İç savaş 'Milli ve yerli' mi kalır sanıyorsunuz?!
Fotoğraf: Envato
Giderek tırmanma eğilimindeki bir ‘iç savaş’ın girdabındayız. Erdoğanist iktidar, süreklileşmiş bir savaş ve savaş halinden yararlanmaya çalışıyor, geleceğini buna gören dizayn ediyor. “Savaşsız da olunamaz mı?” sorgulamasına açılacak bütün yolları tıkamaya çalışıyor. Barış ve diyaloğ olasılığını toplumsal hafızadan silmeye dönük bir basınç uyguluyor. Davutoğlu’nun, aslında bir çözüm de içermeyen “silahlar bırakılıp sınır dışına çıkılırsa, oturulup konuşulur” sözleri bile bu basıncın kapsama alanına giriveriyor. Çözüm bağlamından kopuk da olsa, sadece “oturup konuşmak” diye bir seçeneği hatırlattığı için “Başkomutan” tarafından anında tekzip ediliyor: “Ortada görüşülecek bir konu yoktur” diyor, “Ya baş eğecekler ya baş verecekler”, nokta!
İstikbalini ‘sürekli savaş’a bağlamış bu siyasal akıl, tam gaz sürdüğü savaş arabasının nasıl bir yolda yürüdüğünü iyi hesap ediyor mu acaba? Süreklileşmiş bir savaş hali, bu yeni koşullarda PKK için ne anlama geliyor mesela?.. Savaşın ipi hep devletin elinde kalabilecek midir?.. Geçen yazıda da belirtmiştik; eskisi gibi, devletin ‘olur’ dediği her durumda ateşkes ve barış aralıkları yaşanacağını zannetmek, bölge konjonktürünü ve değişen durumu atlamak demektir. Yani? Süreklileşmiş bir savaş hali PKK’nin de hepten mesafeli duracağı bir durum değil artık.
Farklı bir ‘faz’ın eşiğine getirdi koşullar PKK’yi ve savaşın tırmandırılması stratejisi çok uzun olmayacak bir vadede Türkiye’yi çok farklı bir tabloyla başbaşa bırakabilecektir. Zincirlerinden daha da kopmuş, şu ya da bu biçimde Batı’ya da taş(ırıl)mış bir iç savaş, devletin hiç istemediği, hiç öngöremediği sonuçlar doğurabilecektir. Örneğin, bugüne kadar hep uzak durulmuş “üçüncü tarafların” da dayattığı bir müzakere zorunluluğu!.. “Uluslararası güçler” denilenlerin müdahil olmadığı kaç tane ‘iç savaş’ var ki sonuçta?!
***
Evet, devlet ve AKP hükümeti çok önemli bir çözüm olanağını değerlendiremedi ve savaşa başvurdu. Ama bölgenin de içinde bulunduğu savaş ikliminin ve Kürtleri bölgesel siyasal denklemin önemli unsuru olarak öne çıkaran siyasal konjonktürün çarpan etkisiyle, dayatılan savaş, Kürtler için başka mecraları tetikleyici oldu. Silahlı Kürt hareketinin 7 Haziran sonrası süreçte savaştan uzak durma konusunda çok da istekli görünmemesinin nedeni de bu olsa gerek.
Kürt sorununa dair çözüm olanak ve olasılıkları artık statü tartışmalarına gelip dayanmıştı. Ama daha güdük durumdaki bir müzakere aşamasına bile gelinmeden ‘masa’ devrildi ve Erdoğanist iktidar, orduyla da ittifak sağlayarak, hem müzakereye hem de statü tartışmalarına yanıtını savaşla verdi. Şimdi girilmiş savaşın, belirttiğimiz özelliklerden dolayı, Kürtlerin ‘statü’ önerisini de bir başka düzeye evriltmesi ihtimal dahilindedir. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, sonuçları ne kadar ağır olur, hepsi tartışılabilir ama analitik bir yaklaşım açısından bu durum görmezden gelinemez.
***
Dedik ya, ‘iç savaş’ denilen şey, her zaman devletin kontrolünde ya da onun istediği profil ve hedeflerde seyretmez. Nerede duracağı belli olmaz. Çok değil, üç beş ay içerisinde memleketin geldiği durum ortada işte. Kürt kentlerine dönük savaş, Kürt hareketinin “siyasal-silahlı kent birikimini” tasfiye etmek amacıyla başlatıldı. Ama sadece bu noktada dondurulabilir mi? PKK’nin kent direnişlerinin/savaşlarının diğer kentlere yayılması konusunda geri basmamasını, bundan kaçınmamasını nasıl okuyabiliriz? İç savaş yaygınlaşıp genelleştikçe farklı boyutlarla birlikte, farklı dinamikler de katılmayacak mıdır sürece? Savaşın nerede duracağını, hele bu Ortadoğu sıcağında, kim bire bir öngörebilir ki?
Şurası çok açık ama, bütün örneklerden de görülmektedir ki, her iç savaş mutlaka ‘statü’ tartışmalarına gelip bağlanıyor ve çözüm ‘statüsüz’ olmuyor! Görünen o ki, şimdi Türkiye’nin Kürt sorunuyla serüveninde iki yol var önünde:
Birincisi, ıskalanan, kaçılan ve ama hâlâ ısrar edilmesi gereken barış ve diyaloğ yoluyla bu statü tartışmasına yanıt üretmek...
Diğeri ise, giderek güçlü bir olasılık haline gelmekte olan acı ve trajedisiyle kapımıza dayanmış iç savaş yıkımının zorlayıp mecbur bırakacağı statü zorunluluğu...
İkinci yol açısından, tekrarlayalım, hiç bir iç savaş sadece ‘iç’le sınırlanamaz. Dış müdahale ve müdahillere açık olmayan tek bir ‘iç savaş’ örneği yoktur. İyi mi kötü mü olacağından, savunulup savunulmasından öte, veri gerçekliktir bu. ‘Yerli ve milli’ diyerek dayattığınız savaş, hiç hesap edemeyeceğiniz ‘globallikte’, karmaşık ve çok katmanlı girdaplarda teslim alır sizi, feleğinizi şaşırırsınız!
Türkiyeyi yöneten, şüphesiz ki çok ‘milli’ ve ‘yerli’ (!) siyasal akıl, bu savaştan tezelden vazgeçmelidir!
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53