındaki “Bu Meclis’e yakıştırmam” denilen ne varsa hepsi var ve bir güzel de yakıştırılıyor işte! Aksi mi olacaktı yani? Haklı çıkma kibriyle karıştırılmasın lütfen ama söylemek zorundayız; dokunulmazlıklarını kaldırarak bir muhalefet partisinin başkanlarını, vekillerini içeri attırmayı çok önceden kendisine yakıştırmış bir Meclis’e neyin ne ölçüde yakışacağını Baykal da biliyor olsa gerek. Kurtuluş savaşı yeni başlamadı ki!
Neyse bu “yakışmıyor” mevzuunu geçelim, gerçeklere yani “yakışanlara” gelelim. Neler neler... Fire(ci) avına dönmüş oylamalar, çoklu kabinler, tekme tokat seanslarıyla süreci hızlandırmalar, “Geçmezse erken seçime gideriz ha” tehditleri, Vvallahi de billahi de ısırıldım” mağduriyetleri, gizli oy ilkesini çiğnemekle övünen “delikanlı” raconlar... Bini bir paraya sahnelerle süren bir ‘milli mücadele’!
“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik” diyen o ünlü şiirde yaşıyorcasına, öyle şen, öyle kararlı bir Meclis cephesi... Her şey, hepten gereksizleşmek için! Meclis’te fireci avına ihtiyaç duyan bu ‘milli savaş’ın böylesi minicik bir fireye yol açıyor oluşunu sorun yapmamak lazım artık.
Bir yerçekimsizlik halidir işte... Kendi intiharına iştahla koşanların, zaten yerlerde sürünen siyasal tonajlarından tamamen vazgeçenlerin, ben de ben de diyenlerin zamanı... Nasıl bir sefalettir, nasıl bir kıstırılmışlık halidir bu!? Kenarda kıyıda kaldığını hissedince özgülağırlığından bahsederdi bir eski kurucu AKP’li, “benim özgülağırlığım var” der, kendisini hatırlatırdı. Şimdi zaman profilsizlik, sıfır özgülağırlık zamanı... “Aman Fetöcü demesinler” korkusu, paniği de değil sadece... İçine sokulduğumuz bu türbülans içinde, insanın varlık nedenini tarifinde uğradığı akıl almaz irtifa kaybıdır bu. Olağanüstünün olağanlaşması, böylesi olağanüstü irtifa kaybıyla mümkün olabiliyor işte.
“Sana ne lan” diyerek kendi anayasa ihlallerine itiraz edenlerin üzerine yürüyen ‘şen akıncılara’ hatırlatmak bir işe yaramaz, biliyoruz ama yine de söyleyelim: Öyle bir savaşın ön cephesi ki bu; o “sana ne lan?” diye seslendirdikleri soru, kendi trajedilerinden başka bir şeyi ifade etmez. Kıstırıldıkları o trajik gerçeklikte kendilerine öğretilmiş bir çaresizliğin içinde süreklileşmiş bir iç sestir, “Sana ne lan?”
Siyasetten sana ne?!
Yasamadan sana ne?!
Kuvvetler ayrılığından sana ne?!
Biate evet demen yeter!
Velhasıl, “milli kurtuluş” cephesinde durum böyle.
Bizlere de bol ‘hayır’lı işler artık...
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53
- Ferit Demir’e sallanan çekiç ve çekiçci! 26 Şubat 2023 04:40