06 Kasım 2016 01:00

Öyle söylediler

Öyle söylediler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bildiğim kadarıyla siyasi sorumluluğu tartışılmaz olması gereken Başbakan, bir siyasi parti (HDP) milletvekillerinin gözaltına alınmaları, sonra çoğunun tutuklanmaları üzerine “Türkiye bir hukuk devletidir” demiş ve uygulamaları hukuk devleti perspektifinde değerlendirip her şeye uygun bulmuş. Ne diyebilirim ki?
Galiba şunu diyebilirsem, bana ‘vay yağcı…’ diyenleriniz çıksa da, Başbakanı doğrulamış olmanın gururunu taşırım: Hukuk devletinden kasıt, devleti dimdik ayakta tutacak kuralların korkusuzca, cesaretle, kararlılıkla uygulanmasıdır. Hukukun varlık nedeni devleti kollamak, korumak, geleceğini sonsuz dek sağlayabilmek, ona dokundurtmamak, onun yüceliğine zeval verdirtmemektir. Hukuk, devletin uyruklarının devletleri için her şeyden vazgeçebilmelerinin gönüllü ortamını sağlayabilme amacı güder. Gönüllülük ortamı bozulursa OHAL ilan edilir. OHAL hukuk devletinin en parlak uygulamasıdır. Milletvekillerinin dokunulmazlığının bulunmaması hukukun devlete armağan ettiği en haz verici duygu yüklemesidir. Milletvekili gözaltına alınmazsa, gözaltına alınmayan milletvekili tutuklanmazsa, tutuklanan milletvekili mahkum edilmezse, nasıl mutlu olurlar devlet adına karar verenleri ayakta oy kullanarak, ayakta destekleyerek, ayakta yüreklendirerek uyruk olabilme şerefine erişmişler, bu şerefe erişmek için her belayı göze almışlar? Varlığımızı onların varlığına armağan etmeyelim mi? Sol düşünceyi benimsemişlere soruyorum: Gün gelecek, hukuk sönümlenecek, öyle değil mi? Hukuk sönümlenince hukuk devletinden elimizde sadece devlet kalacak. Hukuk devletindeki ‘hukuku’ sönümlendirip yerine ‘bizi’ koyacağız; yani devlet ‘bizim devletimiz’ olacak. İşte tüm bu uygulamalar hukuk devletinin diyalektik uygulamasıdır ve en sıradan insanın bile düşüncesine uygundur; uygundur, çünkü hukuk sönümleniyor ve hukuk devleti bizim devletimize dönüşüyor.
Bildiğimiz kadarıyla hukuk devletinin hukuk işleri bölümünden sorumlu Adalet Bakanı “Bana kimse AKPARTİ hükümeti muhalefeti tasfiye ediyor dedirtemez’ demiş. Ne diyebilirim ki?
Galiba şunu diyebilirsem, ‘yuh yandaş’ diyenleriniz çıksa da, Adalet Bakanını yüreklendirmiş olabilmenin zarafetiyle dolanırım: Şimdiye kadar, tarih boyunca, hiçbir ülkede hiçbir iktidar mensubu, hiçbir Adalet Bakanı ‘Biz bu uygulamaları muhalefeti tasfiye için yapıyoruz’ dememiştir. Hiçbir baskı, hiçbir tehdit onlara bunu söyletememiştir. Adalet Bakanımız da başını dimdik tutabilmeyi tereddütsüz, kıvırtmaksızın başarmıştır. Muhalefeti tasfiye  düşünülür, tasarlanır ama tasfiye amacı uluorta ifşa edilmez, yani söylenmez; muhalefet tasfiye edilir ama ‘tasfiye edildiniz beyler’ denmez, ulaşılan sonuç dillendirilmez. Böyle şeyler ifşa edilmez, söylenmez, denmez, dillendirilmez çünkü muhalefet varken hukuk ‘sönümlendirilemez’, devlet ‘bizim’ kılınamaz. Muhalefet varsa devlet ‘bizim devletimiz’ olamaz. Sol düşüncenin benimsediği diyalektik düşüncenin ‘inkar’ ve ‘inkarın inkarı’ unsurlarını cesaretle, tutkuyla ve ‘bizim devletimiz’ sevdasıyla korkmadan uygulayan Adalet Bakanı tarihe hukuku sönümlendirerek devleti ‘bizim devletimiz’ kılan devlet büyüğü olarak geçecektir.
CHP Genel Başkanı parti olarak, Anayasaya aykırı olsa bile milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması için oy kullanacaklarını açıklayıp öyle davrandıktan sonra, şimdi kalkmış “Halkın seçtiği siyasi parti vekillerinin ve genel başkanlarının tutuklanması milli iradeye darbedir. Seçimle gelen seçimle gitmelidir” demiş. Ne diyebilirim ki?
Galiba şunu diyebilirsem, “ohha yetmez ama evetçi” diyenleriniz çıksa da, milli basketbolcu bir dostumu yad eder, yüzüme gülücükler oturturum. Uzun boyluydu, kazanmak için en çok güvendiğimiz oyuncuydu; Fenerbahçe-Galatasaray basketbol şampiyonluk maçı başladı, topu o arkadaşım kaptı, hızla top sürdü anında sepete ulaştı, bir sıçradı topu çemberden geçirdi ve sayı yaptı ama kendi sahasında top sürmüş, sayıyı karşı takım lehine yapmıştı. Taraftarlar sessizce olanı izlerken dostum elleri havada, sevinçle zıplıyordu. CHP Genel Başkanı hukukun sönümlendirilmesi tarihine bu gülünç sahneyi siyasi mücadele alanında yineleyen somun pehlivan kahramanı olarak geçecektir.
Çok önemli, etkin, her alanda bilgili ve yetenekli olduğu inancını ilk yazmaya başladığı günden bu yana asla ve kat’a kaybetmeyen bir yazar, yaşadığımız kaos günlerinde tek çıkar yolun sessiz kalmak olduğunu yazmış; sessiz kalmamızı öneriyor. Sesliliği hukukun sönümlenmesi çabalarına karşı tehlike olarak ilan etmiş. Ne diyebilirim ki?
Bir şey demiyorum, sessiz kalıyorum. Ben sustukça sıra ona gelecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...