Çözüm mü çözülme mi?

Erdoğanist iktidar, Türkiye’yi sonu belirsiz bir savaşın içine itti. 7 Haziran’da alarm veren kendi krizini aşmak için başvurmuştu savaşa. Kürt hareketine açtığı savaş aracılığıyla devlet düzeyinde, özellikle orduyla, ittifak sağladı ve AKP nezdinde epeydir tartışılır olan “millilik” temasına abanırken, kendisine de açtığı savaşa da “milli” nitelik kazandırma çabasında az mesafe de katetmedi. İktidardan düşmemiş oldu böylece ama bu krizden kurtulunduğu anlamına gelmiyor. Tersine, şimdi kriz ölçeği çok daha büyümüş durumda. Kendi krizine savaşla çare arayan ‘Saray’ iktidarı, memleketi sonu belirsiz, hayati bir krizin içine yuvarlamış durumda.
Kürt sorununda yeniden dönülen bu savaş politikası, önceki zemin ve koşullarda gerçekleşmiyor artık. Birincisi, Suriye savaşıyla bağı açısından, iktidar Kürt meselesini getirip bu ateş topuyla birleştirmekte bir sakınca görmedi. Kürt sorununu bölgesel düzeye taşıyan Türkiye’nin -Suriye denkleminde de gördük ki- bölgesel bir güç olma yeteneği yok! Suriye’de kaybeden Türkiye, Cizre’yi, Yüksekova’yı, Sûr’u Kobanêleştirerek Kürt sorununu mu çözer, yoksa Kürt sorunu bağlamında farklı bir çözülmenin eşiğini mi zorlar? Şimdiden gördüğümüz şudur: Türkiye, Suriye ve Kürt politikasıyla “Ortadoğululaşma” denilen ‘çözülme’ zincirine eklenmiştir artık.
İkincisi; hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağı, ne savaşın eskisi gibi kalacağı, ne de savaş öncesi duruma öyle kolayca dönülemeyeceği unsur ve alametler içeriyor bu süreç. Öncelikle ‘kopuş’ dinamikleri hiç olmadığı ölçüde birikmektedir. Kürt kentlerine yönelmiş bu yıkım savaşı, Kürtlerin devletten kopuşunu ‘teorik’ bir olasılık olmaktan çıkarıp, artık yüzeysel bir gözlemle bile görülebilecek ‘pratik’ bir eğilim haline dönüştürüyor. Realite budur ve bu eğilim giderek güçlenmektedir. Devletin, eskiden olduğu gibi demogojik “reformlar” düzeyinde bile Kürtlere vaat edebileceği birşey kalmamıştır. Ülkenin geleceğine dair devlet kurgusunda Kürdün kendi geleceğine dair arayışlara hâlâ yer olmadığının bir kez daha görülmüş olması... Son 30 yıllık siyasal, örgütsel kazanım ve birikimin yok sayılması, kabul görmemesi, bölgede edinilmiş ‘ikili iktidar’ pozisyonunun tasfiyesi, Kürtlerin yeniden ‘sıfır’ noktasına itilmeye çalışılması... Sonuç? Statüsüz yaşam dayatması, ‘kopuş’u zorlamaktadır ve çubuk, ‘kopuş’ siyasetine bükülmektedir doğal olarak...   
Dolayısıyla “Et tırnak gibiyiz, ayrılamayız,...” gibisinden, bir çeşit rahatla(t)ma, gerçekte ise öteleme  argümanlarını karşılıksız bırakmaya aday bir durum var ortada. Hem nesnel hem öznel itibariyle, durum böyle.
Şimdi bu tablo içine doğmuş bir savaştan bahsediyoruz. Savaşın kendine özgü ‘ayrıştırıcı’ dinamikleri, bahsettiğimiz siyasal nesnellik ve öznel şekillenmelerin de yönlendirmesiyle daha da aktifleşmektedir. Savaşı bitirmek, savaşa başlamaktan daha zordur dememiz de bundan ve bu durum, içinden geçmekte olduğumuz savaş süreci açısından çok daha geçerlidir.
***
Kürt hareketi 90’lı yılların ortalarından itibaren bugüne kadar, devletin askeri olarak kendisini yenemeyeceğini ispatlamak için silahı elinde tuttu. Siyasal çözüm önerileri getirdi, silahlı mücadeleyi devreden çıkarmak için tek yanlı ateşkeslerle desteklenmiş barış ve diyaloğ çağrıları yaptı. Daha güdük bir müzakere aşamasına bile geçilmeden Saray tekmesiyle yıkılan son ‘İmralı süreci’ biliniyor.
Şimdi öyle mi peki? Elbette barış çağrıları yine ordan geliyor, yeniden oturup çözelim deniliyor. Ama bahsettiğimiz zemin, Kürt hareketi açısından da farklı bir ‘faz’a geçişi hem kışkırtıcı hem de zorlar niteliktedir. Görünen o ki, silahlı mücadeleye “bizi silahla yenemezsiniz”i kanıtlamanın ötesinde rol biçen bir strateji, yakın olasılıklardan biri olmuştur artık.
Soru şudur: Devletin ‘Saray’ iktidarı eliyle açtığı bu son savaş, öngörülen, kurgulanan koordinatlarda kalabilecek midir? Yani Kürt hareketini darbelemek, kazanımlarını tasfiye etmek, sonra da yeniden yakın geçmişteki gibi gibi görüşme/idare etme/öteleme profiline geri dönmek... Böylesi bir ‘döngü’, bugünkü savaşın oturduğu ‘iç’ ve ‘bölgesel’ zemin itibariyle öyle kolay olabilecek gibi değildir. Bu savaş, farklı bir mecra da açmıştır Kürtler açısından. Daha doğrusu, ‘teorik’ olarak zaten hep var olan, şimdi çok daha somut biçimler almaya başlamış bir mecra... Herkes hesabını buna göre yapmalıdır. Türkiyeyi yönetenler ise bu hesabı on kere daha fazla yapmalıdır.

Evrensel'i Takip Et