07 Ağustos 2016 01:00

Apoletsiz darbenin anestezisi!

Apoletsiz darbenin anestezisi!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başarısız bir darbe girişiminin başardıklarını izliyoruz. İktidarın ‘darbeyle mücadele’ adına attığı her adım, 7 Haziran’dan itibaren izlediği ‘siyasal darbe’ sürecini daha da derinleştirmekte. Şöyle özetleyebiliriz; askeri darbenin başarısızlığı, ‘siyasal darbe’nin başarısına eklemlenmiş yeni bir boyut oldu. Artık ‘hukuki’ bir zemini var en azından; hukuksuz ‘siyasal darbe’nin hukukudur OHAL.  Bundan sonrası, olağanüstülüğünü olağanlaştırma operasyonlarıdır. Sadece tıbbi operasyonlarda değil, böylesi siyasal operasyonlarda da bir tür ‘anestezi’ye ihtiyaç vardır elbette. “Darbeye karşı ‘milli birlik’ halinde demokrasiye sahip çıkalım” argümanı, sürdürülen siyasal operasyonun ihtiyaç duyduğu ‘anestezi’nin güncel argümanı durumunda. Gün, kuşatıldığımız olağanüstülükleri ‘olağan’ algılama günüdür; demokrasiye sahip çıkmak OHAL’i bile sorun yapmayacak kadar önemli ve önceliklidir! Apoletsiz darbenin anestezisi böyle yapılmaktadır.
***
Askeri darbeden ‘kurtarılmış’ olan demokrasi midir? ‘Milli birlik’ denilenin kriterleri ve sınırları nedir? vb. sorular ise yeterince ‘acı’ vericidir ve mümkünse sorulmaması gerekmektedir! Muhakeme etme sınırları, belirlenmiş soru-yanıt aralığına hapsedilmiştir ve önemli ölçüde FETÖ’nün ‘sızmaları’ üzerinedir: İnsan kaynakları, yoksul çocukları nasıl seçtikleri, nasıl sinsice örgütlendikleri, ideolojik eğitim yöntemleri, kamusal güçlerini nasıl örgütsel çıkarlara koşulladıkları, siyasal nüfuz ile ekonomik güç arasında kurdukları eşgüdüm, haberleşme teknikleri, devletin çok gizli bilgilerini nasıl kullandıkları, arşivlerini nasıl tuttukları, vs...vs...
Kendileri sorup istedikleri gibi yanıtlıyorlar ve buradan “ancak 10 yıl sonra bir terör örgütü tarafından kandırıldığını anlayan bir ‘masum ve mağdur’ iktidar tablosu resmediyorlar. 10 yıllık iktidar ortaklığı, ‘kandırıldık’ parantezinde buharlaştırılıyor. Nasıl kandırıldıklarıyla övünecekler neredeyse! Bir ‘terör örgütü’yle yapılmış 10 yıllık ortaklık, en azından ‘yardım yataklık’ denilebilecek ilişkiler, böylesi “beşer şaşar” durumuyla izah edilmiş oluyor. Ve bunu olağan karşılamamız isteniyor.
Olağan mı?
AKP’nin kurucu isimlerinden Dengir Mir Mehmet Fırat, Cemaat’i Emniyet istihbarat’a TSK ve MİT’e karşı bizzat hükümetin yerleştirdiğini söylüyor mesela. Dönemin Başbakanı Erdoğan, “Kıblemizin aynı olduğu insanlardan bize zarar gelmez” diye savunmuş bunu! Bugün “Rabbim affetsin, kullanıldık” şeklinde özür dilemek de hâlâ aynı standartlar üzerinden hareket edildiği anlamına gelmiyor mu peki? Egemenlik denileni dünyevi olmaktan çıkarırsanız, ideolojik-siyasi referansınız esas itibariyle dini olursa, aldanmalarınızın gayet ‘dünyevi’ sonuçlarına karşılık, özür dilemeleriniz sadece ‘dini’ kalabiliyor! “Rabbim affetsin”, gerçek bir hesaplaşmaya işaret etmeyen bir çizginin, bu yaşananlar sonrasında bile, ‘meşruiyet’ arayışının ifadesi. Olağanlaştırma biçimi yani.
Evet, gerçek bir hesaplaşma değil bu. Elbette kıran kırana bir yok etme savaşı açılmış durumda Fethullah örgütlenmesine karşı. Ama bu, demokrasi mücadelesi açısından bir hesaplaşma değil. Aynı mecra üzerinden, aynı referanslarla iktidar olmuş iki odağın hesaplaşması, toplumun özgürlük ve demokrasi ihtiyacına dair olmuyor. Nitekim, FETÖ’nün alelacele ‘din dışı’ ilan edilmesi, bu çatışmadan genel itibariyle ‘siyasal İslam’ın zarar görmemesi kaygısını da içermektedir. İktidarını ve siyasal İslamı korumak temeldir, ‘demokrasi’ söylemi ise kılıftır, ‘olağanlaştırma’ kılıfı...
***
Olağanüstüyü olağanlaştırmaya dönük bu ‘anestezi’ sürecinde Kılıçdaroğlu CHP’sinden bahsetmeden geçmek ayıp olur herhalde. Hakkını yememek lazım, “yapıcı muhalefet” sarkacında salınırken, tam bir ‘muhalefet kemirgeni’ durumunda. 15 Temmuz sonrası pratiğinin özü, Saray eksenli ‘milli birlik’ tahayyülüne ‘soldan’ destek vermek... Vekil dokunulmazlıklarında “Anayasaya aykırı ama evet” diyen tutumu hiç de istisnai değil, sistematik. OHAL’e laf etmektense Ergenekon, Balyoz kadrolarına gelecek arama kaygısında. Daha üç gün önce Tayyip Erdoğan’ın bugünkü Yenikapı mitingine katılmayacağını açıklamıştı. “Erdoğan’ın dışarda azalan şahsi itibarını muhalefet liderleri üzerinden yükseltmeye çalışıldığı ve OHAL uygulamaları konusunda dikkate alınmadıkları” şeklindeki isabetli gerekçelerle hem de. Ama Kılıçdaroğlu işte! Yine o bilindik taklalardan biri ve “Ülkemizin geleceği için Yenikapı’da olacağım”! Halkın sesine kulak vermeyi tercih etmiş son anda. CHP’ye oy veren milyonlar bu ‘halkın’ içinde mi, bilemiyoruz mesela. Bildiğimiz; en çok Tayyip Erdoğan’ın sesine kulak verdiği, katılmazsak darbeci sayılır, ‘cadı avına’ dahil edilir miyiz korkusu, (Kürtleri yok sayan) bu ‘milli birlik’ kapanından ayrı durmama ivecenliği, aykırı söz söyleyememe teslimiyeti...
Olağanüstünün olağanlaştırılmasına tam da Kılıçdaroğlu tonajlı muhalefet kemirgeni ‘muhalefet’ lazım değil mi?!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...