'Son derece normal...'!

Geçen haftaki yazımızda, savaş cenderesine sokulan toplumsal yaşamda yeni bir siyasal-hukuki ‘meşruiyet’ çerçevesi arayışında olunduğunu ve bunun aynı zamanda rejimin bir başka aşamasının inşasına da denk düştüğünü belirtmiştik. Bu sürecin gelişip kurumsallaşması, o ‘yeni aşama’nın yani faşizmin ‘meşruiyet’ ölçütlerinin oturtulmasıdır da aynı zamanda. “Devlet sivil insanları, çocukları öldürmesin, bu suçtur, ortak olmayacağız” diyen akademisyenlerimizin ‘suçlu’ ilan edilmelerini bu manada da okumak gerekiyor. Meşruiyet ölçülerinin ‘çocuklar ölmesin’ denmesini bile dışlayacak kadar daraltılması çarpıcı bir örnektir. Ve bu siyasi bir faaliyettir esasında. Siyaset başı çeker, yol açar, koordine eder, sistemin diğer kurumları da o açılan yolu izler, sufleyle konuşur, araziye uyar...
Denebilir ki, daha önce de böyle dönemler yaşamıştık. Doğrudur, Kürtlerle yürütülen 30 yılı aşkın savaş sürecinde böylesi ‘özel’ momentler oldu. Ama bahsettiğimiz o ‘yeni meşruiyet kurumsallaşması’ açısından bu son dönem  karakteristiğini 12 Eylül rejimiyle kıyaslamak abartı sayılmaz herhalde.
Örnek mi?
Yok hayır, dönemin ünlü Kenan Paşa’sının derya deniz nutukları ile günümüz ‘Reis’inin günlük olağan feraset bombardımanları arasındaki benzerliklerden bahsetmeyeceğiz. Şu örnek çok daha şey anlatıyor olmalı:
Samsun’da 19 Mayıs Üniversitesi’nde görev yapan 7 akademisyen, ‘bildiri’ye imza attıkları için basında kendileri hakkında çıkan hedef gösterici haberlere erişim yasağı getirilmesi talebiyle mahkemeye başvuruyor. Mahkeme bu talebi reddediyor ve ama gerekçe gerçekten de ibretlik. Samsun 2. Sulh Ceza Hakimliği, imza atılan bildirinin PKK’nin ‘siparişiyle’ hazırlandığını belirtiyor ve şöyle diyor kararında: “Bu haliyle söz konusu haberlerde bu bildiriyi imzalayanların PKK ile bağlantılı olduklarının ileri sürülmesi de son derece normal kabul edilmelidir.”!
12 Eylül’ün Askeri Mahkemeleri’nde bile bu denli ‘açık sözlü’ olunduğu çok görülmüş değildir. Şimdi bu mahkeme kararının Saray’da toplanan muhtarlara yapılmış ‘mutad’ konuşmalardan sonuncusundan ‘alıntı’ olduğu söylense, kim itiraz edebilir ki?
Siyaset yani Saray yolu açıyor, diğerleri izliyor. Böylesi yargı kararlarının çoğalacağından hiç şüphe edilmesin. ‘Karar’da geçen “son derece normal kabul edilmelidir” hükmü, ‘yeni meşruiyet çerçevesi’nin ‘Yargı’daki kurumsallaşmasını gösteriyor. Akademisyenlerin ifade özgürlüğü hakkını kullanması ‘suç’, onları “İşte PKK’nın Ondokuz Mayıs Üniversitesi’ndeki Hendekçi Akademisyenleri”, “Ondokuz Mayıs Üniversitesi’ndeki PKK’nın Sözde Barış Akademisyenleri” şeklindeki manşetlerle linç edip hedef göstermek ise “son derece normal” oluyor!
Evet, yeni ‘normal’ler böyle inşa ediliyor... Kürt direnişi kuşatmadayken ateş düştüğü yeri yakmıyor sadece. Kuşatma, siyasal/hukuki boyutlarıyla derinleştirilip kurumsallaştırılıyor. “Önümüzdeki süreçte ne bölücü terör örgütü, ne de onun güdümündeki parti ve diğer yapılar asla muhatap alınmayacaktır, o iş bitmiştir”, deniyor ya,  o bitti denilen ‘iş’, sadece Kürtleri ilgilendiriyor sanılmasın. Meali şudur; savaştan hareketle oturtmaya çalıştığımız ‘yeni’ ölçülerimizi yerseniz eğer, “geçmiş olsun, işiniz bitmiştir”!
Soru giderek yakıcılaşmaktadır:
Bu ‘son derece normal’ sayılanları yiyecek miyiz?
Saray’da toplantı salonundaki muhtarların ya da yemek masasındaki Halil Berktay, Oral Çalışlar ya da Orhan Miroğlu gibi ‘sözde’ olmayan ‘aydın’ ve akademisyenlerin iştahla yedikleri ‘rıza’ ölçüleri midir, bizim meşruiyet ve ahlaki normlarımız, normallerimiz?
Türkiye toplumu bu zillete layık mıdır?
Faşizm yolculuğu ‘son derece normal’ midir?!

Evrensel'i Takip Et