06 Mart 2016 00:15

Düşmanlığın da bir ahlakı vardır, alçaklığın asla!

Düşmanlığın da bir ahlakı vardır, alçaklığın asla!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hastane morgundan ablası Berjin Demirkaya’nın cenazesini alan Mehtap Demirkaya, “Ablam yakılarak katledilmiş, vücudu tamamen küle dönmüş bir şekilde bize teslim edildi. Ablam ve aynı bodrumda bulunan arkadaşı Sakine Şiray, yakılırken biribirine sarıldıkları için cenazeleri bütünleşmiş durumdaydı. Ayırmak neredeyse imkânsız duruma gelmişti...”
...
‘Vahşet bodrumlarından’ birindeyken telefonla bağlandığı televizyon programında “İnsanlık nerede, nasıl hesap verecekler, cesetlerimize mi hesap verecekler?” demişti, 51 yaşındaki Mahmut Duymak. Sesi bir türlü duyulmayan eşinin cenazesini alan Lütfiye Duymak: “Bana bir torba kemik vererek, ‘al bu senin eşin’ dediler...”
...
“Haber verdiler 60 kişiyi yakmışlar, biz önce inanmadık. Sonra DNA örneği verdik. Sonra gittik baktık, beş kilo, kemikti etti bilmiyorum, biz de çözemedik, alın bu senin baban dedi...”
...
“İnsanlara ait parçaları günlerce ceset torbalarına koyup taşıdılar. Yıkıntıları Dicle nehrinin kenarına boşalttılar. O yıkıntıların içinden insanlara ait parçalar çıkıyor.”
...
Bunlar Cizre gerçeğinden birkaç parça... 

Sadece üç bodrumunda 167 kişinin yakılarak katledildiği, vücut bütünlüğü kalmamış 137’sinin teşhis edilmesi için Adli Tıp incelemesinin gerektiği Cizre gerçeği...

Kentler arasında koşturarak, morgları dolaşarak ‘cenaze tamamlamak’... Kolunu Cizre’de, elini Mardin’de, kafatasını Şırnak’ta toplamak...

Yakılmış yıkılmış evleri mahalleleriyle, ‘cenaze tamamlamak’ derdine düşmüş insanlarıyla o Cizre manzaralarına dönüp dönüp bakalım... Onlarca Roboski, onlarca Madımak var orada. ”Kamu düzeni”, “vatandaşın can ve mal güvenliği” böyle tesis ediliyormuş işte! Yaşamdan arındırılmış bu enkaz hali, devletin “kamu düzeni” dediği oluyor, öğrenmiş oluyoruz bir kez daha... 

Şimdi ‘kamu düzeni’nin sağlandığı Cizre’de yasak kalkmış ve hayat normale dönüyormuş! Hendeklerden temizlenmiş kentte “hasar tespiti” yapılıyormuş! İnsana ve toplumsal yaşamına biçilen değer bu; “hasar tespiti”! Bu kadar yani. Nasıl bir zalimlik karşısında olduğumuzu anlatmak için başka söze gerek var mı? Olmaz mı, zalimlik ve alçaklıkta sınır mı olur! Yenilen haltları çarpıtmak, ‘anlaşılır kılmak’ için söylenen yalanların düzeyini, “derinliğini” gördükçe hele... Emin olabilirsiniz, ‘enkaz’ın büyüğü Cizre’de değil bu iktidar dünyasında...

“Havuzbaşı” çöplüğünden bir tv kanalı mesela, günlük rutin yalan bültenini veriyor: “Cizreliler evlerine dönüyor” diyor ve “PKK’nın yakıp yıktığı evlerini gören Cizreliler dehşete kapılarak terör örgütüne tepkilerini dile getirdiler...” şeklinde devam ediyor. Görüntüde Kürtçe konuşan bir Cizreli kadın. Ağlayarak beddua eden ve Kürtçe, “polisler, askerler evimizi başımıza yıktı” diyen kadının sözleri ekranda yazıyla Türkçeye şöyle tercüme ediliyor: “Teröristler geldi evimizi yıktı”! Cizreli “polis, asker yaptı” diyor, maaşlı yalancı “PKK yaptı” diye çeviriyor. “Kürtçe bilenler bizi izlemiyor nasılsa, kaldı ki Kürtler zaten biliyor gerçeği, meselemiz diğerlerini inandırmak, bunun için de atış serbest” diyor olmalılar. 

Luis Borges’in “Diktatörlük rejimleri, baskı, biat ve gaddarlık doğurur. Ama en kötüsü, aptallığı yaygınlaştırmasıdır” sözlerinde vurgu yaptığı “aptallığın” yeterince yaygınlaştığına inanıyor, buna güveniyorlar ya da. Yoksa üç aydır tanklarla vurduğu, “dişine kan bulaşmış kurtları” üzerine saldığı Sûr için şöyle konuşur muydu Davutoğlu: “Sur’un her taşını Demirtaş’tan çok daha iyi bilirim ve bu şehre aşkla bağlıyım”! Yine Cizre’de, Sûr’da yapılan canavarlıkları “milli ve yerli” kılmak, bu zalimliğe ‘rıza üretmek’ için 1915’e referans yapabilir miydi: “Bunlar 1915’teki Ermeni çeteler gibi Ruslarla işbirliği yapıyorlar”! Deniyor ki, şanlı tarihimizde böylesi cezaları haketmiş suçlar var. Bu Kürtlerin yaptığı da “Ruslarla işbirliği yapan Ermenilerin” zamanında yaptığından farksız! Yaa anladınız mı şimdi karşı karşıya olduğumuz ihaneti?! 

İnsanları aptallaştırdıklarına inanıyorlar ve aptallara masal okuyorlar. Oysa bütün bunlar ‘normal ötesi’ bir rejimin inşası, ihtiyaçları ve kurumsallaşmasıyla ilgili. Devletin başındaki kişi “Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyorum” diyor, gönül rahatlığıyla anayasal suç işliyorsa, orada rejimin kendi çerçevesi içerisindeki ‘meşruiyeti’ kalmamış demektir. İşte bu meşruiyet yitimiyle birlikte okunmalıdır Cizre, Sûr gerçeği ve o gerçeği çarpıtmaya çalışan yalan, alçaklık ve ahlaksızlıklar sistematiği... 

Aynıyla vakidir:
Düşmanlığın da bir ahlakı vardır, alçaklığın asla!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa