Yine Baykal klasiği; komik mi, trajik mi?
Günümüz ‘olağanüstü hal’ine yakışır bir şekilde gündeme sokulup hemen bir haftada ‘olağanlaştırılan’ bir tartışma: “Gelin fiili durumu hukukileştirelim...”
Start Bahçeli’den gelmişti. Siyasal varlığı açısından kendi partisinin sonunu getireceği büyük ihtimalken, bile bile çağrısı yapılmış bu mecranın hangi motivasyon ya da ikbal arayışlarıyla temellendirildiği ayrı bir konu. Onu geçelim. Burada güncelliği bakımından asıl önemli olan, “fiili durum”un, hem de bir “muhalefet partisi”nin başkanı tarafından, olağan ve normal kabul edilmesidir.
Peki nedir sözü edilen bu “fiili durum”?
Meclisin bir tür siyaset dışına itilmişliği, parlamenter rejimin “bekleme odasına” alınmışlığıdır...
OHAL’i olağanlaştırıp süreklileştirme alametlerini çoktan vermeye başlamış ve Türk Tipi Başkanlık diye tarif edilen bir iktidar biçimi arayışıdır...
Kararları ve siyasal inisiyatifi denetlenemeyen, yargıyı, medyayı ve akademiyi tamamen bağımlılaştıran bir ‘tek adam’ rejiminin fiili durumudur yaşanan.
Görüldüğü üzere, “bir an önce hukukileşsin” diye çağrı yapılan “fiili durum” hiç de şahane, hayırlı ya da kolayca kabul edilir bir durum değil.
Ama artık önüne geçilmez bir ‘mukadderat’ gibi algı yönetimi yapılmaya başlandı bile.
Çarklar dönüyor:
“Efendim nasılsa başkanlığa gidiyor memleket...” diye başlayan muhabbetler...
“Madem olacak, bari düzgün işleyen bir başkanlık olsun” mesajlı köşebazlar...
Kısa zamanda “fiili durum hukukileşsin” çağrısı bir üst evreye sıçratıldı; “Başkanlık madem ki kaçınılmaz...”!
Operasyondan önceki anestezi gibi bir şey bu.
***
Baykal da bu anestezi aşamasının figürlerinden biri sanki...
Kırk yılın Baykal’ı bu; Bahçeli sahneye çıkar da o durur mu?
Başkanlık tartışmasına tam da dediğimiz noktadan dalış yaptı: “Sistem kaçınılmaz noktaya gelince bunu değerlendirmek gerekir diye bakıyorum. Bu kadar sıkıntıyı yaşadığımız bir dönemin şartları içinde değerlendirmemiz gerekir başkanlık sistemini... Makamın gereklerini yerine getirebilecek bir adayla çıkabilirsek rekabet edebilecek duruma gelinebilir.”
Konumuz mizah olsa, Allah Baykal’ı nerde bir başkanlık varsa aday olsun diye yaratmış der güler geçerdik: Malum, CHP’deki başkanlığını kaybedince bu hassasiyeti artmıştır, yaşı da epey oldu, siyasi hayatını bir yerlerde başkan olarak tamamına erdirmek istiyor, yazık, anlamak lazım onu da! Zaten Meclis başkanlığı için de Erdoğan’la görüşmemiş miydi? Hatırlansın, 7 Haziran sonrası şokun etkisiyle üç beş gün kendisinden haber alınamayan Erdoğan’ın ilk hamlesi Baykal’la görüşmesi olmuştu. Seçim sonuçlarıyla siyasal hayatın dışına itilmenin kıyısına gelmiş Erdoğan’a ilk sihirli dokunuş niteliğindeydi bu. Ki bugün “hukukileşsin” denilen “fiili durum”un başlangıç aşaması da o günlere denk düşer; seçimin yaratılan fiili durumla geçersiz ilan edilmesi ve parlamentonun devre dışı bırakılması...
Sonrasında da 2016 Şubat’ında sahneye çıkmıştı yine Baykal. Ülkeyi canhıraş bir gayretle savaş iklimine sokmaya çalışıyordu iktidar. Tanklarla yıkılan kentler içerde hüküm süren savaşı yeterince derinleştiriyorken, dışarda da arayışlar yoğunlaşmıştı. YPG güçleri tam Azez’i el Nusra ve Ahrar’uş Şam’cı cihadistlerden temizlemeye koyulmuşken top ateşine tutulmuştu o sıra. “Terörle mücadele adına Suriye’ye de gireriz” ajitasyonunun pompalandığı bu dönemde Hükümetin Suriye politikasını destekleyen bir çıkış yapmıştı Baykal: “AKP’ye karşı çıkmakla Türkiye’ye sahip çıkmak ayrı”!
MHP dışındaki muhalefet açısından o da bir ilkti. ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ düsturunun en hassas savunucusu olması gereken bir ‘kurucu-ulusalcılık’ figürü, Suriye sahasına müdahaleye açıktan destek vermişti.
Bugün yine aynı...
“Bu makamın gerektirdiği niteliklerde bir adayla çıkabilirsek...” koşuluyla kendi başkan adaylığını şimdiden pazarlamaya çalışan Baykal’ın, sadece bu heves üzerinden müdahil olmadığı açık olsa gerek. Evet, sınıf başkanlığına bile fit olabilecek derecede ‘harmanken’, koca devlet başkanlığı için şimdiden “uygun aday” olduğunun işaretlerini veriyor ama buradan kendisine ekmek çıkmayacağını da bizden daha iyi biliyordur herhalde. Sonradan dediklerinin yanlış anlaşıldığını söylese de Baykal’ı biraz tanıyan herkes onu çok iyi anlamıştır zaten. Ulusalcı siyasetin koca çınarı; ‘kurucu antlaşma Lozan’ paspas edilirken, ‘kurucu düstur, yurtta sulh cihanda sulh’ alay konusu edilirken artık ses etmez ama yeni bir rejime işaret eden ‘Başkanlık’ meselesine gönül koyar!
***
Savaş cenderesine alınmış Türkiye’de yeni bir rejim inşası hızlanıyor. Parlamenter rejimin korunmasında parlamentonun direncinin büyük ölçüde kırıldığı günlerdeyiz. Baykal’ın da bu direncin kırılmasına ve yeni rejim arayışına bizzat katkıda bulunduğu görülüyor. Rol almaya çalışıyor ve bu kişisel bir sorun değil elbette. Dolayısıyla komik sayılmaz, mizahın konusu değil yani. ‘Ulusalcılık’ içinden yansıyan ve bir hayli trajik Saray’la ittifak görüntüleri devam ediyor vesselam...
Evrensel'i Takip Et